28 Aralık 2013 Cumartesi

Baah

Öyle yapayım, böyle edeyim derken sanırım ben bloga geri dönüyorum canlar. Hayatıma biraz yavaşlık katmam gerektiğini farkettim üstüste gelen zilyon tane hastalıktan sonra. Bu 30 yaş bana hiç iyi gelmedi. Bi kere zaten benim nerem 30 yani çüş! Bak neler oldu da iyi gelmedi, özetleyeyim. (Hah işte bu yazı bitmez dostum, kim bilir kaç gün kaç saat yazıcam da yazıcam, yazıcam da okuycam, okuycam da düzelticem. o-hoooo...)

2012 temmuz'unda başlayan bel-bacak ağrısı bitmek bilmedi. Hala da devam ediyor şerefsiz. Siyatik midir, bel fıtığı mıdır, MS midir bilmiyoruz. Kimileri "siyatik işte canıııım" diyor, kimileri "bel fıtığı olmuşsun sen ama bu düzeyde bir bel fıtığı bu kadar ağrı yapmamalı" diyip suyu bulandırıyor. Derken bacak ağrısı şiddetleniyor, güçsüzlük başlıyor, refleksler... neyse neyse anlatmıştım ben bunları daha önce, geçelim. Halen devam yani, bir değişiklik yok ilaçların dozunu arttırmış olmaktan başka.

Bilen var bilmeyen var ama daha fazla saklamayı gereksiz buluyorum, bir süredir kullandığım sevimli bi antidepresanım vardı. Zamanla işe yaramamaya başladı. Bendeki durum depresyon değil yalnız, yani bişiye daraldım üzüldüm falan da atlatamıyo değilim, o nedenle her anti-depresan kılıklı şey işe yaramıyor. Hatta bloga başladığım ilk haftalarda kullanmakta olduğum ilaçlar falan ters tepki vermişti de bir kez daha "milyonda bir" görülen yan etkilerden görmüştük. Neyse, ilaç değişimi, doz değişikliği falan derken, yamuldum ben biraz. Keza 2. Tür BiPolar olduğumdan şüpheleniyoruz doktorum ve ben. Ayın 9'unda randevum var, bakalım nasıl olacak. Neyse ki hiçbir ilaç beni sersem hipnoz etmiyor, ama özellikle şu sıralar genellikle akşam 9,5 10 oldu mu bana geliyorlar... Allah'tan audiobook'lar uykuya dalma sorunumu çözmüş durumda. Size de tavsiye ederim, hem ekrana bakarak uyanıklığınızı sürdürmüyorsunuz hem de boş boş durarak sıkıntıdan anksiyeteler geliştirmiyorsunz, hem de kitap okumuş/dinlemiş oluyorsunuz, daha ne?! Hele ki bir de yabancı dilinizi geliştirmek istiyorsanız, bundan alası yok bence. Zaten tüm öğrencilerime öneriyorum ama kaçı dinliyor ki dediklerimi, aaah ah...

Kasım ayı başında Türkiye'den dönünce ilk hedef insanın ennnn kıymetli organı olan gözü olunca can acısı inanılmaz boyutlardaydı ne yazık ki. Ben hayatımda böyle bir acı daha görmedim. İnsan bi yeri acıyınca ay uy der, gözlerini yumar falan ya, hah işte acıyan yeriniz gözünüzse, hem de korneanız yırtılmışsa o göz yumma meselesi olayı iyice mahfediyor. Şahsen ben çattadanak bayılıverdim acıdan, öylesi bir şey yani! Neyse ki geçti, 2-3 günde onarıyormuş göz kendisini. Buradan ona kocaman bir aferim gönderiyoruz! AFERİİİİM!

Göz kendini onarıyor ama kornea yırtıklarında en sık rastlanılan durum gözün mikrop kapmasıymış. O nedenle antibiyotik verdi doktor. Hali hazırda içmekte olduğum zilyon tane ilaca bir de bu antibiyotikler eklenince benim mide arızaya geçti bu sefer. Mide kramplarından uyuyamaz oldum. Ben de çareyi ağrı kesicileri almamakta buldum. Böylece mide ağrılarım azaldı ama bu sefer de bel ağrısından duramaz oldum, ki olacağı da buydu zaten. Fazla sürmeden anti-biyotik kullanımı bitti ama midedeki arıza geçmedi bi türlü. İnanılmaz korkunç gaz sancıları, sürekli! Ve tabii ki antibiyotiğin en süper yan etkisi olarak mantaaaar! Mantar olmasın diye ayrıca ilaçlar, ve daha da artan mide ağrısıııı... 

Yok yok ölmedim bakın yazıyorum, hala ayaktayım. Ayaktayım ama ayaklarım bundan pek memnun değil; keza baş parmağımdaki çılgın ağrı yüzünden yürüyemez hale geldim. Sonra biraz azaldı, yine şiddetlendi derken, nooluyo yahu ne garip bir ağrı bu böyle diyerek google amcaya sordum ki bunion diye bişiymiş. Ne olduğunu, nasıl geliştiğini aklım almadı ama baş parmak ile işaret parmak arasında bir minik yastıkçık koyunca, 2 günden sonra geçiverdi, hiçbirşeyi kalmadı. E hani o kemik büyüyordu? Benimki geri gitti? Ama sonra yine geldi. Derken yine gitti. Son 3 gündür yine benimle... Bilmiyorum...


Ha tüm bunların üstüne, son 1,5 senedir kullanmakta olduğum doğum kontrol hapı iyice saçmaladı, ve aralıksız 10 gün çok fena feci ortalık malazgirt meydan muharebesi! Eöyh! Her şey bi anda mı olur yahu! Üstelik nasıl bir karın ağrısı, nasıl bir soğuğa hassasiyet...

