20 Ocak 2012 Cuma

Al Sevdiğini, Uç İngiltere'ye!


20. yılını kutlayan EFINST İngilizce Dil Okulları harika bir kampanya başlattı. EFINST Dil Okulu, 14 Şubat Sevgililer Günü’ne kadar kayıt yaptıran herkese İngiltere’de 2 haftalık İngilizce eğitimi hediye ediyor. Üstelik bu programlara iki yıl üst üste AB Dil Ödülü kazanan ESP (Özel Amaçlı İş İngilizcesi Programı) da dahil. Yani hem Türkiye’de İngilizce öğreniyorsunuz hem de pratik yapmak için İngiltere’ye bedava gidiyorsunuz. Haberin daha da güzel tarafı, İngiltere’de konaklama ve yeme içmeye de para ödemiyorsunuz.

Ben gidemem, çünkü İstanbul’da yaşamıyorum diyenlere müjde!

EFINST’in e-Learning LIVE! online İngilizce eğitim sistemiyle bire bir canlı online derslerinizi internet üzerinden de yapabiliyorsunuz. Bu sistemle öğretmeninizi canlı canlı ekranınızda görüyor, soru soruyor, sohbet edebiliyorsunuz. Öğretmenin sizin için hazırladığı power point sunumunu kendi ekranınızda görebiliyor, İngilizceye dair tüm sorularınızı özel öğretmeninize sorabiliyorsunuz. Başka kimse olmadan, sadece siz ve öğretmeniniz. Aynı gerçek sınıftaki gibi.

Detaylı bilgi için http://www.efdilokulu.com/al_sevdigini_uc_ingiltereye.html adresini ziyaret edin. Pişman olmayacaksınız.

EFINST’in yakında Facebook ve Twitter üzerinden yapacağı kampanyalardan en önce haberdar olmak için:
http://www.facebook.com/EFINST
http://www.twitter.com/EFINST

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Haftanın koşusu

Haftasonunu veterinerde geçiren Sütlaç beyin eve dönüşüyle hızlı bir başlangıç yaptık haftaya. Dikişlerini yalamaması/yememesi gerekiyordu ama uslu durmadı tabii. Bu arada Çarşamba günü BBc Stargazing atraksiyonları için Beaghmore Stone Circles'a gittik. Arazide olmak güzeldi, arkeolojik yerlerde bulunmak, hele ki fotoğraflarına bakıp da iç geçirdiğim bir yerde bulunmak en güzeli sanırım!

İşin tek kötü yanı telefonun doğru düzgün çekmiyor oluşuydu. Adam ne zamandır ortalarda yoktu ve Christmas tatilini uzatıp biraz daha ailesiyle kaldığını düşünüyorduk, ta ki babası gözlemevini arayıp Adam'ı sorana kadar! Herkesin dilinde bir Adam var ama kimsenin icraate geçtiği yoktu. Her zamanki gibi iş bana kaldı. Facebook'tan kardeşini buldum ve ona mesaj attım. Adam'ın telefonunu kapalı unutup ortaya çıkmayışı ailesi için alışıldık bir hal almış meğersem, o yüzden kendisine ulaşamayınca fazla meraklanmamışlar. Ama üstüne bir de ben arayışa geçince durumun ciddiyeti anlaşılmış. Aynı sırada gözlemevindekiler de polise başvurmuş. Polis eve gitmiş ama kapıyı açan olmayınca kendi yöntemleriyle eve girmişler. Girmişler ki Adam evde! Biraz derbeder ama sağlıklıymış. "Kendime vakit ayırmak istedim" demiş polislere. Bu haberin üzerinden çok vakit geçmedi ki gözlemevi yöneticilerinden Joe'nun da gittiğini öğrendik ama bizimki yine açmamış kapıyı! Buraya kadar herşey kabul edilebilir ama eve polis zorla girdikten sonra hala daha kapıyı açmamazlık etmez ki insan! Kim bilir nasıl bir psikolojidedir diye düşüne düşüne akşamı ettim. Bu arada kızkardeşi ile mesaj trafiğimiz devam etti tabii. 

