Hani geçenlerde dedim ya "salaksın be kızım kabullen artık" diye, sanırım yavaş yavaş kabulleniyorum ama bu yine de canımı yakmıyor değil. Neyse şimdi anlatacağım şey bugünlerdeki salaklıklarım değil, Aralık 2006'da Kayseri'de yaşadığım bir tecavüzememe öyküsü.
Hiç öyle uslu uslu okulunu bitirip, münasip bir iş ve eş bulup, hayatını kurup da kendi düzeninde yaşayan birisininki gibi bir hayatım olmadı benim. Üniversiteye girişimden, bitirişime, bitince olan hadiselerden yüksek lisans öykülerime ve Kayseri maceralarıma kadar herşey, olabilecek en ilginç şekilde oldu. Çoğunlukla "şaka gibi" idi, "kamera nerde? tamam yeter bu kadar hadi el sallıyım ben" dedim, ama bunca zaman geçti hala çıkmadı o gizli kamera ortaya. Maşallah çok iyi saklamışlar.
Efenim, olayın geçtiği bu zamanlarda, Erciyes Üniversitesi'nde yüksek lisans yapıyorum ama aile başka şehirde; ben de, ev tutmak meselesi olmaz, akraba yanında kalmam, falan fıstık sensin fıstık derken, fakülteye çok yakın olan ve aslında öğrencilerin kalmasına izin verilmeyen misafirhaneyi, allem ettim kallem ettim, kendime ev belledim. 2006'nın Aralık ayındayız, üstelik de ramazandayız. Dersimiz bitmiş, saat 5 suları ama hava kararmış tabii malum kış. Haftanın iki günü Kayseri'de, kalan günler evimde yaşadığımdan, 'artık her seferinde pijama vs. götürmek yerine şunları fazladan bir çantaya koyayım da misafirhanedekileri ikna edip orada bir yerde bırakayım bari' düşüncesi ile elimde bir mini valiz, ders notlarım ve kitaplarımın olduğu sırt çantam, sol omuzumda Zerrincim'in notebook'u ve elimde de kantinden aldığım akşam yemeğim.. Misafirhaneye giden yol aslında bir çıkmaz sokak olduğu için oradan geçen araba ancak misafirhaneye gidiyordur, o misafirhanede kalacak kimsenin de altında arabası olmaz zaten kolay kolay. Yol biraz ıssız, sağ taraf çorak bir alan, yapılanması hala tamamlanmamış olan üniversitenin boş arazilerinden bir kısım ve büyük bir stad/amfi öyle bişiy var işte. Yolun solunda ise tarla var. Tabii ki ekili biçili tarla değil ama o taraf da çorak bir arazi, tek farkla, aydınlatma yok ve çeşitli göçebe/çingene vs. çadırları var. Yolun solunu görebilmek imkansız, yolun sağındaki kaldırımımsı şeyde yürürken de işte ancak 10ar metre ara ile görebiliyorsun önünü ama 'noolucak ki, sonuçta üniversite sınırları dahilindesin, hem saat daha 5, hem daha hava ancak kararıyor ve hem de böylesi mutaassıp bir şehir olan Kayseri'de ramazan vakti ne olacak ki yani'.. Tabiiki o zamnda Kayseri'de hava da çok soğuk! Belki de çok soğuk değil ama gözlem zamanları haricindeki her zamanki gibi ben çok üşüyorum, LCWden aldığım unisex lacivert yağmurluğum var üzerimde, kapşonum kafamda, üstelik rüzgar sızmasın diye de kapşonun lastiklerini sıkıca çekmişim. Telefonda konuşuyorum Zerrincim'le, yol ıssız ya hani, "köpek falan gelirse korkma, indir kafasına notebooku boşver gitsin" gibi laflar edip güldürüyor beni ama ben birden bi huzursuz oluyorum. "Şimdi kapatalım, misafirhaneye varınca sana haber veririm" diyorum. Telefonu kapatıyoruz ve ben nedensiz yere huzursuzlanıyorum. Aslında çok da nedensiz değil, o ıssız yola minibüs kılıklı bir aracın girdiğini fark ediyorum. Telefonu kapattım, elimdeki sırtımdaki omzumdaki çantaları yeniden bi üstüme tepiştirdim derken fark etmiyorum aracın naaptığını, bi süre sonra görüyorum ki ileride, yaklaşık 100m ileride duruyor araba, dışarıda da iki kişi. Adamlardan birisi araca bakıyor, diğeri bana. Aklıma ilk gelen şey arabada bir arıza olduğu ve yolu tıkamamak için aracı oraya çektikleri oluyor ama kaput falan açık değil, lastiklere göz atıyorum hemen, inik/patlak da değiller, plakayı tam göremiyorum ama dikkatlice odaklanınca okuyabiliyorum; bu sırada yaklaşıyorum tabii adamlara, o zaman daha iyi fark ediyorum ki bunlardan biri ciddi ciddi beni inceliyor. Bu ıssız yolda kimdir bu gelen diye merak etti heralde diyorum ama içimden bi ses sürekli "unutma adamın kasıklarına tekme atcaksın" diyor, gülüyorum kendime. Sonra biniyorlar arabaya, arabayı çalıştırıyorlar, demek ki bir bozukluk yok, biraz daha ileri gidip duraklıyorlar. Ben yürümeye devam ediyorum ama biraz korkmaya başlıyorum bu gidip durma faslından. Araba çok yavaş hareket ediyor, ben de korkudan bi an önce misafirhaneye