20 Eylül 2012 Perşembe

Bugün

Asıl yazmak istediğim şey dışında hemen hemen şeyi yazıyorum buraya yine.

Bu hafta başından beri bir lüzümsuz yazokulu düzenleniyor burda ve biz de öğle ve akşam yemeklerimizi o ekiple birlikte yiyoruz. İyi oluyor tabii, güzel arkadaşlar edindik falan ama hem akşam eve yorgun ve çakırkeyif dönüyoruz hem de vakit geç oluyor bilgisayar karşısına geçip de birşeyler yazmak için. Bir de son zamanlarda bende "evde bilgisayar kullanma" fobisi başgösterdi. Maillere bakmak için bile açmak istemiyorum aleti, değil ki facebook bakmak, blog yazmak. Hal böyle olunca, Barselona defterimi de yanımda ofise getirmeyince, sakin bir dönemi bekliyor yazılar. Neyse. 


Bugün sabahtan beri çok bulanık hissediyorum kendimi. Son 1 haftadır sağlıklı besleniyorum üstelik ama yine de yediklerimden tiksinir durumdayım. Ofiste içtiğim kahvenin tadı kahve gibi gelmiyor artık. Çok mu süt koyuyorum acaba diye deneme yaptım bugün ama az süt koyunca da sevmedim. Sanırım bir süre sütsüz kahve istiyor canım. Ama tembellik öyle had safhadaki, ofise gelip de sandalyeme oturunca bir daha akşam eve gitme vaktine kadar kılımı kıpırdatmak istemiyorum. Tabii mecburen kalkıyorum yerimden ama isteyerek olmuyor. Halbuse her saat başı bi dolansam etrafta, iki eğilip kalksam, hiç değilse bahçeye çıkıp tavşanlara sincaplara bir selam versem benim için nekka iyi olacak, biliyorum. Aslında bazen yapıyorum ama yok bugün içim daralıyor çok. Mesela şimdi istiyorum ki eve gidip güzel bir sıcak içecek eşliğinde kitap okuyayım saatlerce, Sütlaç da gelsin kıvrılsın yamacıma. Ama eve gidince iş böyle olmuyor işte. Atıyorum kendimi yatağa, elimde telefon, bi twitter bi instagram bi twitter bi instagram, arada Güllaç'a sarılıp 1 saat kestirmece, sonra yine twitter azcık facebook diye diye bitiyor gün. Evin doğru düzgün bir penceresi olmadığı için gündüz gece hep karanlık. Minnacık pencereler eve  ancak kışın deli gibi soğuk girmesine yarıyor o kadar. 


Hayatımın aslında güzel olduğunu bilmek ama buna rağmen huzursuz, mutsuz ve şikayetçi olmak. Bu çok arsız ve kıymet bilmez bir davranış, farkındayım. Ama aklımın bildiğini kalbime oturan fil anlamayınca için sıkışıyor işte, naapabilirim? Bulutlara odaklanıp düşüncemi manipüle etmeyi öğrendim kısmen ama böyle zamanlarda insan onu da yapmak istemiyor. Karanlığın beni ele geçirmesine izin vermek en kolayı ama hayatta kolay olan şeyler çok nadiren doğru şeyler oluyor. Asıl mesele de bu "hayat sınavı"nda zorluğuna rağmen doğruyu seçmek değil mi zaten... 

Bu akşam fotoğraf kulübünün toplantısı var. Bu haftaki konu makro ve yakın çekimler. Benim fotoğraflarıma bakmak isterseniz burdan buyrun.

4 yorum:

  1. yapma böyle üzme beni, karanlığa falan teslim olma, beni ara canın sıkıldıkça ben seni eğlendiririm, evlenince kendi başına bişeyler yapınca kocalar kızıyo mu acaba yaa, eve gidip kendine bir kahve yapıp kitap okusan bişey der mi dersin ? ya da demeli mi ?

    YanıtlaSil
  2. Kocaları bilmem ama bu koca kızmıyor canım, niye kızsın, ne kadar saçma!

    Ama işin rengi öyle değil işte, maalesef :(

    Bugüne kadarki tecrübelerim, böyle zamanlarda bu cadıyı tek başına bırakmamak gerektiğini öğretti bana.

    Yani kızmak yok ama izin vermemek var :D

    YanıtlaSil
  3. Ahh ben seni arayabilsem hic yalniz birakmicam ama olmuyo suan cagri bile atamiyorum sana niye bilmem..

    YanıtlaSil
  4. Ben tüm bu yorumları ancak şimdi görüyorum yahu. İkinizi de çook seviyore! çok!

    Yok kocalar karışmıyor da eğer keyiften değil de sıkıntıdan eve kaçasım varsa yalnız bırakılmamam daha iyi oluyor. Keyiften gitmek istediğimde de zaten kocayı ben zorla çekiştire çekiştire götürüyorum eve =)

    YanıtlaSil

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.