Arazide işimiz bitip de eve dönme vakti geldiğinde saat çoktan 23 olmuştu bile. Bizi evimize bırakacak olan Şirin Baba'dan rica ettik Adam'ın evine götürmesi için. Yine kapıyı açmazsa sokakta kalırsınız falan dedi ama ben bir yolunu bulup içeri gireceğimi söyledim ona, ne kadar inandı bilmiyorum artık. 

Neyse ki evi bulduk, üstelik kapı da açıldı! Karşımda her zamanki sevimli pasaklılığıyla Adam! Yüzünde o komik gülümsemesi! İlk işim yanağından sıkıca ısırmak oldu tabii! İnsanı görünce anlıyorsunuz, tabii ki depresif bir durumu var ama işin temelinde üşengeçliği var belli ki! Muzur şey noolucak! 

Evine göz gezdirdim hızlıca, hiç de öyle derbeder bir hal yok. O polis görevlisi belli ki daha önce hiç öğrenci evi görmemiş! Etrafta birkaç tane kirli kupa, 2-3 tane tabak ve zilyon tane boş alışveriş poşetinden başka bir sorun yok, gerisi normal bir dağınıklık işte. 

Mutfağa girip bulaşıklarını yıkadım. Topu topu 4 tabak ve 6 kupa. Mutfak tezgahındaki çöpleri attım, ki çöp dediğim de boş kraker paketi falan. Üstelik içtiği biraların kutularını bile düzgünce torbalamış yahu. Ha tamam, çöpü atmaya üşenmiş olabilir ama öyle iğrenç bir çöp ev durumu yok ortada. Sadece 6-7 tane boş nescafe kavanozu, 4-5 tane boş bilmemne kavanozu ve torbalarda bira şişeleri. Bence tek başına yaşayan bir öğrenci evi için gayet makul. Tabii benim kendi pasaklılığım nedeniyle bunları mazur görüyor olmam da olası =)

Neyse, ortalığı toparladık ama Adam gerçekte ne kadar iyi bilemedik. Öyle olunca "hadi" dedim "hooop bizim eve gidiyoruz!" Bu cümleye karşılık sorulacak doğru soru "Neden?" "Çünkü sabah çook güzel bir kahvaltı yapıcaz" dedim. Adam'a yemek dedin mi gerisi boş zaten. Hemen hazırlandı. Tabanvayla bize doğru yola koyulduk. Anam o yol bitmek bilmedi yahu! Topuklulardan mıdır yoksa zaten tüm gün ayakta durduğumdan mıdır bilmiyorum ama tabanlarımın acısı hala geçmedi valla. 

Bize gittik, biraz dinlendik derken Adam'ın aç olduğunu farketmemizle fırına bir pizza atmamız bir oldu. Karınlar dıyup uyku gelince de huoop yatağa.

Sabah uyku sersemi mailleri ve mesajları kontrol ederken facebook'umda Adam'ın kardeşinden bir mesaj gördüm. Annesi ve babası buraya geliyorlarmış, Adam'ın telefonu hala kapalı olduğu için benim numaramı vermiş onlara. Oh lal laa! Benim bunu okumamın üzerinden çok geçmedi ki annesinden mesaj geldi biz geliyoruz diye. E ama biz daha yeni uyandık yahu, güzel bir kahvaltı bekliyor bizi!! Hal böyle olunca onları da davet ettik kahvaltıya. 

Gerisi yine koşuşturmaca, koşuşturmaca. Bu arada minik böceğim Dicıl'ımın buraya gelme meselesi gündemde. Annesiyle onu planlıyoruz kaç gündür telefonla maille. O da ayrı bir macera... Of of, hepsinin üstüne de akşam eve gidince bi baktık ki Sütlaç bey bir dikiş daha koparmış, sarı sarı akıyor bişiyler ordan. Yine bana haram geceler... Sarıldık uyuduk bi güzel, elimi dikişinin üzerine koydum, sabaha kadar yalamasın diye yarı uyur yarı uyanık, zor oldu ama sabah oldu sonunda. Haa bu arada Güllaç'ın da sol gözüne bulut gibi bişiy gelmiş. Geçen gün de sağ gözünde vardı ama geçti sonra kendiliğinden diye dert etmemiştik. Tekrarlayınca ona da veteriner yolu gözüktü. 

Bu sabah sevdicek götürdü iki muzur canavarı veterinere ama muayene saatini geçirmişiz. Saat 2 gibi tekrar gidip konuşacak veterinerle.

