31 Temmuz 2009 Cuma

12. GGŞ ve günümüz

Sıra geldi Gözlem Şenliği'ne... Birkaç gün erkenden gidip ön hazırlıklara başladık, zamanla diğer uzman ve uzman yardımcıları da geldi. Ne yazık ki uzmanları görünce şoktan şoka girdim ben. Bu kadar alakasız bir grubu uzman seçmek için çok çaba sarf ettiler mi bilmiyorum. Hiçbirisi kötü insanlar değildi ama daha önce gözlem şenliğine bir kez bile katılmamış, neyin nasıl işlediği hakkında hiçbir fikri olmayan kimseleri neden uzman seçer de başına dert alırsın ki? Uzmanlar illa ki lisans mezunu, uzman yardımcıları da ancak lisans öğrencisi olabilirmiş. Peh... İşin arka yüzü hiç de öyle değil. Nitekim şenliğin ilk gününde bunun sıkıntısını da çektik ama neyse ki bu durumu katılımcılara farkettirmeden, herkesin gönlünü hoştutacak bir şekilde tamamladık şenliği.

Diğer şenliklerin aksine bu defa ne kendimi kandıracak kadar güler yüzlü, ne de düşündüğüm kadar açık sözlü oldum; olabildiğince çenemi kapalı tutmaya ve elimden geldiğince çok çalışmaya çalıştım. Ama yine de suratsız ve huysuz bir cadı oldum çıktım. Neyse ki ekipten bazıları biliyordu benim çalışırken zaman zaman gereğinden fazla ciddi bir tavır takındığımı, o yüzden kimseye surat asmadığımı bildiler. yine de sonunda mendebur olarak anılmaktan kurtulamadığımı gördüm ki buna yapacak bişiyim yok sanırım artık... Tanıyanlar çok iyi tanıyor, tanımadan yargılayanlar için de elden bişiy gelmiyor.

*** sansüre uğradık ***

İdrar yolları iltihabı denilen bir kabusla cebelleşiyorum sabahtan beri o kadar çok su içtim ki haddihesabı yok. Gerçi işe yaramıyor değil hani; acısı hafifledi bayaa ama az önce sevdicek eczaneye gitti bana ilaç almaya, ben de bu sırada kendimi oyalamak üzere bişiyler yazıyım dedim işte.

Başka neler oldu bi düşünelimm... Erciyes Üniversitesi'nde araştırma görevlisi kadrosu açıldı sonunda, ama çoğu zaman olduğu gibi şimdi de kimin alınacağı belli. Kimsenin adamı olmamanın getirdiği hafifliğin yanı sıra böyle zamanlarda bir ortada kalma durumu da oluyor işte. Ben yine de başvurup şansımı deniycem, sonra "sen başvursaydın biz seni alırdık" gibi çocuk kandırmacalarına kalkışmasın kimse.

haa bi de! Bu pazar günü nişanlanıyoruz efenim! Bu gece yine yola çıkıp Ankara'ya varacağız sabahtan. Gün içinde aileleri tanıştırma merasiminden sonra gidip yüzüklerimizi alacağız, pazar günü de artık Allah'ın emriyle gelip isteyecek sevdicek beni; bundan itibaren nişanlı bir çift olacağız. Gariptir ki hiç heycanlı değilim. Belki yarın aklım başıma gelir de azcık heycanlanırım..Sevdicek de ben de bi yolunu bulup olayı videoya çekmek istiyoruz ama ailelere çaktırmadan nasıl olacak bu iş, hiç bilmiyorum.

