24 Aralık 2008 Çarşamba

uzatmayalım daha fazla


şimdi tek bir damla bile akmıyor...

Tüm damlalar farklı zamanlarla damla damla akmıştı. Son damladan bu yana, dünden beridir yani, bugüne yeni damla biriktiremedik. Her damlada bir damla sevgi soğur, yerine bir damla hüzün, bir damla yalnızlık gelir içimde. Çok aktı damlalar şimdiye kadar, o kadar çok akmış o kadar çok soğutmuş ki içimdekileri şimdi yeni damla akmıyor artık. Son damlalardan bu yana yeni sevgiler yeni mutluluklar koyamamışız demek ki, bu yüzden akmıyor damlalar bugün. Sadece bir damlacık gözyaşı gelip gelip kaçıyor içeri geri, akmak istemeyen bir damla, akıp da içimi iyice boş bırakmak istemeyen bir damla, kıyamayan bir damla var..akmıyor belkiyor hala..

Akıtarak eksilebileceği kadar eksilmiş içimde zaten, geriye kalanlar ancak zamanla aşınacak bir sevgi ve özlem ve belki ucundan ucundan örülmeye başlanmış birkaç minik hayal ilmeği...ki en çok da bu hayal ilmekleri acıtır zaten.

diyecek birşey yok artık. kimse kimseyi isteyerek üzmedi, isteyerek kırmadı, isteyerek acıtmadı. kızacak birşey yok...üzülünür artık ancak...karnınla kalbin arasındaki boşluğun canını acıtmasına katlanabilmek için ellerini bağlarsın göğsünde sıkı sıkı, iki büklüm olur kıvrılırsın, kendi göğsüne koyarsın başını, gidip de alamazsın kalbini geri ama kar taneleri burnunun ucuna düşe düşe, ıslak saçların yanaklarına değe değe, gözlerini kaldırımdan ayırmadan yürür ararsın kalbini, acaba en son ne zaman nerde düşürdü kalbimi diye, acaba toplasam parçalarını yeniden birleştirebilir miyim diye, neyle yapıştırsam eskisi kadar sağlam olur kalbim diye diye diye..

Kar ve Ayva Tatlısı!



Sabah 5,5 du sanırım otobüsten indiğimizde, her ne kadar Ankara'ya yaklaştıkça ben ara ara uyanıp cama çarpan kar tanelerini görmüş olsam da gece vakti Emek'in o karla kaplı, sessiz ve pembeye çalaan sokaklarının verdiği kar mutluluğu bambaşka! Yürüyerek gittik eve Aşti'den, Zerrincim kayıp düşme tehlikesi ve muhtemel sapıklardan korkarken ben iki de bir "kar yağıyo yaa, ne süper bişiy di miiiii" nidalarıyla pek bi rahatsız ettim onun korkularını, yolun sonunda artık o da karın tadına vararak fotoğraflar çeker hale gelmişti =)


Evde misafir olduğu için bu saat oldu hala çıkmadım yataktan, karşılaşmak istemiyorum, karşılaşınca nasıl davranacağımı da bilmiyorum zaten. Ha şimdi ha biraz sonra diye diye ertelediğim banyo sefam ise az önce anneannemin odama ayva tatlısı getirmesi ile en büyük darbesini almış durumda. Uzun bir banyo keyfi düşlerken şimdi aklımdaki tek şey bi an önce misler gibi kokan temiz bir cadı olup çıkıp anneannemin mükemmel yemeklerinden yiyip üstüne tatlımı yemek. Ayva tatlısı için yılbaşı akşamına kadar beklemem gerektiğini düşünüp heycanlanırken böyle hiç beklenmedik bir anda onu karşımda görmek beni çok etkiledi doğrusu. Patlayana kadar ayva tatlısı yemek istiyorum!

24 Aralık 2008 - 00:57

yazmam gerek, o güzel gülen gözlere ve kendime haksızlık etmemek için...
yazmam gerek, o güzel dakikaları unutması kuvvetle muhtemel hafızama kurban etmemek için...

Gece 2,5da bindik Kent'in Kayseri arabasına, iğrençti. Fen-Edebiyat fakültesine vardığımızda sabah 8,5 civarındaydı, 09:55'di İbrahim Hoca'nın kapısını tıklattığımda, seminerime başladığımda 10:15, rahata erdiğimde sanırım 11'di.

