15 Ocak 2014 Çarşamba

Kasım'dan kalma

"Uzun zaman oldu yazmayalı. Zerrin ablamın sözüyle yazıyorum şimdi de. Ne olursa olsun ara vermemek gerek yazmaya. Gün içinde fırsat olursa değil gün içinde ne olursa olsun yazmak lazım. Herşeyde olduğu gibi bunun için de insanoğlunun zilyon tane bahanesi var tabii ki.   Neyse, şimdi yazma zamanı. Her zamanki gibi olan biteni mi yazmalı yoksa son zamanlarda epeyce sansüre uğratmış olduğum hissiyat ve düşünce alemi mi bilmiyorum.   Hayat aslında hep aynı şeyleri gösteriyor ama biz, ya da bazılarımız demek gerek belki de, inatla şaşırıyor ve inatla devam ediyoruz hayatın olduğundan daha iyi olduğuna inanmaya.Hayat aslında gerçekten dedaha iyi ama bize o yüzünü göstermiyor olabilir mi? Eğer öyleyse neden? Biz bunu hak etmediğimizden mi? Yoksa henüz zamanı gelmediğinden mi? Hayattaki varlığın bir anlamı olması gerektiği konusunda fazlaca kafa yoran insanlar olarak bizler için ne kadar da önemli "ASLINDA" dünyanın nasıl olduğu. Ne kadar da önemli içten içe inandığımız o iyiliğin gerçek olması..."

Taa 13 Kasım'da yazmıştım bunu. Hem de tablette yazdığım ilk ve en uzun metin oldu. Neden bilmem, yayınlamamışım. Sanırım unuttum :) Şimdi yine elime tableti alıp yazayım deyince (doğrusu diyince gibime geliyor ama bakmaya uğraşamayacağım şimdi. Zaten hep bu ve bunun gibi detaylar yüzünden sekteye uğruyor yazlarım son zamanlarda.) aklıma geldi.

Yatağa girdiğimde saat 12 sularıydı. Şimdi 02:38. Tam midemin tepesinde bir leblebi tıkalı gibi bir hissiyat var. insanlar buna gaz diyorlarmış ama bence bu başka bir şey. Ne olduğunu bilmiyorum ama çok sinir bozucu. Ha aklıma gelmişken, mideniz yanıyorsa turşu yiyin; sütten bile iyi geliyor.

Göz tembelliği

Çoğunuz gibi benim de iki gözüm var. Beş parmağın beşi bir mi bilmem ama benim iki gözün ikisi bir değil. Hem de hiç değil! Ah o sol göz yok mu.. ha var ha yok. Hatta bence yok ama görünürde var. Var ama olmasa daha mı iyiydi derseniz...buyrun siz karar verin: bi kere tembel. ikincisi kayma var, üçüncüsü de neredeyse kör. 4.75 de nedir yani kardeşim? Gözsen gözlüğünü bil! Göz dediğin görmeli ne de olsa!

Ah bu salak sol göz neler çektirmedi bana ya; bi kere sırf onun yüzünden başladı gözlük maceram daha ilkokuldan mezun olduğum sene. Ama o bile sorunlu çünkü sol göz ne kadar tembelse sağ göz de aksi gibi o kadar çalışkan! Aksi gibi çünküüü bir gözlüğün iki camının numaraları arasındaki fark 2,5'tan büyük olamazmış. Nedenini bilmiyorum ama durum böyleymiş işte. Hal böyle olunca göz doktorları ve gözlükçüm kafakafaya verip camlarının biri 3 biri de 0,5 derece olan bir gözlükte karar kıldılar. Göz bozukluğu fark edilene kadar hiç bir görme derdi olmayan bana, dünyayı dar kıldılar. Keza sağ göz gayet güzel gördüğü için hiçbir sıkıntım yoktu ama ne zaman ki gözlüğü takmaya başladım, baş ağrılarına da merhaba dedim. Ve hep düşündük ki "gözlüğmü sürekli takmadığım için ağrıyor başım". Bu yetmezmiş gibi bir de bu tembeli adam edicez diye "sağ göze yama veya gözlük camı önüne bir engel" koyulması gerek demesinler mi?! Tabii ki benim gibi bir cadıya sökmedi böylesi bir tedavi.

Çocukluğum boyunca büyüyen kafam sayesinde çeşit çeşit gözlük kullandım; kalın çerçeveli, çerçevesiz, renkli camlı, hafif camlı, vs. vs. vs. Ne var ki gerçek huzuru geçen yıl tek taraflı lens kullanmaya başladığımda buldum. Tabii onu takmayı öğrenmek de ömrümden ömür çaldı ya, neyse şimdi iyiyiz.

Artık tam "bu görme meselesi artık çözüme kavuşmuş bir sorundur"huzuruyla gündem dışı olmuştu kiiii CIIIRT diye gerisin geri gündemin taaa kendisi oluverdi geçtiğimiz aylardan birinin bir cuma gecesi / cumartesi sabahı.

Neler oldu neler bitti, ne acılara gark oldum... çok fena dertli şeyler.  Sanırım son yazıda bahsetmiştim, o yüzden şimdilik detaya girmiyorum ama siz siz olun, gözünüzün kıymetini bilin canlar.