9 Aralık 2011 Cuma

Islak kedi


Hahayt! işte ben bu sabah tam da bunu yaptım! Aslında gayet uslu uslu, üstelik tüm hastalığımla banyo yaparken...küvetin kenarından yürüyen bir karaltı gördüm önce. Sonra o karaltı banyo perdesinin içine doğru uzattı kafasını merakla. Eeee, boşuna dememişler kediyi merak öldürür diye. İşte tam o anda düştü aklıma hin fikirler. Üstüne üstlük bir de bir kol uzanımı mesafede kıvrılıp, perdenin aralığından beni izlediğini farkedince...dayanamadım naapiyim! Aldım sarıldım bi güzel, sıcacık akan suyun altına girdik birlikte! Evet başta biraz korktu ama sonra yıpış yıpış haliyle bir sarıldı bana, bir mayıştı suyun altında ki değmeyin keyfine. Ama yine de ben fazla cesaret edemedim, sabunla falan yıkayamadım. Zaten onlara ayrı bir şampuan falan kullanmak gerekiyordur büyük ihtimalle. Bir de hava soğukken üşütür falan diye de fazla zorlamak istemedim şansımı. Sevdiceğe verdim, bir güzel kuruladı havluyla. Derken diğeri de eksik kalır mı? En sevmediğim şeydir kardeşler arasında ayrım yapılması. Hooop onu da aldım kucağıma... Bence eğlendik harbiden! =) Ama sonra saç kurutma makinasıyla kuruma kısmını pek sevmemiş olabilirler, işte bundan pek emin değilim. 



Ha bi de dün Murtaza dedi ki Louis de Bernieres'in Birds Without Wings(Kanatsız Kuşlar)'ini okumuş. Mustafa Kemal ve 1922'ye kadarki mübadeleleri öğrenmiş. Bilmiyorum artık ne kadar ne öğrendi ama ben onun sayesinde Louis de Bernieres'nin İngiliz olduğunu öğrendim. Nedense Fransız sanıyordum ben bu adamı. Şimdi kitabı Altın Yayınları'nın güvenilmez tercümesi yerine orjinalinden okumak farz oldu. Ama yine de Türkiye'ye gidince alınacak bi dolu kitap var listemde. İlk sırada da sevgili arkadaşım Gül Sevin Pekmezci'nin "Dünya Beni Bekler Mi? (Bir Fizikçinin Zihni)" var tabii ki. Hiçbir kitap alamasam bile bunu mutlaka alıcam bu gidişimde. 

Sulu Dublin

Murtaza Trinity College Dublin'de vereceği son derse katılmamızı isteyince dün bütün gün Dublin'de geçti. Eve döndüğümüzde besbeter grip olmuş durumdaydım, o yüzden bugüne kaldı bu yazı. Bu defa fotoğraf değil bir minik video var hem de. TCD'de yer alan Science Museum'un bu günlerdeki konusu Su * Surface Tension - Yüzey Gerilimi.


Nasıl çalıştığını detaylıca anlatmak isterdim ama sırf bu tür detaylarla uğraşmaya üşendiğim için blog yazmaz hale geldiğimi fark ettim. Ama yine de merak edenler için kısa bir açıklama videosu buldum.


Tek cümleyle Türkçe bir özet geçmek gerekirse, www.ireland.co sayfasındaki trending kelimelerin buraya aktarıldığını söyleyebilirim sanırım.  

Sergideki bir diğer ilginç obje de, okyanusun kimbilir neresinden geldiği bilinmez bir veri akışının simülasyonu! İlk başta aklımın alması zor oldu ama çok sevdim! Bakalım siz de sevecek misiniz?


Dahasını Surface Tension'un Youtube sayfasından izleyebilirsiniz.

8 Aralık 2011 Perşembe

hasta mı oluyorum ne



Dünden kalma kapuska yemeğinin üzerine eski Zombi oyununa sarınca sevdicek ben de aylardır okunmayı bekleyen dergilerden birini aldım elime. Diziydi etmaindi derken bi türlü gönlümce okuyamaz oldum yine son zamanlarda. Dergi taa Ekim 2010'dan kalma, varın siz düşünün halimi. 

