3 Aralık 2009 Perşembe

Sosyalist Pencere & Herta Müller

Almanya'da geçirdiğim onca sıkıntılı ve güzel günleri paylaşabildiğim en sevgi dolu insan Romanya'lıydı. Elena'dan daha önce sık sık bahsetmiştim zaten burda. Daha sonra bölümdeki en iyi arkadaşım da Romanyalı olunca ister istemez olumlu bir önyargı oluştu kafamda Romanya'lılara karşı.

Sevdicek bugün saat 4'deki semineri için son kontrolleri yaparken benim de sessiz durmam gerekiyor tabii ki. Hal böyle olunca reader'da okumaya vakit bulamadığım yazıları eritmeye karar verdim ben de. Son günlerde reader'a eklediğim ve geriye dönük okumalara henüz fırsat bulamadığım ama çok da meraklandığım bir blog var; Sosyalist Pencere. Yazarı Deniz Kavukçuoğlu kim olduğunu blog profilinde çok güzel özetlemiş. Blogu nerden bulduğumu hatırlamıyorum doğrusu ama ilgilmi çekecek yazılar okuyacağımı ve birçok şey öğreneceğimi düşünüyorum. Genelde yeni bir blog takip etmeye başlarsam ilk yazıdan itibaren başlarım okumaya. Hızlı okuyabilmek bu konuda çok yardımcı oluyor evet ama böylesi yoğun bloglarda pek de doğru değil sanırım bir solukta tüm yazıları sindirmeye çalışmak. Bu nedenle reader'da karşıma sıralanan başlıklar arasından bana en sevgi dolu gelen yazıdan başladım okumaya; Frankfurt Notları. Geçen seneki Frankfurt macream zaten malumunuz :) Bu seneki duruma da "Sosyalist Pencere"den bakmak bana Herta Müller'i tanıştırdı. Herta Müller'in adını daha önce de duymuştum aslında; bu seneki Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi. Son kitabı "Nefes Salıncağı" henüz Türkçe'ye tercüme edilmemiş ama yine Sosyalist Pencere'den okuduklarım  oldukça merak uyandırdı bende. Türkçe'sinin yayınlandığını gören duyan olur da bana haber verirse veya Noel Baba'ya söylerse çok sevinirim;(en kısa zamanda Noel Baba'dan İsteklerim Listesini de yayınayacağım zaten =P ). Diğer kitapları ise "Yürekteki Hayvan" ve "Tilki Daha O Zaman Avcıydı". Kitaplar hakkında kısaca fikir edinmek için THY'nın Skylife dergisindeki şu kısa yazıyı okumanızı öneriyorum.

1 Aralık 2009 Salı

Bir insana verilebilecek en büyük ceza kendi vicdanı ile başbaşa bırakmaktır tabii ki.


Aklının içindeki kurtçuklar bölüne bölüne çoğalır. Zaman geçtikçe daha da küçülür daha da çoğalırlar. Başlangıçta giremeyecekleri kadar küçük kıvrımlarına yerleşir aklının, vicdanının en ince yerlerini ısırırarak acıtırlar minik minik. Bir anda beyninden midene inmiş gibi kurtçuklar mideni kemirir, iki büklüm olursun ağrıdan.

Bi an gelir, yeterince acı çektiğine inanınca mı bilinçaltın bilinmez, azalmaya başlar içindeki acı, göz kapakların düşer.

Bir insana verilebilecek en büyük ceza kendi vicdanı ile başbaşa bırakmaktır tabii ki.

Olur da azalırsa üzüntün, hemen daha da şiddetlenerek pişmanlığın, acın kendini yenilesin ve asla bitmesin..diye...