Şimdi sevdicek geldi, bana ilaç getirmiş. Ben bi an önce iyileşiyim de sahnelere geri döneyim, yoksa bu illet beni mahfedebilir. Aman ha duyduk duymadık demeyin, bu hastalığı göz ardı ederseniz sonra insanın gözüne gözüne sokuyor kendisini. Daha önce yaşadım, ordan biliyorum. İdrarda kan bulunmasına ve sancıdan bayılmaya kadar ileri gidebiliyor; tedaviye geç başlarsanız normal dozdaki antibiyotik işe yaramadığından uzun süre yüksek dozda kullanmanız gerekiyor ki bu defa da mantara neden oluyor. Siz siz olun, ayağınızı üşütmeyin, vücudunuza fazla yük bindirmeyin, benim gibi ömrünüzü şehirlerarası yollarda geçirmeye niyetlenirseniz mutlaka One A Day veya Supradyn gibi vitaminleri düzenli olarak kullanın. Ben yapmadım şimdiye kadar ve işte acısını çekiyorum, şu hastalık bi geçsin, ilk iş One A Day - Woman'a başlamak olacak...

30 Temmuz 2009 Perşembe

sıkıcı özet 1

Ohy blog oyyy!

Bi dolu şey oluyor, hepsi de gelecekte hatırlanası şeyler ama yazacak vakit yok, derman yok, istek yok...hepsinden de öte, sıkıntılarımı sansürlemeye hiç ama hiç isteğim yok. Güzel anılar hatırlanıyor tamam da, sıkıntıları yazıp içimden atmadan rahatlayamıyorum. Gel gör ki onları da yazamıyorum buraya artık eskisi gibi. Çünkü tüm mallığımla insanlara sıkıntılarımı anlatamayan bi abuzer cadı oldum çıktım. Sıkıntılarımı arkadaşlarıma anlatmayıp da buraya yazsam sonra da onlar burdan okusalar hiç doğru olmaz bence. Bu yüzden işte yazamıyorum ve gıcık oluyorum...

Neyse; Kilyos'ta neler olduğunda kalmıştık en son sanırım. Kilyos güzeldi; teleskop yapanlara imrenmekle geçti vaktimizin çoğunluğu. Sevdicekle alelacele alınmış bir bikinim bile vardı yanımda ve bu sayede denize de girebildik topluca. Önemli bir ayrıntı farkettim; bikinisini giyince insan aynaya bakmazsa kendisini çok daha ince hissedebiliyormuş :))) Ben de öyle yaptım yoksa sevdiceğin minci ve peynir tavalamaları sayesinde son aylarda aldığım kiloları başkta türlü unutmazdım. Evet remen duba haline gelmiş bulunmaktayım; havuz işletmeleri ve sahil koruma ekiplerinden "bize duba olur musunuz" tekliflerini bekliyorum.

Kilos'ta ikinci geceydi sanırım, 4 kişilik odada 7 kişi yatmayı başardık; yıllarca alttan alıp kendisi hakkında ters bir fikir edinmemek için didindiğim bir arkadaşımı defterden sildim; Ajda'yı izledik canlı canlı.. Kilyos sonrası sevdiceğin eski bir arkadaşı ile akşam yemeği yedik; Mine abla..beni sevmediğini hissettim ama yapacak bişiy yok. Ha bunun için elle tutulur bişiy de yok ama his işte. Pazartesi sabah mini bir zehirlenme vakası atlattım, ben epeyi kötü oldum, sevdicek epeyi telaşlandı ama sonunda iyileştim; Zerrin'cim in tavsiye ettiği bir ilaç vardı Alka Seltzer; kesinlikler bol alkollü günlerin ertesinde midenizi iyileştirip baş ağrınızı alıp götürüveriyor. İyileşmemin ardından ine sevdiceğin eski dostlarından Altan bey ile görüşmek üzere bir dişhekimi muaynehanesine gittik. Biraz sohbet vs. derken yorgunluktan ölmeme 5 kala attım kendimi koltuklardan birine, başımı koydum sevdiceğin kucağına, horul horul uyudum bi güzel. Uyandım, pizza yedik, hazir bir dişhekimindeyken sevdiceğin ağrıyan dişini de kontrol ettirdik; sohbet muhabbet derken dönüş vakti geldi çattı; atladık otobüse döndük yine Kayseri'ye... Issız evimize gelip sessizliğin ve dinginliğin tadını çıkartalım derken sevdiceğin diş ağrısı arttı; bir kaç gün sonra dağa çıkacak olmanın getirdiği pimpiriklikle hemen dünyanın en mükemmel diş hekimini; Burak Abi'yi aradım. Evet ne var; sevdiceğin dişi ağrıyo diye kalkıp Kayseri'den Ankara'ya gittik, ne var yani? Ben sevgilimi yolda bulmadım; kimin nesi olduğunu bilmediğim dişhekimine emanet edecek fazladan sevgilim yok. Alla allaaa!!! Neyse efenim Salı günü vardığımız Kayseri'mizden Cuma sabahı Ankara'da olacak şekilde çıktık yine. Yolculuk yine olaylı oldu: Perşembe gecesi Ankara'ya gidecek olan tren meğersem iptal edilmiş ama biz bileti internetten aldığımız için kimse bize haber vermemiş; bizim gibi biletini almış olan bir grup insanı tcdd otobüsüne bindirip öyle gönderdiler Ankara'ya. Mola yerinde "... turizmin sayın yolcuları, otobüsünüz kalmak üzeredir, lütfen yerlerinizi alınız" anonsuna karşılık bizim için "tcdd'nin sayın yolcuları treniniz kalmak üzeredir, lütfen yerlerinizi alınız" anonsu yapıldı; tüm yolcular kahkahaler eşliğinde otobüse bindi ve otobüsümüz de kendisini tren zannederek Aşti'ye değil TCDD'ye götürdü bizi :)

