10 Aralık 2008 Çarşamba

Finden Sie nicht auch deutsch sprechen?

Naapcam hiç bilmiyorum, hiç! Taa üniversitenin ilk yıllarından bi arkadaşım gelmiş Bonn'a, onunla buluşucam. İyi hoş da, akşam MPI'dekilerle yemeğe gidiyorlarmış, sen de gel diyor. Evet biliyorum bu davet süper ama ben hala Almanca KO-NU-ŞA-MI-YO-RUM! Of allahım yaa.. Anlıyorum anlamasına, hatta çok zorladım mı yazıyorum bile ama konuşamıyorum. Zaten yurttakiler de sinir ediyor iyice, bazen çalışıp çıkıyorum mutfağa gidip biraz pratik yapıyım diyorum başlıyolar hemen bana garip garip bakmaya. -Nooldu diyorum yanlış mı kurdum cümleyi? -Yoo çok doğru. -E o zaman telafzum mu yanlış? -Hayır, hayır, gayet güzel. -E sorun ne o zaman? -Ya biz alışık değiliz senin Almanca konuşmana da ondan garip geliyor. Kih kih kih... Allahım nerde o sayfalarca Almanca mektup yazdığım günler? Azcık düzgün çalışsam hatırlıycam halbuki biliyorum ama neyse işte yine geldi yumurta kapıya dayandı, benim için öncemli onca adamın arasında yine sessiz kukla gibi oturup hafif tebessümlerle katılıcam konuşmalara, eğer gidersem! Gerçi iyi oluyo böyle, burdaki yırtık kızlardan sonra bayaa bi hanım hanımcım görüyorlar, çok etkileniyorlar. Hele bi de zarifce giyinip minik bi yaka iğnesi veya fular taktım mı, taze yaz sabahı gibi kokan hafif bir parfüm ve hafif topluklularla ortama girdim mi bir de ağzımı bıçak açmayınca, üstüne de onların rezil aksanlı ingilizcelerinin yanında aksansız bir İngilizce ile konuşunca süper oluyor. Tabii ellerinde kağıt kalem olmayınca formüllerini de bir kenara bıraktıkları için, meydan benim güzelim yorumlarıma kalıyor ki değmeyin keyfime. Ama.. Ama'sı var işte işin. Bi kere Kayseri'deki olaydan sonra(bi ara anlatırım ama kısaca bir tecavüz öyküsü diyeyim size) bir süre gündüz bile tek başıma çıkmaya korkar hale gelmiştim, sonra gündüzlere alıştım ama geceleri çok zorda kalmadıkça çıkmıyorum tek başıma. Şimdi bunlar kesin benim bilmediğim bi yere gitmişlerdir yemeğe çünkü ben geldiğimden beri restoranta falan gitmedim burda. Herşey hem ateş pahası hem de yemeklerin üstüne iğrenç soslar koydukları için ya yiyemiyorum ya da yesem de anında midem bozuluyor falan filan.. Of.. Tek başına çıkmak var, mekanı bulmak var, eğer arkadaşım da almanca biliyorsa gecenin çoğunu sessiz azınlık olarak geçirmek var, bunun bi de dönüşü var, ve bir de yarın sabah erkenden kalkıp kuasarlar dersine yetişmesi var. İyisi mi ben sessiz sedasız evimde oturup kuantum çalışayım, hiç olmadı örgü falan örerim... =/

Zaten Zerrin'cime de ulaşamıyorum, teleşlıyım öğlenden beri..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.