Tamam bu da geçti derken aksilikler sağlık kısmını askıya alıp maddi kısma atladı. Özetle şöyle oldu:

UK vizesini uzatmak için yaklaşık 7500sterlin paranın en az 28 gün boyunca benim adıma bir hesapta durması lazım. Ama para yok. Bankadan kredi alayım dedim, mobil imza lazım dediler. Mobil imzam olsun dedim, 128 bilmemneli sim kart lazım dediler. Verin dedim, Turkcell tutturdu kendin gelmelisin diye. "hadi len geldik varsayın deli etmeyin adamı" diyerek zar zor ikna ettiğimiz adamdan sim kartı almak 10 gün sürdü. Kartı mobil imzaya açtırmak 3 gün, mobil imza ile o almak istediğim krediyi alamayacak olduğumu anlamam yarım gün! Evet, boşa uğraşmışım. 
Bankayla yeniden iletişime geçtim, tamam başvurunuzu yapın ama vekalet verdiğiniz birisinin mutlaka gelmesi gerek bankaya dediler. Malum buralarda öyle bir yer yok, en yakın Türk Büyükelçiliği desen, Dublin'de. Elimiz mahkum, Dublin ile irtibata geçtik. "Vekalet işi hemen oluyor ama vekalet yazısında yazılmasını istediğiniz yazıyı, vekaleti hangi kurum/kuruluş istiyorsa size göndersin, biz kopyala-yapıştır yaparız ona göre" dediler. Bankaya döndüm dedim ne yazıcaz vekaletnamede, adam bu defa "sizin ön onayını çıktı ama yine de şu formu bi doldurup gönderin de öyle yazalım vekalete gerekecekleri" dedi bu defa da. Form geldi maille, çıktı al, doldur, imzala, scan et, mail at, telefon bekle, telefon bekle, telefon bekle, ertesi gün olsun telefon bekle, telefon et, kimse çıkmasın, telefon et, kimse çıkmasın, telefon et, kimse çıkmasın, telefon et ve sonunda adam desin ki "ikametiniz yurtdışında olduğu için müdürümüz onay vermiyor, yurtdışı ikametli kredilerin geri ödemesinde bir aksaklık olduğu taktirde takibinde sorun yaşadığımız için..." 

Borç harç bulduk parayı sonunda. Şimdi hesapta. 

Tamamdır bunu da aştık, derken, vakit geçti gitti tabii. 25 Aralık'tan önce göndermiş olmamız gereken makalenin hala daha son düzeltmeleri bitmedi. Mart ayı sonrasında sözleşmem bitmiş olacak ve biz nasıl devam edicez yaşamaya, kiramızı neyle ödiycez, bilmiyorum. 


Ve hepsinin üstüne de bugün; mide yanması. Ama bu normal bir mide yanması değil de reflü ile mide yanması karışımı bişiy. "heartburn" diyorlar, ateş topu yutmuşsun da özafagus boyunca gidip gidip geliyor sanki. Ölümcül birşey. 2007 yılında Almanya'da yaşadığım zamanlarda olmuştu bi kere, kullandığım yüksek asiditeli ilacı tam yutamadığım için tüm yemek borumu yakmıştı, ve ben de acıdan sokak ortasında bayılıvermiştim de hastaneye kaldırmışlardı. Doktorlar "sen asit içip intihar etmişsin" demişler, bana lüzumsuz adam muamelesi yapmışlardı. Ne fenaydı... 
Neyse bu defa sağlık meselelerinde guru olmuş karşı komşum Mira'nın lafını dinledim ve o lanetli yanmaya rağmen turşu yedim. Turşu yedim ve hafifledi! Ne mide ilaçlarının, ne süt ne ekmek de ıhlamurun (asla denemeyin zaten sıcak birşey içmeyi, gebertiyor insanı) yapamadığını yaptı turşu ve bir sihir gibi düzeltti beni. 

Arada başka şeyler de vardı da, aklıma gelmedi artık. Haaa bi de geçen haftasonu postanede yaşadığım kabus var... arkadaşlarıma hazırladığım minik paketlerin içine cracker koymuştum, meğer yasakmış, üstelik postane onu farkettiği durumda paketi göndericiye geri bile göndermeden imha ediyomuş, keza patlayıcı falan fistan meseleleri... Of! Postane köşelerinde aç o güzelim paketleri, o itina ile hazırladığın güzel kutuları aç katır kutur, herkesin içinde çıkar o crackerları ve geri paketle... rezilliğin daniskası! 


Farkındasınız di mi, bunların her biri ayrı ayrı ve uzun uzun yazı konuları? E işte her birine ayrıca odaklanayım diyince inanın içi daralıyo daralıyo bööööyyyyk, çok fena oluyo. Bu yazı da zaten hiç ben gibi yazılmadı ama hiç yazılmamasından iyidir zannımca. İşte bu 2013 yılının, benim 30. yaşımın bir kısmı böyle rezilliklerle geçti. Arada Amerika ve Belçika maceraları oldu, kimi çok iyi kimi çok rezil şeylerle dolu ama geçti sonunda, ha bendeki yıpranmayı soracak olursanız... boşverin be, sormayın.

2014 çok güzel olacak, diyorum bakın. Minik minik havai fişeklerle dolu, minik minik ama bi dolu güzel süprizlerle dolu bir yıl olacak. İnşallah Türkiye'miz için de güzel olur.

Yüzyıldır yazmamış olan cadınız, hasta yatağından bildirdi...