Zerrin'cimle buluşup eşyaları arabaya bıraktıktan sonra çay simit vs. derken oyalandık birazcık, sonra okula gittik ama aradığımız kimseyi bulamadık; Burak abi'nin muayenehanesinde aldık soluğu... Kanal tedavisi yaptı Burak abi sevdiceğime, benim de bir tane çürüğümü bulup ona el attı. Ordan çıkınca sevgili hasta bilgisayarımı ASUS teknik servisine götürdük. Mac'in hemen ardından ASUS'umun da ekran tutucu menteşesi kırılmıştı ve ekranı kapatıp açmak için pense kullanır hale gelmiştik. ASUS servisi, garanti süresi dolmuş olmasına rağmen hiçbir ücret istemeden tamir edeceğini söyledi; sevinçten havalara uçtum ben. cumartesi günü yarım kalan tedaviyi tamamlamak üzere Burak abi'nin yanına gittik bir kez daha, çıkışta bizi yıllardır gittiği kuyumcusuna götürdü; nişan yüzüklerimizi seçtik, bir miktar kapora bıraktık; yüzüklerimizi ayırtmış olmanın sevinciyle döndük... Aslında çok da lüzumlu bişiy değildi belki ama sevdiceğin yüzüğü için ayırdığım parayı yanımda tutsam harcayacağımdan kesinlikle emin olduğum için çok iyi oldu bu yöntem bence :) Sonrasında Şişkolar ailesi ile buluştuk; sevdicek ve benim aklımı karıştıran bikaç şeye açıklık getirdi Şişolar ailesinin babası, içimiz rahatladı biraz. Bi de Rize çıkartmamızı anlattık; hiç de kızmadılar, aksine bu evlilik meselesini daha da kabullendiler bunu da bildikten sonra :)

pazartesi günü sevdiceğe odamı gösterdim; albümlere yıllıklara baktık; ama pul kolleksiyonumu gösteremedim, bi dahaki sefere artık :) Ne olsa iyi? ASUS teknik servis'ten mesaj geldi, "notebook'unuz tamir edilmiştir gelip alabilirsiniz" diye. Sevinç naraları eşliğinde koşa koşa gittik aldık Asuman'ı, gerçekten de tamir etmişler, süper olmuş! Sonrasında Feryal ile buluştuk, sevdiceği tanıştırdım, sohbet ettik derken anneannem ve dedem geldi İzmir'den ama evin anahtarını unutmuşlar, koşa koşa onlara anahtar yetiştirmeye gittim derken bir telefon daha geldi, bulmuşlar anahtarı :))) Neyse, Feryal evine gitti, sevdicek her zamanki bekleme konumunu aldı, ben eve geçip anneannemle dedemin gönlünü hoş ettim biraz, ve yine yolculuk vakti geldi; bu defa Antalya'ya doğru...