8 Şubat 2011 Salı

Sili-kon


Perşembe günü patronla toplantımız vardı. Her zamanki gibi kütüphanede değil de toplantı salonunda toplantık bu defa. Herkes yerini aldı masada ama kimseden ses çıkmıyor. Dayanamadım sordum ben de; eee. neler yaptın bu hafta? diye. Kime sormuş olabilirim? Patrona sordum evet, aklından bu radikal cevabı geçirenler okumaya devam edebilir, diğerleri sınıfta kaldı. =P Diğer uyuşuk öğrencilerin gözleri fal taşı gibi açılmışken ben gülümseyen bir ifade ile cevabımı bekledim, patron da anlattı bana. Peki bakalım dedim ve sayemde toplanti başlamış oldu.

Çoğu zaman insanları anlayamıyorum. Konuşmak için bir araya gelmiş insanlar ilk cümleyi kimin edeceğinin gerginliğini yaşıyorlar. Daha önce hiç tanışmadığın insanlar arasındaysan bu anlaşılabilir birşey olabilir ama aksi halde bana sadece sıkıntı veriyor. Bir de saçma salak konular üzerine kurulu muhabbetler var ki bu beni daha da sinir ediyor. 6 doktora öğrencisi ve bır de profesör öğle arasında yemek yedileri masada biraraya gelip de astornominin en temel formülünü hatırlamaya çalışabilirler, unutur insan, eyvallah.  Ama bir başkası gelip de formülü yazdığında, "aaa yok ben buna inanmıyorum" demek   nedir  yahu?  Hadi  anladık  hiçbiriniz   astronomi    mezunu   değilsiniz.  Aranızda   fizikçi  var,

bilgisayarcı var, tamam. Ama formülü daha önce görmüşsen bile doğrusu yazıldığı zaman hatırlarsın. Hatırlamalısın. Ve konuyu yarım saat daha "ya acaba böyle miydi" diye uzatmazsın. Hayatımda sanırım ilk defa böyle bir ortamda çok büyük bir kabalık ettim ve formülü hatırlamayan bilmeyen bu öğrencilere kahkahalarla güldüm. Ha kendi sesimi duyduğum anda utancımdan yüzüm kızardı o ayrı, ve aslında alay edilmeyi de hak etmişleri o da ayrı ama benim gülmeme asıl neden sinirlerimin bozulmasıydı. Bu insanların sadece mesleki sohbetleri değil günlük konuşmaları da çok sıkıyor beni. Bir vakitte bir yerde, konuşabileceğim başka hiçkimse olmadığı için birlikte takılmak zorunda kaldığım iki kız vardı, sohbetleri "ya ilkokuldayken ne kadar önemserdik halk oyunlarını. salak salak kıyafetler giyip ne biçim harektler yapardık"tan ibaretti. Olabilir ya, herkes sevmek zorunda değil folklörü ama bu konuyu ben konuşuyor olsam ne bu içinde bulunduğumuz evrende ne de olası diğer herhangi bir paralel evrende 2 dakikayı geçmez. Kızlar bunun üzerine en az yarım saat konuşabilme yeteneğine sahiplerdi yahu!

Misal, ben sinirlendiğimde de başıma geliyor benzer durumlar. Beni çileden çıkartacak kadar sinirlenmeme sebep olmuş kişi karşımda diyelim. Ne diyebilirim ki ona, zaten beni anlasa o kadar sinirlendirmezdi. Şimdi ne desem beyhude geliyor bana. Ama sadece bana beyhude geliyor belli ki, kimi insanlarda ne çene var yarabbiiiim! Ha bazen ben de süper laflar üretebiliyorum ama o genellikle beni üzen kızdıran insanlarda işe yaramıyor. Ne zaman ki birine karşı tüm saygımı yitiriyorum ve harbiden kalbini kırmak istiyorum, işte o zaman benden korkulur. Hayatımda sadece 2 kere olmuş bir durum bu neyse ki. O halimi ben de pek sevmiyorum.

2 yorum:

  1. aynı dertten ben de muzdaribim. insanların saçma sapan şeyler üzerine uzun uzun konuşabilmelerini hiç anlamıyorum.

    YanıtlaSil

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.