25 Ekim 2010 Pazartesi

Belfast'a varış


Varış yerimiz bu defa Belfast-Uluslararası Havaalanı. Belfast'a indikten sonrası apayrı bir hikaye. Ne kadar makul olduğunu bilmesem de Almanya'dan aldığım faturalı O2 hattını kullanmaya başladım iner inmez, her durumda olabildiğince az masraf yaratmak niyetindeydim ama o masraf da nakit olmazsa pek memnun olacaktım pek tabii ki.  Arkadaşım N.'nin telefon numarasını önceden almıştım zaten. İner inmez kendisine mesaj attım. Binmem gereken otobüsü ve inmem gereken durağın adını gönderdi sms'le. Onca valizle ilerlemek pek kolay olmadı ama trolleyi icad edenden Allah razı olsun. En azından belirli bir yere kadar kolaylaca ilerleyebildim. Otobüs durağına benzer yeri buldum, evet otobüs durağı. Doğru otobüs durağı olup olmadığını anlamak da pek zor olmadı. Hem insanların aksanları da biraz farklı olsa bile yine de anlaşılır durumda. Durakta benden başka 2 kişi daha var. Birisi belli ki hostes. "Belfast'a mı gidiyorsun?" diye sordu. Evet, dedim. İneceğin yeri biliyor musun dedi, "Europa sanırım dedim, peki sonrasında nereye gideceksin dedi, arkadaşım gelip alacak, teşekkür ederim? dedim. Gözlerini kocaman kocaman açmışsın yabancı olduğun pek belli oluyor dedi kocaman bir kahkaha atarak, elimden geldiğince gülümsedim ben de, o kadar da gergin olduğumun farkında değildim doğrusu.
Asıl gerginlik kaldırımın solunda durarak otobüs beklemekteydi sanırım. Hele ki otobüs gelip de önümde durunca, arkada kapısı bile olmayınca, öndeki kapı tam da solda, şöför yerinde olunca, ama şöför yerinde olmayıncaaaaaarghhh! UK! trafik! Sağ! Sol! Nerden bincez bu lanet şeye?! Tamam bineceğim yeri buldum, bilet aldım, ama otobüsün içi bile ters sanki! Sanki değil, ters işte, şöförün yeri sağda! Sanki her an kaza yapacakmışız gibi, sanki şöför sarhoş gibi! Üstelik bir de valizler... Ah Tanrım! İneceğim yeri nerden bilicem? Son durak demişti N. ama ya bi aksilik olursa, ne biliyim işte...bi an önce gelse şu son durak, insem ve N. karşılasa beni... lüüüüüüüüüüüüüütfeeennn!

24 Ekim 2010 Pazar

Ankara'dan Belfast'a

Master için Almanya'ya giderken değil harç pulu almak, vize ücreti bile ödememiştim. Ne var ki UK için vize harcını söke söke aldıkları düşünülürse havaalanında çıkış harcı isteyeceklerini de tahmin etmiştim ama yine de şansımı denemek istedim. Havaalanındaki gümrük memuru amca orada ikamet ediyorsam ancak harç ödemeyebileceğimi söyledi. İkamet etmek üzere gidiyorum zaten dedim ama nedense inanmadı. Zaten fazla
para değilmiş, şimdi ödeyeyimmiş, bir dahakine ikametimi gösterir belge ile birlikte gelirmişim, o zaman ödemezmeşim. Halbuki benim derdim 15TL'yi ödemek ödememek değil ki. Eski pasaportumda hiç pul falan yapıştırılmadan geçtim kaç kere. Kaç kere? Bi dolu kere Almanya ve bir kere de İsrail. Bu taptaze pasaportu daha ilk defasında pullamak hiç hoşuma gitmedi ama emir büyük(!) yerden, naaparsın, pullandık mecburen. Aslında yurtdışında öğrenci isen ve/veya yurtdışında ikamet ediyorsan ödemen gerekmiyor bu zıkkımı ya, neyse işte, neyse. İlk uçuş, Germanwings ile Ankara-Köln, gayet sakin ve huzurlu geçti. Ne var ki indikten sonrası pek garip. Köln'e inen uçak bağlantılı uçuş olduğu için bizi doğrudan Londra'ya giden uçağın kalkacağı yere göndermeleri gerekiyordu. Ne var ki yönlendirecek kimse çıkmadı karşıma. üstelik bu uçuş da Germanwings ile olacağı için aktarmada hiçbir aksilik çıkmamasını bekliyordum.

