4 Eylül 2009 Cuma

bbbbbahhh

Fazla değer verdiğim için insanların bi anda şımarmasını sevmiyorum. Şımardıkları için kendilerine s.ktri çekip gittiğimde olayı abarttığmı söyleyip üste çıkmaya çalışmalarını sevmiyorum. İnsanların, ellerindekinin değerini bilmemelerini ve yitirdikleri zamanki ağlamalarını sevmiyorum; her zaman bir şans daha vardır ve yeterince imkan verilirse imkansız diye birşey yoktur demişti hayatımın eski günlerinden birisi; o zaman için fazla hayalci ve iyimser bulduğum bu cümleyi şimdi azimli ve hırslı ve hatta tutkulu buluyorum. Beni kaybedenin üzüntülü ve kendini acındırası tavırlar sergilemesi yerine yeniden kazanmak üzere daha sevimli ve çaba sarfederek yanaşması beni her zaman etkiliyor. Ama zaten beni nasıl etkileyeceğini, elde tutacağını bilenler bu aşamaya gelmiyor. Jayne'i okudukça yazı tarzım değişiyor. Aslında değişmiyor belki ama en azından buraya her zaman yazdığım tarzdan farklılaşıyor diyebilirim; tıpkı şimdi olduğu gibi. Belki okuyana böyle gelmiyordur ama bana böyle geliyor. Bi de şimdi fark ettim ki aslında HERKESİN CANI CEHENNEME! Keyfim yerine geliyor galiba hafiften. Ne kadar ukala ve küstah yaşarsan o kadar umursamaz oluyorsun aynı zamanda; böylece de o kadar az kırılmış oluyorsun.

Dün Pandora'ya gittik, Beyoğlu'ndaymış. DAY 2009 nedeniyle vitrine astronomi kitapları koymuşlar, çok hoşuma gitti ama raflarda kalmamış böyle olunca. Bi de internetten sipariş vermek daha doğruymuş çünkü stoklarındaki her kitabı bulundurmuyorlarmış orda; mantıklı aslında. Orada depresyon ile ilgili bi kitap buldum, ayaküstü birkaç satır okudum;
depresyona girdiğiniz için kendinizi suçlamayın. Bunun sorumlusu siz değilsiniz. Başkası da değil. Beyin kimsayallarınızda buna ihtimal verecek bir farklılık olmasa depresyona girmezdiniz; ailenizi ve başkalarını da suçlamayın, bu durum kimsenin suçu değil; bu durum suç değil. diyordu. Hoşuma gitti. Elimden geldiğince kendime yüklenmemeye çalışsam da özellikle son 2 yıldır yaşadığım bu sorunlar yüzünden kendime çok kızgın olduğumu biliyorum aslında. Kitabı aldım. Sanırım Pazar günü Mersin'e gidicez, orada okuyabilirsem bana iyi geleceğini düşünüyorum. Depresyondan nasıl kurtulursunuz kitabı değil bu, aksine çeşitli türleri ile ele alıyor depresyonu ve anlatıyor, irdeliyor. Düzgünce bir psikoloğa gitmeye imkanım olmayan şu günlerde belki yeniden bu tür kitaplar okursam rahatlatıcı etkisi olur diye umuyorum. Keza roman vb. okuyamıyorum yine. Gerçi son iki haftadır aşırı bir yoğunluk var, kitap okuyamayışım bundan olabilir... Düşününce düzenli olarak psikoloğa gitmek yerine önce kendime göre bir yaşama alanı bulsam daha faydalı olabilir sanırım.

BB'nin önerdiği bir kitabın ingilizcesini almıştım taa yılbaşı civarlarında, onu okuyorum son günlerde. Blogun sol kenarında ne okuyorum kısmını değiştirmediğimi farkettim şimdi bunu yazınca. Ama bir tek satır kod bile görmek istemiyorum, daha dingin ve belki de daha boşta olduğum bir zaman yaparım bunu.