___

Bunların hepsi güzel, bir şekilde halledilecek, zaten halledilen şeyler. Ama 2 haftadır falan, içimi bir kurt kemiriyor; alakasız zamanlarda çıkıp huzurumu bozuyor ki çok feci. Yoruluyorum içten içe. Mutsuzlanıyorum. =(

___

Aaa, bu arada, haftaya Cuma günü BBC Radio Ulster'ın canlı yayın konuğu oluciim! Saatini henüz bilmiyorum ama sanırım netten dinlenebilir. Haber veririm size ;)

17 Ocak 2012 Salı

öpunzel


Biz dün akşam scrabble oynadık yahu! 

16 Ocak 2012 Pazartesi

George Orwell üzerine

Haftaya biraz edebiyatla başlamak istedim; NeOkuyorsun.com'da 1984 ile ilgili yorumlar arasında bulduğum bazı makaleleri okuyarak.

George Orwell'in yaşamı, kişiliği ve eserleriyle ilgili bu makaleleri belki siz de okumak istersiniz diye düşündüm. 

Öncelikle çıkış noktamız olan 1984 üzerine bir çalışma: http://www.urundergisi.com/makaleler.php?ID=235 Bu yazıyı beğendiğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. 

George Orwell'in yaşam öyküsü ve "Hayvan Çiftliği"ne ilişkin bir yazı: http://www.urundergisi.com/makaleler.php?ID=227

Yine "Hayvan Çiftliği" üzerinden, George Orwell'in yaşamı: http://www.urundergisi.com/makaleler.php?ID=259

Son olarak da George Orwell'in CIA ajanlığına dair, Kemal Okuyan'ın SOL'da yayınlanmış iki yazısı:

Yazılanlara dair şahsi düşüncelerim bir yana, edebi eserler ve yazarlarla ilgili birşeyler okumayalı çok uzun zaman olduğu için sanırım, büyük bir zevk aldım bu yazılardan. Türkiye'de yaşadığım zamanlar mutlaka K dergi alır, kitap eleştirilerini okurdum düzenli olarak. Başka edebiyat dergileri de vardı ama o kadar uzun zaman oldu ki onlara bakmayalı, isimleri bile kalmadı hafızamda. Şimdilerde Türkiye'ye her gittiğimde yine alıyorum K dergi'yi, ve hatta eski sayılarını da; ama okumaya fırsat bulabiliyor musun diye sakın sormayın.

Diyeceğim şudur ki, hem okuduğunuz kitapların bir günlüğünü tutmak, hem okumak istediğiniz kitapların düzenli bir listesini oluşturmak hem de kitaplarla ilgili yorumları okumak ve kendi düşüncelerinizi paylaşmak adına, çok güzel bir site "NeOkuyorsun.com". 


Okumak güzel şey

Selam dostlar!

Dün ve bugün büyük vaktimi okumaya ayırdım. Eski zamanlardaki gibi haftada bir kitap bitirebilme potansiyelim geri gelir mi bilmem ama elimden geldiğince okuyorum bu aralar. Sonunda "1984"ü bitirdiğime mi sevineyim yoksa bölüm arkadaşım sevgili Gül Sevin'in Kent Kitap'tan çıkan "Dünya Beni Bekler Mi?" adlı kitabını okumaya başladığıma mı bilmiyorum. 

Tanıdığınız ve sevdiğiniz birinin eserini kitapçıda görüp almak ne güzel bir duygudur. "Bir Fizikçinin Zihni" bu anlamda ilk olmadı benim için ama içeriği bakımından oldukça heycanlandığım bir kitaptı. Fizikle az çok ilginiz varsa ve akademik dünyada neler yapıyor bu öğrenciler diye merak ediyorsanız Taşkın'ın bu düşünce serüvenini kesinlikle tavsiye ederim. Kitaba ben de daha dün akşam başladım, şimdi 130lu sayfalardayım. 

1984 ile ilgili yorumlarsa... yazabilecek miyim bilmiyorum doğrusu. Tek söyleyebileceğim, kesinlikle okumanız gerektiği. Sözün doğrusu, üzerinde kritik yapmak için benim bile boyumu aşan bir eser olduğunu düşünüyorum.