Sabahtan beri nezle olmaya hazır bir durumda olduğum için biraz panik durumdayım. Ben aslında her yıl mutlaka en az bi kere grip olurum ya, nasıl oldu bilmiyorum bu ayaz ülkede grip olmamayı başardım geçen sene. Bu başarımın sırrı ise Türkiye'den getirdiğimiz bebe aspirinlerinde. Sabah uyandığımda hafif bi boğaz yanması vey burun aktısı hissedersem hemen bi tane bebe aspirini alıyorum, bi de gece yatmadan, ertesi gün de duruma göre belki bi tane daha. Böylelikle gribi uzak tutmayı başardım ya, darısı bu seneye. Gün boyu bolca mandalina yedim zaten. Akşam da dergimin yanına yine Türkiye'den getirdiğimiz Lipton'un Nane-Limon çayı, hem de ballı! Değmeyin keyfime. Sümüklü mendilimi de sümüklü diye hor görmeyiniz lütfen, o da tee Türkiye'den geldi, hem de papatya kokulu; burda Watson yok da! burda zaten hiçbişiy yok! Almanya'ya giderken orda sevdiğim şeyler bulamam diye ne varsa yüklenmiş sonra da bi dolu şeyden memnun kalınca  hamallığıma gülmüştüm. Gerçi orda da kıyafet beğenemiyordum ya, en azından H&M daha uygun fiyata ve 3 sokak aşağıdaydı. Burda da aynısı olacak diye olabildiğince az eşyayla geldim ama dımdızlak kaldım valla ortada. Neyse, alt tarafı fotoğraf açıklaması kısa bir yazı olacaktı bu, döküldüm yine. Özlemişim yazmayı sanırım =) 

Hepinize huzurlu ve keyifli geceler efem.

PS: Gaza gelip koca bir yazı yazmıştım telefondan ama göndere göndere sadece fotoğrafı göndermiş bloga aptal alet, baştan yazdım, olduğu kadar =(

7 Aralık 2011 Çarşamba

Klasörüm

Mangolu ilk fotoğraf yazımı paylaştım ama 19:12'de çalıştırdığım kod saat 19:26 olmuş hala bitmemiş olunca bari ben de bu arada bugün çektiğim asıl fotoğrafı koyayım buraya.



Bu klasöre Murtaza ile yazışmalarımızı ve onların üzerinden ilerleyen çalışmalarımı koyuyorum. 4 halkalı olması önemli bir detay, keza iki halkalı klasörlerden dilleri dışarı çıkan kağıtları hiç sevmiyorum. Hele ki bir de şu naylon dosyaları falan takarsanız vay halinize. İlginç ki burada 4 halkalı klasör bulmak neredeyse imkansız. O yüzden Türkiye'den gelirken getirdiklerim, bi de Zerrincim'in gönderdikleri çok kıymetli. Geldiğimde yine alıcam bu güzellerden. Nezih kırtasiye yaşadı yine =)

Tee bi ara Murtaza benden haftalık rapor yazmamı istemişti. İlla bana göndermene gerek yok ama bir deftere falan not alırsan iyi olur sonrası için, ha bu arada bana gönderirsen ben de senin nelerle uğraştığını bilmek isterim tabii demişti. Ben de bunu kendime bir dürtük olarak algılayıp olabildiğince her hafta başında veya sonunda ona mail atmaya çalıştım yaptıklarımı. Sonuç beklediğimden de iyi oldu. Birincisi adam benim çalıştığımı farketti. İkincisi nelerle oyalandığımı gördü. Üçüncüsü ve en önemlisi de bilimsel açıklamalarını o da bana maille yazar oldu - gerçi bunun asıl sebebi o sıralarda ülke dışında olmasıydı ama olsun. Bu sayede adamın söylediklerini yazıcam diye helak olmaktan ve bişiyleri unutmaktan kurtuldum.

Mor kulakçıklar şu sıralar üzerinde çalıştığım kodların yerini belirtiyor.

Monte Carlo Simülasyonu denilen şeyin ne olduğunu anlayacağımı ve hatta yapacağımı da hiç tahmin etmiyordum, o da çıktı aradan. Ha bu arada, Monte Carlo Methodunun adının Monako'daki Monte Carlo gazinosundan geldiğini biliyor muydunuz?  (Meraklısı için MC ile ilgili hoş bir yazı; gerçi ben de henüz tamamını okuma fırsatı bulamadım ya, neyse) Ayayayayyy! Linki verirken farkettim ki Open this link in a new window seçeneği koymuşlar hem metinlere hem de resimlere! Sonunda!!! Göndermiş olduğum zilyon tane feedback işe yaramış! Yihhaaa!!!

Sevdicek hadi eve gidelim dediğinde saat 19 sularıydı. Şimdi beni bekliyor hadi desem de gitsek diye...

Saat 19:39 oldu ve kod hala çalışıyor! Tanrımmmm!!!

Mango


Geçtiğimiz ay manyaklar gibi Lost izlerken "şu dizi bi bitsin de bundan sonra bloguma yine eskisi gibi yazıcam bi dolu bi dolu" diyordum. Dizi bitti de ne oldu? Yok migrendi, yok mide ağrısıydı, yok eve geç geldik, aman temizlik yapalım derken yine yazamıyorum. Ben de bundan sonra her gün hiç değilse bir fotoğraf yüklemeye karar verdim. Uzun uzun yazmak istediğim zilyon tane detaydan bir kaç damla olsun aktarabilirim belki böylece. İlk fotoğraf Lost'un anısına mango =) Sawyer sağolsun, insanın canını çektirmekte birebir!