2 Nisan 2009 Perşembe

Tersten yazı

Sondan başa doğru anlatayım olanları diye düşündüm başlığı atarken ama yok öyle yapmıycam :) Biraz geriden alıp günümüze gelelim, heycanlı olsun :P
İtalya-Padova'ya sağ salim vardık dedim ama Ryanair'in el bagajı konusunda ağzımıza nasıl s.çtığından bahsetmedim mesela. Adamlar fazlalık olan 500gr'ı sorun ediyor! Çözüm fazla zor değil, bagajınızdaki t-shirtleri, kazakları ve hırkaları üstüste giyip, çantanızdaki cüzdan, mp3çalar vs.yi paltonuzun ceplerine doldurup öyle tarttırınca sorun kalmıyor. Ama benim asıl cinlerimi tepeme çıkartan olay, el valizine konulabilen alkol sınırlamasında. Misal, bir şişe şarap koyamıyorsunuz el bagajınıza. Neden? Nedeni güvenlik meseleleri olsa canım feda ama durum öyle değil keza bagaj kontrolünden geçinde karşımıza çıkan duty free'den alabiliyoruz aynı şişe şarabı. Kapitalizmin köleleri olduk, bagaj kontrolörleri de yalakaları işte! Allah'ınız da yoktur ki sizin, Allah'ınızdan bulun diyim. Size denilebilecek en kötü şey, parasız kalın inşallah! Sizin Allah'ınız o çünkü!
Neyse gittik Padova'ya, sevgili kız arkadaşım karşıladı bizi havaalanında. Aslında öyle iyi bir zamanlamayla geldi ki, tam huysuz cadı olmaya başlayıp huzursuzluk edecektim ki karşımda onu görünce geçti gibi oldu aksiliğim. Zaten son iki gün çok huysuzdum, çok aksiydim; aman şeytan görsün yüzümü gibi bi gıcıklığım vardı üstümde; tabii sebepsiz değildi ama yine de öyle de olunmaz yani, ben olsam o beni çekmem hiç. Zaten bu nedenle etrafımdakiler ya sabırlı insanlar olmalı ya da düşünceli. Neyse İtalya'daki ikinci günümüzde gittik Venedik'e yanlış hatırlamıyorsam.. Venedik tam hayallerimin şehri! Ben teee minnacık bebeykene derdim "hayallerimin şehri" diye, ama neden öyle dediğimi bilmezdim. Nedenini Venedik'e gidince çocukluğuma inerek çözdüm; Tom ve Jerry! Evet benim Venedik aşkım, Tom ve Jerry yüzünden! Onların Venedik'te geçen bir maceraları vardı (vaktim olduğu bir zaman kesinlikle bulup yükliycem buraya), meğersem ben ondan etkilenmişim. Minik minik hediyelik eşya dükkanlarının daha ilkinde gördüm gondola binmiş olan Tom ve Jerry'i! O anda vuruldum resmen! "Bunu alcam beeeeen" diye yapıştım ama kız arakadaşım 'abidik turistler gibi daha ilk dükkandan alma hemen biraz ilerde daha ucuza alırsın'dedi, "yaaa ama ama amaa...." diyerek ilerledim... Karnaval zamanından mı kalma yoksa hep varlar mı bilmediğim kadar çoook maske satıcısı vardı, ve bi dolu italya tshirt'ü, çantası, anahtarlık, kartpostal, vs. vs. vs. Kendime bi tane Venedik çantası aldım. Sonra karar verdim o serinin Köln, Frankfurt, Bonn, hatta İstanbul ve Ankara olanlarından da alıcam diye. OnurCUM da ben de birer hatıra t-shirt'ü aldık. Onunki pek bi komikcesine, benimki pek bi anarşikcesine. Coca Cola yerine beyaz Ciao Bella yazıyo kırmızı t-shirtümün üzerinde, çok severek aldım ama biraz büyük geldi bana, sonra zaten havaalanında OnurCUM'u beklediğim bi ara çok