Başarılı kadın takıntılı erkekler ve gözünü para hırsı bürümüş insanlar hakkında düşünüyrum son iki gündür, kendini acındırarak sevdirmeye çalışan insanlara dair düşüncelerim de araya giriyor kimi zaman. Geçmişlerinde hiç başarılı olamadıkları, parasız veya sevgisiz kaldıkları ve şimdi de elde ettiklerini kaybetme korkuları nedeniyle mi böyleler acaba? Bu tür insanlar bana kıvırcık bir arkadaşımın şu laflarını hatırlattı: Korkak ve güçsüz insandan korkmalısın WOS, çünkü bir insanın korkunca yapamayacağı şey yoktur. Kaybedecek birşeyi olmayan birisi herhangi birşey yapabilir; her türlü adilik ve suç da dahil. Gerçekten de sevdiklerinin gözünde saygınlığını kaybetme korkusu olmayan birisi pek tabii ki kendisini acındırarak sempati oluşturmaya çalışabilir.

Toplantı ikide başlayacak yeniden, ve daha on dakika var... Keşke okuduğum kitaplardan herhangi birisi yanımda olsaydı, en azından bir süreliğine bilgisayar ekranına bakmamış olurdum. Kalan dakikaları da bu yazıya resim aramakla geçirirsem daha dayanılabilir olur sanırım.

Ha bi de, ingiliz aksanı kesinlik çok çekici ve cezbedici bişiy!

pisi pc kop at

Dünya'nın gelişiminin manyakların elinde olduğunu söylersem hiç de yanlış olmaz bence.

9:45'de başlayacak olan toplantıya vaktinde yetişebilmek için sanırım 6'da kalkıyorlar, kahvaltı yapıp 7:45'de servise biniyorlar ve 1,5 saat yol kat edip toplantı yerine varıyorlar. Toplantıda ise birbirlerine sanırım benim gördüğüm ekmek yeşil, bu ayakkabıyı dana etinden yaptık, ilk insanların kıyafetleri çoğunlukla lila rengiydi gibi durum belirten ama açıklamasını kendilerinin de bilmediği ve kesinlikten çok çok uzak cümleler kuruyorlar... Bu insanlar anladığım kadarıyla hayatlarının büyük kısmında sabahın köründe kalkıyorlar; sadece toplum düzeydinde değil bilimsellikten de uzak garip cümlelere gülüyor garip miktarlarda garip yiyecekleri karıştırarak besleniyor, garip şeylere devasa paralar verip hiç aklınıza gelmeyecek eşyaları on yıllar boyunca kullanmaya devam ediyorlar.

Merak ediyorum acaba ben de bir gün bu insanlar gibi olabilecek miyim yoksa ebediyyen onlardan biri gibi görünüp onları hiçbir zaman anlayamamaya devam mı edicem? Ya da bir zamanlar bi manyağın bana dediği gibi belki ben de yıldızımın kuyruğunu kestirip onu pittbull yaptırır, kontess köpekleri gibi pembe elbiseler giydirip pazar sabahları koşuya çıkarım; kim bilir?
Hı? Ne? Bakırköy mü? Eeee, sanırım yakınlarda olucaktı, neden ki?

2 Eylül 2009 Çarşamba

kısa kısa

"Etme bulma dünyası" mı demeli "ilahi adalet" mi bilmiyorum... veya "alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" de diyebiliriz. Sanırım benim ahım genellikle mazlum ahı kuralına uyuyo, benim başıma gelenler ise ilahi adalet olsa gerek... 

- Bonn ile ilişiğimi kesmek için gerekli yazışmaları yaptım...içim bi garip... nasıl olduğunu anlatmamalı, hatta düşünmemeliyim bile.
- Kendini dev aynasında görüp de canımı sıkanların gerçek dünyaya dönüşlerinin gözlerimin önünde olması çok garip...
- Hayatımdaki insanları hala gereğinden fazla umursuyorum. Herkesi s.ktr edip keyfime bakmayı öğrenmeliyim ACİLEN!