Zerrincim, OnurCUK ve Ziza ile birlikte keyifli adımlarla ilerlemeye başlayıp titrek tavşanı gördüğümüzde kampüste, saat kaçtı bilmiyorum. Sanırım Stresi Rahatlık geçiyordu. Eve vardık, biraz zaman aldı benim hayatımın en rezil seminerini vermiş olmamın huzursuzluğunu ve fakat atlatmış olmamın verdiği rahatlığı farketmem. Ziza ve OnurCUK hemen kahvaltı hazırlıklarına giriştiler, aslında sabah 6'ya kadar beklemişlerdi kapılarını çalmamı ama böylesinin daha iyi olduğuna karar verdik sonradan, hayatımın en dostane ve en lezzetli kahvaltısını yaparken. Özellikle OnurCUK'un yaptığı peynir tavalama ve Ziza'nın yaptığı ekmeği anlatabilmeyi, ben yazdıkça sizin ağzınızda o tadı hissettirebilmeyi çok isterdim ama o şans bana aitti bu sabah.
Mükemmel ötesi bir kahvaltının ardından oturma odasına geçtik, aktarılacak filmler diziler müzikler ders notları, izlenecek komik videolar ve OnurCUK'un XVI. Ulusal Astronomi Kongresi'ndeki konuşması vardı bizi bekleyen. Gün içinde Mehemet ve James ile tanıştık, Seval'i de ağırladık kısa bir süre, Lazca'dan bahsettik, facebook çılgınlığından, 80leirn sonu 90ların başındaki çizgi filmlerden ve arkadaşlarımızdan bahsettik.
Zaman nasıl geçti bilmiyorum, tek bildiğim kendimi çok "aitmiş" gibi hissettiğim, uzun zamandır özlediğim sohbet ve çok güzel bir mutluluk tadı... Kocaman bir teşekkür burdan sizlere, o güzel gün ve içimi ısıtan o güzel gülen gözleriniz için..

Akşam vakti, Şener ve taze sözlüsü ile buluştuk, halamın evine gittik. Babaannem de ordaydı, ve Zekiye ve çocukları. Son bıraktığımda pencereden dışarı bakıp "dıgıl dıgıl" diyen Elif'i artık konuşan ve yürüyen ve hatta sıkıca parmaklarımdan tutup benimle danseden bir tombalak olarak buldum karşımda. O huysuz Ayhan'ın artık ilkokul 2.sınıfa gittiğini ve ben yokken insanlara benden bahsettiğini öğrendim "biliyo musun bizim ailemizde astronom var, bana uzak kitapları alıyor" diye. Akşamın beni en çok güldüren hikayelerinden birisi ise babaannemin babam çocukken bir ayakkabıcıya yaptırdığı ve kaybolmasın diye babamın beline taktığı lastik ipli tasma oldu. Evet ya, kaybolmasın diye bir tasma yaptırmış ipi lastikten ve beline takarmış dışarı çıktıklarında. Hay allahım yaa =))) Ve...hemen üstüne... en sevdiğim çocukluk arkadaşım ve aynı zamanda da çok uzak da olsa bir akrabam sayılan Taner'in evlendiğini öğrendim, içim kırıldı, gözlerim doldu, konuyu değiştirdim hemen. O benim en iyi çocukluk arkadaşımdı. Yazın benim için en sıkıcı İstanbul günlerinin bile en keyifli hatıraları, sabaha kadar atari oynadığım, birlikte salıncağa bindiğim, birlikte yaramazlıklar yaptığım en iyi arkadaşım evlenmişti, bana bir davetiye bile göndermeden, bir telefon bile etmeden bir kısa mail bile yazmadan... Daha sonra terminalde oturup otobüsümüzün kalkış saatini beklerken Zerrincim'e anlatıyordum ne kadar kırıldığımı, 3 damla damladı gözümden, durdurdum gerisini ama içim burukldu yine.

Ve fakat bugün çok güzel bir gündü tüm "ama"larına rağmen:
- seminerimi verdim her ne kadar bana yakışan bir şekilde olmasa da, çok da kötü değildi
- Ziza'nın blogunda benden bahsettiğini görüp mutlu oldum ama üzüldüm sabaha kadar uykusuz kalmalarına sebep olduğum için
- OnurCUK'un süper süprizi beni çok mutlu etti
- Bol bol güldüm hiç rol yapmadan, hiçkimseye "Türkiye'yi temsil ediyor olma kaygısı" hissetmeden, içimden geldiğince, içimden geldiği gibi güldüm bol bol
- Huzurlu hissetttim kendimi
- Şener için ne kadar önemli olduğumu hissettim, çok önemli olmasam da yine de önemliler arasında olduğumu görüp çok mutlu oldum
- Ayhan'ın beni benden bahsedecek kadar hatırlamasına çok sevindim
- Elif'le dansetmeyi sevdim
- Bu güzel günü yaşarken Zerrincim'in de benimle olması öyle iyi geldi ki..zaman zaman canının sıkılmasına üzülmeme rağmen sıkıntıdan fazla mutluluk paylaştığımızı düşünüp "iyi ki gelmiş" dedim

Şimdi otobüsteyiz, yine Kent Turizm'de. Giderkenki pis ve huzursuz yolcuğula rağmen neden yine Kent'le döndüğümüzü bilmiyorum, ama şunu çok iyi biliyorum ki bir daha asla Kent'le seyahat etmeyeceğim. Hatta kendime yaptığım bu haksızlıktan ötürü haftasonu İst. seyahatimi KamilKoç Rahat Hat'la yaparak kendimden özür dileyeceğim.