daha güzel ve üstelik eflatun bi Venedik t-shirt'ü bulup onu da aldım :) Bi de her yıl başı kendime kar kürelerinden alıcam diye söz vermiştim geçen sene ama bu yılbaşı çulsuzluğumdan parama kıyıp alamamıştım, Venedik'e nasipmiş; kendime verdiğim sözü de değiştirdim biraz, kafasını iyi kullanan bi hatun olursam eğer, her yıl kar küremi farklı bir ülkeden alabilirim bence! Neyse efenim alışveriş meselesinde daha bi dolu minik minik şeyler aldık tabii ama bence Venedik'in asıl güzelliği size neredeyse sonsuz fotoğraf karesi sunmasında. Bol bol fotoğraf çeksek de doyana kadar çektik diyemem keza bi yandan akşam birileri ile buluşabilmek için acele ediyorduk, bi yandan da nerdeyse saat başı yol üstünde bi bara girip Spritz içiyorduk. Adından da yola çıkarak "ruhum" olduğuna karar verdiğim bu içkinin temelinde aperol veya campara var, yanına da aslında köpüklü(?) bi tür beyaz şarap olan prosecco ekliyorlar, duruma göre de biraz aqua fresh(bu gavurların içtiği maden suyu benzeri minarelsiz ama gazlı su), içine mutlaka bir yeşil zeytin koyuyorlar, bi de belki bir dilim portakal ve bolca buz! sonra ben onu içmeye doyamıyorum işte! Neyse ki alkol yüzdesi yüksek değil. Ha bi de, İtalya'da bunu akşam 8'den sonra içmek istersen turist olduğunu hemen alıyorlarmış, öyle dedi valla kız arkadaşımın yalancısıyım ben :P
Venedik'in büyüsü bir yana, İtalya'nın Türkiye'den pek bi farkını görmedim ben. Hatta bana kalırsa daha bile kötü. Hatta ve hatta, avrupa birliği ülkesi olmaktan bile çıkartılmalı :P Yurttaki izlenimlerimden pis olduklarına kanaat getirdiğim bu insanların ülkesini de sevmedim işte. Ha ben zaten Almanya'yı da sevmiyorum ama İtalya'ya tercih ederim kesinlikle, en azından adamların trafiği düzgün işliyor.
Neyse efenim yine de çocukluk hayalimi gerçekleştirdim, üstelik sevgilimle yaptım bunu, hatta bi de üstüne doğumgünüme denk getirdik, daha ne olsun yani! Şikayet edilecek hiiiiiçbi yanı yoktu; hayatıma böyle güzel anılar ekleyebildiğim için şükrediyorum ve dua ediyorum ki kafam çalışsın ve şansım yaver gitsin de bundan sonra da hayatımda böyle güzel günlerim olsun hep.
İtalya'dan Frankfurt'a döndük pazar günü ama aslında Frankfurttan epeyi uzak bir havaalanı Frankfurt-Hahn. Vakit daha öğlen olduğu için acaba şehir merkezine mi gitsek yoksa Köln'e mi gitsek de gezsek naapsak diye düşünürken, Zerrincim'i arayıp sorduk Frankfurt'ta güzel bi yer var mı önerdiğin diye; gel gör ki o gün malum seçimler vardı, aradığımız zaman da çok uygunsuzdu ki kayda değer bir bilgi edinemedik, biz de Köln'e giden otobüsten biletlerimizi aldık, otobüse binme vakti gelene kadar havaalanında oyalandık uyuduk, vs. Köln'e gidince gezdik dolandık biraz, ne kadar aşırı derecede parasız kaldığımız fark ettik ama yine de oralı olmadık :) Dom'un 1000 basamağına çıkmaya üşenince OnurCUM, biz de tren istasyonunda oyalandık biraz, uzak doğu yemekleri yedik çubuklarla, hem kendimize hem de bir kaç kişiye kart attık. Sahi ya, Padova'dan da kart attık!
