İkinci VEP testinde de bayılınca o akşam soluğu doktorun muayenehanesinde aldık. Her bir detayı tek tek irdeleyişimize ve semptomların varlığına rağmen bir hastalık bulamayışımızın sonunda "Tamam artık sen dön İrlanda'ya. Biraz sakinleş, (sevdicek ve Zerrincim'e dönerek) siz de sakinleşin, ben de sakinleşeyim. 6 ay sonra gel bakalım duruma" dedi. Bu sakinleşme faslında hepimizi bir gülme aldı tabii, zavallı adam artık ne kadar daraldıysa =) Yine de VEP seanslarında bayılma meselesini de atlamamak adına ertesi güne bir EEG konuldu.
EEG süresince bir kaç kere beynim uyuma moduna geçmiş sanırım ki uzman adam "uykusuz musun sen?" diyip durdu. Zaman zaman ellerini çırparak beni uyandırdı falan ama ben hiç farketmedim uyuduğumu. Bu durum beni biraz endişelendirse de EEG sonucu da temiz çıkınca artık bir kez daha gitmedik doktora, ilaçlara talim...
Yine de olayların en başından beri aklımızda duran Manuel Terapistimiz Cem'e gitmeden dönmek olmazdı tabii. Hastane sürecinden önce kendisine gittiğimde reflekslerdeki canlılıktan o da tedirgin olmuş ve "önce nöroloji görsün, onlar ne derse o yapılsın, sonrasında yine bana gelmek isterseniz gelirsiniz" demişti. Biz de soluğu Cem'cimde aldık. 1 haftadır kullandığım ilaçları gösterince"e ama bu ilaçlara rağmen senin kasların hala gevşememiş" demesi biraz can sıktı tabii ama en azından ilaçların gerekliliğini bir kez daha teyit etmiş olduk. Sevgili Cem adamın canını çıkararak tedavi eden bir vatandaş, bir de bol bol egzersiz veriyor. İnsan ilaçlardan medet umuyor genellikle ama bu tür ağrı sızı meselelerinde egzersiz çok daha etkili. Tembelliğimizin kölesi olup da günlük hareketlerimizi ertelemesek aslında hayat çok daha rahat olacak hepimiz için.
2 haftalık bir manuel terapi sonunda ağrılarımın azalması bir yana, hayatımda hiç olmadığım kadar esnekleşmiştim de. Bu arada 20lik dişimi çektirdiğim, lens kullanmaya başladığım ve soğuklarda donam tehlikesi geçiren zavallı ayak parmaklarımın da aslında Reynoulds fenomeni kurbanı olduğunu öğrendiğimi de eklemeden geçemiyciiim. Ha bir de sinüzitmişim ve sağ tiroid bezimde nodül varmış, huh! Bu son ikisi için birşey yapmadık bu defa. Nödül büyük ihtimalle önemsizdir ama sen yine de baktır demişti doktor, yine de TSH değerlerim normal olduğu için üstünde durmadık.
Ve... 20 Şubat itibariyle döndük buz gibi yuvamız Armagh'a. İlk iş yeni bir yatak seçmek ve spor salonuna kaydolmak oldu tabii. Yatak, bel ağrısı olanlar için özel bir zımbırtı ve sipariş üzerine yapıldığı için 2 hafta beklememiz gerekiyormuş. Biz de bu sırada yer yatağına talim ettik maalesef. Spor salonuna da pazartesi kaydolduk ve dün sabah ilk yüzme seansımızı gerçekleştirdik. Bu akşam da yogaya gidecektik ama ben dün yeterince çalışamadığım için bu gece geç vakte kadar kalmak istiyorum ofiste. Böyle olunca biz de arayı çok açmadan yarın sabah bir yüzme seansı daha yapalım dedik.
Bu arada kediler 3 aylık yokluğumuz yüzünden ya bizi unutmuşlarsa, ya huyları değişmişse diye korkuyordum ama hiiiç öyle birşeyler olmamış. Sadece tırnakları çok uzamış doğal olarak, eve vardığımın daha ilk 15 dakikası içinde yaptığım işlerden biri tırnaklarını keserek onları huzura kavuşturmak oldu bu yüzden.
Hmmm... başka da anlatacak birşey gelmiyor aklıma. Murtaza her zamanki gibi mallık üstüne mallık etti. Ben de ona açık açık "Be kind to me!" dedim =)
TR'de hastane dışında geçirdiğimiz güzel vakitler de oldu tabii ama onları yazmakla bitmez gibime geliyor. Kuzum Dicle'm geldi İstanbul'dan, sanal kırgınlığımızın üstüne bir güzel öpüş koklaş olup aşkımızı tazeledik, Tabu oynadık, bowlinge gittik. Canım üstadım FFÖ'm geldi Kayseri'den, birlikte kahvaltı yaptık. Ece'm ve pis sümüklü Ziza'm geldi, çok hem de çok güzel vakit geçirdik birlikte, elmalı tart yapmayı öğrendim, bowlınge gittik! Twitter kabilemin nadide üyelerinden Küçükkanadım geldi, sinemaya gittik, bowling oynadık =) Evet bu defa bol bol bowling oynadık Ankara'da! Ve en güzeli de Zerrincim'le birlikte gittik bowling'e. Onunla daha başka bi sürü şey de yaptık tabii ki! Meselaaaa, Ulucanlar'a gittik, müze olmuş biliyor musunuz? Dedemi ziyaret ettik, kumaş aldık bi sürü çeşit çeşit, çantalar diktirdik çoook güzel, Tabu oynadık, Kahve Dünyası'nda başbaşa kahve içtik, elele yürüdük 8. caddede, çay içtik evin karşısındaki pastanede, kahvaltı yaptık Vişi'de... ama yine de doyamadık birbirimize.