Ve bi de...
...eve uyuz misafirler gelmiş, o yüzden hiç eve gidesim yok.
... yarın akşam Bilimliler toplantısı var ama mekan hala belli değil, sinir oldum, en kötü ihtimalle Zeynep'le mutlaka buluşucaz.
... İst'a Perş .akşamı gidip Pazar sabahı Ank'da olacak şekilde dönmeyi planlıyorum ama henüz kesin değil
... otobüs çok pis kokuyo, midem bulanıyo, koca otobüste Zerrincim ve benim dışımdaki herkesin abuk ve eril cibilliyette olması çok rahatsız ediyor, otobüs çok pis kokuyor, midem bulanıyor...

22 Aralık 2008 Pazartesi

Şaka gibisin THY!

Havaalanına otobüsle gitmeyi planladığım için 16:55'deki uçak için 13:45 gibi evden çıkmayı planlıyordum ki saat 14 civarında kendimi Mark'ın anne-babasının arabasında buldum, havalanına vardığımda saat 14:20 idi. Bu kadar erkenden orda olmak sıkıcı değilmiş gibi bir de uçak 17:45'e ertelendi uçağın kalkışı ise 18:20 yi buldu! 4 saat bekleyiş! Neyse ki havaalanında beklerken 1,5 saat kadar uyudum biraz da bu sayede vakit hızlı geçti. Artık şehirlerarası yolculuklarda yanıma oturan garip insanlarla muhabbet etmemenin yolunu biliyorum ama uçak için henüz o kadar tecrübe kazanamadım sanırım, yine de bu seferki çok da kötü değildi, daha kötülerini de tercübe ettiğim hatta salaklığıma doymayıp abuk insanlara telefon numaramı vermek zorunda kaldığım da olmuştu. Hostesin de salaklıkları bir başkaydı, önce yaptığı hata başına iç açmasın diye yanlışlıkla fazladan doldurduğu sprite'ı içtim, sonra üstüme birisinin tereyağı çöpünü üstüme döktü, en az 2 kere omuz atarak yanımdan geçti, duty free satışı sırasında fiyat barkodları olan bi dolu kağıdı kucağıma düşürdü vs. vs. vs. Tabii bi de yanımda oturan süper anlayışlı(!) ve sakin(!) amcanın atraksiyonlu hareketlerine katlanmam gerekti ama neyse geçti bitti, indik derkeeenn... Amanın! Ne kadar çok insan var dış hatlar çıkışında! Kendimi Britney Spears gibi hissettim. Hani böyle NTV müzik ödüllerini almaya gelir havalı havalı kırmızı halıda yürürler, metal parmaklıkların ardında da hayranlar ve basın vardık tıklım tıkış, aynen öyle! Güvenlik önümden ilerliyor, açılın yol verin diye diye. Ben de bi havalandım, salına salına yürüyorum tıkır tıkır, derken o da ne! Bi dolu karafatma! Yanlarında da karamemet! Efenim Hac'dan mı geliyolarmış Hacca mı gidiyolarmış öyle bişiyler işte. Neyse koşa koşa iç hatlara geçtim, ilk iş kontor aldım kendime, trcell 100 kontor 18ytl olmuş, zaten yanıma 20 ytl harçlık ayırmıştım, kontoru de alınca sap gibi kaldım ortada. Yok aç falan değilim, kredi kartımda da limit var az biraz ama insan yine de bi huzursuz oluyo öyle cebinde 2 ytl ile. Neyse geçtim oturdum 105 no'lu kapının bekleme yerine ama bir yandan sürekli rötar anonsları yapılıyor bir yandan da bizim boarding vaktimiz geldi ama kapıya ne gelen var ne giden, görevli bulabilene aşk olsun. Diğer yolcular da benim gibi huzursuzlandı tabii ve sonunda beklediğimiz haber geldi. Hobareeeey! TK168 sefer sayılı Ankara uçağına 50dk rötar! Evet şimdi tam tahmin ettiğiniz gibi 105no'lu kapının bekleme salonunda bi dolu sinir küpü insanla birlikte bekliyorum. İşin ilginç yanı Barselona'dan vs. gelen dış hatlar uçaklarında da rötar olmuş bugün. A bi de yanımdaki amca ile farkettik ki uçağımız havaalanına geldiği halde bi tur atıp öyle indi, nedenini anlamadık ama heralde havaalanında işler bayaa karışmış bugün. Daha önce de bildiğim ama bu sabah ruh-u müdafaa'da duyup bir kez daha vurulduğum ve hemen mp3ünü bulduğum muppet show şarkılarından mahna mahna eşliğinde kafamı bıt bıt bıt sallayıp parmaklarımla tık tık not tutarak yazıyorum bu yazıyı, sağ salim Ankara'ya varsam ne güzel olacak ne güzel... Ben akıllı biz kız olsam da bunları yazmak yerine sunumumla uğraşsam daha da güzel olurdu pek de güzel olurdu ama aaaah ah!

22-12-2008 00:07