Pazar gecesi Bonn'a vardığımızda yorgunduk ama ben yine de eve girmek istemedim, bir Irish Pub olan James Joyce'a götürdüm OnurCUM'u. Biraz bişiyler yudumladık, bol bol dart oynadık! Yendiiiiim! :P
Eve gidip vurduk kafayı uyuduk bi güzel!
Pazartesi sabah uyanınca benim huysuzluğum üzerimdeydi yine... OnurcUM'un gitmesine 2 gün kalmıştı... 1 Nisan gecesi 01:40'ta kalıyordu uçağı... Daha nehir gezisi yapmamıştık, üniversitenin bahçesinde pineklememiştik, Dom'un 1000 basamağını çıkmamıştık ve sanırım onun için en önemlisi, bisiklete binmemiştik... Plana göre sandviçlerimizi ve içeceklerimizi alıp üniversite bahçesinde pinekleyecektik biraz, zaten günün akşamına da bi şekilde bi parti planlanmıştı benim doğum günüm için, onu organize edecektik. Fakaaaaat! Sabah sabah profesörlerden birinden aldığım bir mail ile tüm sinir sistemimin içine edilince hayatımız değişti! Bu cümleyi kurmak da ne garipmiş... Ama öyle oldu gerçekten de hayatımız değişti. Ben celallendim, "Beklemiyorum ulan 20 gün daha, 2-3 gün içinde dönüyorum ben!" dedim, Zerrincim zaten "durma bi dakka daha, çok özledim seni" dedi, OnurCUM'da bu fikirden memnun göründü... Ve... biletlere bakmaya başladım ben... THY, Pegasus, Öger Türk derken... "Aynı uçakta yer bulurmuşuz mesela" dedik... Inınınınnnnnnn! Aynı uçakta yer bulmak bi yana, o uçuşun en ucuz uçuş olması kararı verdirdi sanırım bize... Her zaman minnacık gelen odam o anda koskoca oluverdi; toparlanmak, koli bulmak, valiz hazırlamak, bu arada bileti almak... Bi anda kendimi kapının önünde Felix'le konuşurken buldum:
F: Akşamki parti için alışverişe gidiyoruz da bişiy lazım mı diye soralım dedik
WOS: Eeeeöö, parti di mi... hmm bu akşam di mi... ııı... şey... yok bişiy lazım değil, zaten herles kendi içkisini kendisi getirecek ya
F: Evet ama yiyecekler?
WOS: Yiyecekler?
F: Partide yemek de olacak diye yazdım sana, senden ses çıkmayınca öyle ilan ettim ben de.
WOS: Hmm... tamam o zaman... biraz kanepe falan bişiyler yaparız dert değil... Parti kaçta başlıyo?
F: 8'de
WOS: Haa iyi o zaman yaa daha çok vakit varmış
F: Saat 7!
WOS: !!!
Odada az önce deprem olmuş gibi görünmesinin yanı sıra Venedik valizlerinin yerleştirilmesi, toparlanmak ve üstüne bir de bi saat sonra başlayacak olan parti! O lal laaa!!!
İş te o anda Mission Impossible başladı!

Devamı sonraya...

31 Mart 2009 Salı

yetişemiyorum :)

Geldim ama geldiğim gibi de TR ye dönüyorum sanırım... neler oluyor? ben de bilmiyorum henüz... yarın akşam kesinleşmiş olacak herşey...
bugün...garip bir doğumgünü partim oldu, aslında istemsiz oldu, ama güzel oldu, hem de veda partisi oldu bana...
yarın...toparlanmakla geçecek tüm gün...
buraları özleyeceğim kesin...ama huzura ilerliyor gibi hissediyorum kendimi... yine de düşününce korkuyorum sanırım biraz... düşünmemeye çalışıyorum o yüzden... güzel olacak herşey...inşallah...

30 Mart 2009 Pazartesi