4 Şubat 2009 Çarşamba

acılar yaralar ve kabuklar




Neden acı çekeriz biliyo musun? Elimiz neden yanar, kalbimiz neden acır mesela?

Biliyorum artık ben.

Aslında elimizle kalbimiz aynı şekilde tepki verir acıya. "Bu yaptığın şey, veya olmasına neden olduğun veya izin verdiğin bu şey, benim canımı acıtıyor" sinyalidir hem kalbimizin hem elimizin.

Neden acı çekeriz? Neden siniruçları vardır tüm vücudumuzda? Neden elimizi ateşe koyduğumuzda canımız yanar? Aslında sadece acıyı fark edelim diye. Bize zarar veren şeyi durdurmazsak, eğer bir son vermezsek bizim sonumuz olacak olan o şeyi farkedelim ve çekelim elimizi ateşten diye. Mesela yanan bir sobanın üzerine oturmayalım, ocağın üstüne elimizi koyup öylece lafa dalmayalım diye. Diye ki; yanarak ölmeyelim, diye ki; kendimizi koruyalım canımızı acıtanlardan. İşte bu yüzden acır kalbimiz sevdiklerimiz bizi üzecek bişiy yaptığında. Der ki kalbimiz, "sen seviyorsun onu ama o bana zarar veriyor, uzak dur ondan yoksa tükenirim ben. Beni korumak için geri çek kendini, gözden geçir ilişkini, benim tükenmeme izin verme" der. Ama elimizi ateşin üstünden çekmek kadar kolay ve hızlıca yapabileceğimiz birşey değildir kalbimize batıp duran sevgiliyi çekip çıkarmak veya bir minik şeffaf ama kuvvetli zarla örtmek o ufak kalbimizin üstünü, daha fazla acımasın canı diye...

Aşık olunca iş değişiyor. Eğer karşındaki de aşıksa sana, elin uyuşmuş da ateşin sıcaklığını hissetmiyor gibi yavaş yavaş sokuyorsun elini korlara, gerçekten de hissetmiyorsun acıyı, acımıyor canın. Sonra birden uyandığında, sahilde yakıp etrafında mutlu dakikalar geçirdiğin alevin ortasına düşmüş buluyorsun kendini. Ne zaman o kadar dibine girdin ateşin, neden fark etmedin, farkettinse nasıl göze aldın bu yanma riskini, nasıl o kadar emin oldun O'nun seni asla o ateşin ortasında bırakmayacağından veya hep seni kurtaracağından? İlla çekip gitmesi gerekmez seni yalnız bırakıp, sadece senin kadar ateşin içine girmediğini farkedersen de acır canın; veya sana derse ki "aman o kadar derine inme" anlarsın ki cesaret edemiyor seninle birlikte yanmaya, sen yanarken gelip seni kurtarmaya... Aşk bu işte... Ateşe girerken etrafımızı saran kalkan, uyuşmuş bir el, cesur bir minik kalp... Bile bile elini ateşe sokmak; şimdi acımasa da bir gün gelip canının çok yanacağını bile bile...

Ve sonra ne yaparız yaralarımıza? Hiç dokunmayız ki iyileştirsin kendini, kabuk bağlasın, sonra düşsün kabuğu kendiliğinden diye. Ama nasıl da kaşınır o kabuk, nasıl da dokunmak istersin ama nasıl da büyük bir yanlıştır o kabuğu kurcalamak...

Acıtıyorsa birisi canınızı, uzak durmak gerek ondan, bir mesafe koymak araya ve dokunmamak gerek yaralara, özlesen de yanaşmamak bir daha.

PS: Son yazısının üzerine, Üfürükten Prenses'e armağan olsun bu...

1 yorum:

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.