varabilmek için olabildiğince hızlanıyorum. Benimle aynı hizaya geliyor araç, hatta ben önlerine bile geçiyorum bir süreliğine ama artık aklımdaki senaryo iyice netleşiyor: bunlar benim kafama bişiy indirip bayıltacaklar, arabanın arkasına atıp kaçıracaklar, sonra böbreklerimi çalacaklar ve uyandığımda kendimi buz dolu bir küvetin içinde bulucam. Bundan o kadar eminim ki, hemen mesajı yazıyorum, "38 AT 083 mavi mazda" bir aksilik olduğu anda yes tuşuna basıp Zerrincim'e göndericem. Araç bir süre benimle yanyana gidiyor, sonra hızlanıyor, biraz ilerde duruyor, sağ kapı açılıyor, içinden inen adam arkadaşına sesleniyor "fazla sürmez benim işim yirmi dakkaya kadar gel al" diyor. Ben duraksıyorum, sanki adam sağdaki çayıra işemeye falan gidecek de yol veriyorum güya ama olay öyle olmuyor, tam türk filmlerindeki gibi "gel bakalım güzelim eğlenelim seninle biraz" diyor, tam bu sırada ben defalarca yes'e basıyorum cebimin içinde sıkı sıkı kavradığım telefonda. Bir eli yüzüme bir eli bacaklarımın arasına gidiyor. Çenemi tutup öpmeye niyetleniyor sanırım ki, ben mesajı gönderdim nasıl olsa diye elimi cebimden çıkarıp yüzünü avuçluyorum adamın, diğer elini tutup sırtıma alır gibi bi hareketler yapıyorum. Neden, nasıl, niçin bilmiyorum ama çok seri bir şekilde yapıyorum bunları. O sırada bir "bııııp" sesi geliyor cebimden, hani şebekeye ulaşılamayınca öter ya telefon, ya da mesaj gönderilemeyince, ha işte o ses. O sesi duymamla aklım başıma geliyor, bağırıp çağırmadığımı, sessizce boğuştuğumu ama yardım istemediğimi fark ediyorum ve avaz avaz bağırmaya başlıyorum. Çığlık atıyorum, adama küfrediyorum, bu arada elimi yeniden cebime atıyorum, telefonu çıkarıp aynı mesajı yeniden göndersin diye sürekli yes'e basıyorum bi elimle, yüzyüze geliyoruz adamla, yine yüzünü avuçlayıp itiyorum kendimden. Sonunda artık 'mesaj gittiyse gitmiştir, gitmediyse bile ikinci elime ihtiyacım var' diyip telefonumu cebime geri koyuyorum, tekmelerle girişiyorum adama. Adam "korkma tamam sakin ol bağırma" diyor uslu uslu. Öyle bir an geliyor ki kontrolü ele geçiriyor, omuzlarımdan kavrayıp araziye doğru yatırmaya çalışıyor beni ama sırtımdaki yük o kadar fazla ve ben öyle sağlam basmışım ki yere, yapamıyor, ve ben de bi yandan suratını tırmalıyorum adamın. Sonunda bi şekilde vazgeçiyor, "tamam tamam" diyor, gidiyor geri. Daha 2 adım atmadan bir başka adam geliyor üstüme bu defa, şöför koltuğundaki kişi, "nasıl konuşursun sen benim arkadaşımla böyle" diyor ve güya beni dövmeye geliyor, tabii arkadaşına konuştuklarımın seksen bin katı güzel küfürlerle cevap veriyorum kendisine. Gelip beni itiyor, ben onu itiyorum, hatta hızımı alamayıp yumruk falan atıyorum ama neresine geliyor bilmiyorum artık. Sonra arkadaşı sesleniyor buna "gel gel tamam" diyor, ve bu bi anda beni bırakıp arkasını dönüp gidiyor. Ve ben...yürümeye devam ediyorum misafirhaneye doğru... Arkama dönüp bakamıyorum, arabadan levye alıp kafama indirmeye veya beni bir çuvala sokmaya geliyor olabilirler ama ben dönüp bakamıyorum. Koşmaya cesaret edemiyorum çünkü yüküm çok fazla, düşersem bu yenilmek demek olur, düşmemeliyim diye koşamıyorum da...hızlı adımlarla yürümeye devam ediyorum. Bu boğuşma içinde yolun üçte biri bitmiş oluyor neredeyse, çok uzakta hareket eden bişiy görüyorum veya gördüğümü zannediyorum, en kuvvetlisinden bir ıslık çalıyorum. Boş arazide yankılanıyor ıslığım, yolun karanlık sol tarafından bir ses geliyor "hey kimse var mı orda" diye. Avaz avaz plakayı bağırıyorum, tam o sırada hızla bir U çekiyor araç ve gidiyorlar...
Hikayenin devamında benim şok halindeki trajikomik hareketlerim, bi süre gündüz bile tek başıma sokağa çıkmak istemeyişlerim, gerçekten çalıştığına ilk defa o gece inandığım Polis İmdat hattı, 2,5 saat içinde yakalanan suçlular, 4,5 saat sonra kollarında olduğum annem, sonrasında suçluların yakınlarından gelen sürekli telefonlar, adliye koridorları, ifadeler, karakollar, adli tıp önünde geçirilen sinir dolu dakikalar...yıllara yayılıyor tüm bunlar... Davanın son durumu ne bilmiyorum, ülkeme giriş çıkışlarımda bana sorun yaratmadığı sürece bilmek de istemiyorum artık zaten.
Peki bunu neden anlattım? Daha sonra hassisyet gösterdiğim bazı konularda daha iyi anlaşılabilmek için sanırım...