Nereye gideceğimi bilemediğim yerde bir masa gözüme ilişki, Germanwings'e ait, "Eğer burada size yardımcı olacak kimse yoksa lütfen masada bulunan telefondan xxx'i arayarak yardım isteyiniz." yazıyor. Aradım, aradım, aradım... açan yok. Tabii bir yandan uçuş vakti yaklaşıyor, hafiften tedirgin olmaya başladım. Almanya'ya giriş yapacak olsam gitmem gereken gümrük memurunun yanına gittim ve durumu anlattım. Ne var ki adam benim pasaportumda Almanya vizesini görünce işler daha da karıştı. "Evet Almanya vizem var ama şimdi değil, 2 gün sonra kullanacağım onu, şimdi Londra'ya gitmem gerek" desem de, sınırdan geçerek Germanwings görevlilerine ulaşmamı söylemekten, ve pasaportuma giriş mührü vurmaktan öteye gidemedi yardımı(!). Neyse ki Almanya vizem çoklu giriş çıkışlıydı da sorun olmadı. Belki tek girişli olsa polis o zaman beni sınırdan geçirmeye kalkışmazdı, kim bilir. Neyse, sınırı geçtim ama Almanya tarafındaki Germanwings masaları da boş. Germanwings uçaklarına biniş yapan bir grup görünce gidip oradaki görevlileri buldum ve derdimi anlattım ama nafile. "Ben şimdi bu uçuşla ilgilenmek üzere görevlendirildim, lütfen şurdaki masadaki telefonu kullanarak yardım isteyiniz." Zıkkımın kökü!!! Gittim yine telefon, yine aynı numara, aradım, aradım, aradım, açan yok. Biraz bekledim yeniden aradım, aha! açtı birisi. Bilin bakalım kim?

Beni sınırdan geçiren polis memuru! Germanwings yardım numarasını arıyorum ve karşıma çıkan adama bakın yahu, şaka gibi! Benim gibi 2 kişi daha varmış, onlarla beklersem daha iyi olurmuş, oraya geri gidebilirmiymişim. Bi de bunu o kadar sevimli bir eziklikle söylüyor ki adama kızamıyorum bile! Geri gittim, sınırdan çıkış kabinindeki polis başka birisi tabii. Giriş tarihime baktı, durumu anlamlandıramadı doğal olarak. Biraz anlatmaya çalıştım ama kafası karıştı, sanırım halime acıdı ki daha falza kurcalamadan çıkışı yaptı ve yeniden kimsesiz alana geçtim. Almanya'ya girişimi yapan memura gittim, dedim "nedir hoca durum?", telefonda söylediklerini tekrarladı. Benim gibi 2 kişi daha varmış, onları gösterdi, gittim ben de onlarla beklemeye. Karı-koca mı yoksa adam ve metresi mi bilemedim valla biraz garip ama gayet namuslu görünümlülerdi. Biraz bekledikten sonra baktık ki yakınımızdaki biniş kapılarından birinde bizim uçağın kodu yazıyor. Gidip oraya sorduk, meğer doğrudan oraya gitsek olacakmış ama kimse bize bunu söylemediği için ben gereksiz yere bi dolu dolanmışım. Daha fazla sorun yaşamadan bindik uçağa.


Biniş saati 07:15, iniş saati 07:25 yazınca bilette biraz şaşırmıştım ama sabah sersemliğinden heralde yanlış anladım demiştim. Sonra ayılınca farkettim ülkeler arasındaki saat farkını. Londra'da Stansted havaalanına indik. İnişten valizleri alacağınız yere kadar yürüdüğünüz koridorlarda adım başı bilet ve kimlik kontrolü yapıyorlar, bir de bu kontroller sırasında ha bire fotoğrafınızı çekiyorlar hızlıca. Koridorlardan birinde "bu koridora giren her kişinin çıktığından emin olabilmemiz için girişte ve çıkışta fotoğrafınız çekilecektir. Bu, sizin ve bizim güvenliğimiz için gereklidir." gibi bir yazı vardı hatta. Fotoğraf çekiyorlar dedimse öyle uzun uzun değil. Bankodaki adam senin kimliğini bakarken adamın önünde duruşundan istifade web cam hızlıca çekiveiyor fotoğrafını. Neyse, bu garip güvenlik tedbirleriyle birlikte sonunda valizlere ulaşım. Ne var ki bir sonraki uçuşum teee saat 11:55'te. E karnım da acıktı hafiften. Ama elim kolum dolu valizlerle. Naapsam naapsam? Bi tane kilitli dolap bulsam tam süper olacak ama kocaaa havaalanını gezdim hiç kilitli dolap yok. Bi de kocaman bir donatçı gördüm ki vitrininde çeşit çeşit renk renk donatlar! Sonunda valizleri sığdırabileceğim bir el arabası buldum da kilitli dolap arama işkencesi daha katlanılabilir bir hal aldı. İşin kötüsü kime sorsam yok öyle bişiy diyip geçiyordu ama bunu kabullenmek benim için hiç kolay değildi. O kadar büyük bir havaalanında mutlaka valizleri bırakabileceğim bir yer olmalıydı. Ve vardı da! Emanetçi! Bir gün için parça başına yanılmıyorsam £7 istedi adam, halbuki benim için 2 saatliğine bu valizlerden kurtulmak bile çok güzel olacaktı. Elimdeki zilyon tane valizden ikisini verdim emanete. Bir de o sırada kafam çalıştı da ayağımdaki topuklu botları kocaman ve sıcacık spor ayakkabılarımla değiştirmeyi akıl edebildim.


