25 Aralık 2009 Cuma

.

Çok sinirlendiğim şeyler var. Ama kendimi istediğim gibi, karşımdakinin beni tam anlamıyla anlayacağı şekilde ifade edemeyeceğim için susmak zorunda kalıyorum. Bakıyorum da eskiden susmak daha kolaymış. Eskiden daha havadaydı burnum galiba, insanların beni anlamak için uğraşmaları gerektiğini düşünür, beni anlamamalarının onların sorunu oluğunu iddia ederdim. Sanırım zamanla çok fazla insan kaybettim ki artık "anlamıyorlarsa defolup gitsinler" deme lüksü göremiyorum kendimde.


Halbuki 40'ında ve hala yalnız kalabilmeyi başarmış insanlar ne kadar da imrenilesi geliyor bana. Sanki herkesin "daha fazla tek tabanca dolaşmamak gerek bu hayatta" diye düşünüp bir insanın yanına katılması, hayatına yeni birisini sokması çok aciz birşeymiş gibi, yalnızların hep daha güçlü olduğunu düşünürüm. Aslında her zamanki gibi bunda da kendimden yola çıkarak böyle düşünüyorum. Ne zaman ki yalnızsam, dünyanın en güçlü insanı gibi hissederim kendimi. Sırtımı kimseye dayamadıkça daha güçlü ve daha özgür hissederim. Aşk ne kadar mükemmel olsa da bir bağlılık var, o taparcasına sevdiğin insanın seni çok minik bir anda paramparça etmesi var, hassaslaşan bir ruhun, özleyen bir yüreğin var... Bence sanılanın aksine hiç de güçlü olmak demek değil yalnız olmamak. Aksine yalnız olmak; koca koca surlarla çevrili, en sağlam kaleye sahip olmak...

Gerekli Not: Eskilerden kalma, günümüzle hiçbir bir alıp vereceği olmayan bir yazı bu.

1 yorum:

  1. kırkında olup da yazan bir tanıdığı hatırlattı.
    http://alitisi.blogspot.com

    YanıtlaSil

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.