Tabii ki hiç vakit kaybetmeden gidip bir donat ve güzel bir kahve ısmarladım kendime. Bunlar güzel de, kullandığınız paranın sentini poundunu bilmeyince insan kendini çok fena hissediyormuş bunu farkettim. Almanya'ya gittiğimde böyle olmamıştım. Nedenini bilmiyorum ama hiç zorlanmadan alışmıştım Euro'ya. Burada paralar da bir garip aslında ya... Kahvemi içtim, biraz gazete okudum, donat yedim derken, check-in açıldı, gidip valizlerimi aldım emanetten.


Aslında çok fazla eşyam yoktu. Belfast'taki arkadaşımla misafirhaneye göndereceğim 2 parça valiz vardı. Ne var ki aralarda aldığım minik minik şeylerle elimde fazladan bir çanta daha oluştu. Eğer Germanwings ve benzeri firmalarla seyahat ediyorsanız aktarmalar sırasında edindiğiniz eşyalar başınıza dert olabilir. Çünkü Bu tür firmalar size temelde sadece ucuz uçuş teklif ediyorlar. Çoğunlukla da valizsiz iş adamlarına hitap ediyorlar ama çoğu kimse ucuz uçak bileti diye atlıyor hemen, halbuki üstüne valizler için yapılan ödemeyi de ekleyince fiyat normal firmalarla az çok aynı olabiliyor. Ankara'dan çıkışta toplam 40kg olmak üzere 4 parça valizim olacak şekilde almıştık bileti. Ne var ki Ankara'dan binerken sadece 2 parça valiz verdim bagaja, yanımda da sırtçantam vardı. Köln aktarmasında alışveriş yapacak fırsat pek olmamıştı ama Londra'da hemn inince hem de beklerken biraz dolanıp, Belfast'taki arkadaşımıza ve kendimize birkaç minik çikolata, über ucuz parfümler bulunca, ve bir de işte her gördüğüm bedava dergi gazete derken... Sırtçantamdaki mini sırtçantamı çıkarıp sadece en gereklileri yanıma aldım, aldığım diğer şeyleri büyük sırtçantama koyup valize verdim.
LondonStansted-Belfast uçuşu EasyJet ile gerçekleşti. Germanwings'in kabin bagajı kuralı, belirli ölçülere uyması ve max. 8kg olması yönünde. Easyjet ise yine belirli ölçülere uyulmasını istiyor fakat herhangi bir kilo sınırlaması yok. Ancak firmaların uyulmasını istediği el bagajı ebatları birbirine eş değil, buna dikkat etmek gerek!

Bagajları verdikten sonra duty free kısmına geçiyorsunuz haliyle. Duty free'ler sanırım bizim çocukluğumuzdaki kadar ucuz değil. Ya da ben Almanya'da aşırı ucuz alkol fiyatlarına fazla alıştığım için böyle geliyor olabilir. Yine de alınabilir oldukları kesin. Belki sigaralar ucuzdur ama onu bilmiyorum. Kampanyalı parfümler kesinlikle çok cazip, insanın 5-6 tane alası geliyor. Bir de çikolatlardaki kampanyalar..

Sorunsuz bir uçuşun ardından sağ salim indim Belfast'a. Belfast'ta olanlar ve sonrası... az sonra! Yoruldum yahu yazmaktan! Siz sıkılmadınız mı okumaktan? Gidip bi kahve yapın kendinize, bu arada ben de Belfast macerasını yazayım =)

*TR'de orjinal parfüm fiyatları gerçekten de çok feci. Avrupa'da biraz daha normal, hele ki kampanyalara denk gelirseniz gayet iyi, ama UK'da gayt makul olan fiyatların yanısıra bir de kampanya varsa çok ucuza alabiliyorsunuz. Zaten bu da UK'da şimdiye kadar gördüğüm yegane ucuz şey. Adamlarda ekmek de pahallı balık da. Elbet bir bit yeniği var bu işin içinde ya... En çok şaşırdığım şeyi daha sonra anlatacağım size.