25 Eylül 2009 Cuma

Do Not Smoke Everywhere!


Hiç tanımadığım birisini bir temiz dövmek için çok geçerli bir nedenim var: Tuvallette sigara içmesi. Hadi pastanelerde, kafelerde, işyerlerinde, evlerinde, kuralları umursamadan içiyorlar; temiz hava almak adına dışarı çıkıp iki adım atayım dediğimde önümde yürüyen aptal adamın dumanı bi anda içimi dolduruyor ve bunun gibi bi dolu şey daha. Ve bunları sineye çekiyoruz bi şekilde, az çok söylenip kabul ediyoruz diyelim, eyvallah. Ama nedir şu tuvalette sigara içmek? Ancak
ve ancak tek başına bir evde yaşıyorsan yapabilirsin bunu. Başka hiçbir şart altında kabul edilemez! Asla! Ve şimdi buradaki o gerzek kadını bulursam saçını başını yolucam! Lanet olası aptal mahlukat!

23 Eylül 2009 Çarşamba

yeni adımlar

Bir adım atana on adım gittiğim günler geride kaldı. Çünkü sandım ki karşımdaki de üç beş adım atar aradaki mesafeyi kapatmak için. Ama gördüm ki ben koştuğumla kalmışım hep, kollarım açık bekler vaziyette kalmışım kucaklaşmak üzere. Şimdi attığım adımları geri alıyorum, şaşırmasın kimse. Tamir edilmeyi bekleyen birkaç kalp vardı, boşa atılmış o adımları doğru yerlere yöneltiyorum. Adımlarımı geri çekmeye başlamıştım zaten taa AAS'de, bugün de yıktıklarımı toparlama çalışmalarıma başladım. Gidişim ne kadar sessiz olmuştu bilmiyorum ama dönüşüm:)))) 
Tanrı fanileri gazabımdan korusun. Bakalım sihirli değneğimi hangi şanslılar  için oynatıcam bundan sonra. 

Sen de mi Kaufhof!?!

Ne zaman Rossmann'da indirime girse benim parfümüm, hemen Kaufhof'a uğrardım Zerrincim'in parfümüne bakmak için. Şimdi de tam tahmin ettiğim gibi, Kaufhof'ta da  CK indirimde! Bonn'a gidip alışveriş yapmak istiyorummmmm!!!! Eve giderken de fishsticks almak istiyorum, burdaki ucube fiyatlara inat! Hatta yanına da patates salatası ve adını bilemediğim o meyve ezmesi ve kremadan almak istiyorum. Sabahları da koşuya çıkmak istiyorum. Elena'nın tüm uyarılarına rağmen koşudan gelir gelmez bir salkım üzüm yiyip, bir sonraki öğünümü yurttakilerin şaşkın bakışları altında saat 4'e saklamak, sonrasında mutfakta biraz vakit geçirmek, akşam vakti biraz şarap içmek... Offf, odamda olmak istiyorum ben! Ve hatta pencereden dışarı bakıp sıkılmak istiyorum! Ve mümkünse Türkiye'dekileri özlemek istiyorum. Evet evet, geçen bunca zamana bakınca çok kesin ve net karar verdim, ne kadar özlersem özliyim, Türkiye uzaktan güzel; hem mekanları hem insanları.. İşin gıcık yanı, tüm bunların olacağını bile bile kalktım geldim ya, ne denir bana? Yok ama haksızlık etmiyim şimdi kendime, yapılması gerekeni yaptım aslında. Ama keşke arada bir ışınlanıp özlem giderebilseydim... 

Çok çalışmak, çok para kazanmak lazım. O zaman ışınlanırcasına bi gün orda bi gün burda olabilirim.  

PS: blogspot'u açamadığım için ancak e-mail yoluyla yazı yayınlayabiliyorum. O nedenle yazılara resim koyamıyorum ve yorumları cevaplayamıyorum, kusura kalmayınız.

Naaptın Rossmann?!?

Ne zamandır Bonn'dayken kendime Cabotine aldığım dükkanın adını hatırlamaya çalışıyordum. Bugün nerden estiyse Bonn'daki banka hesabıma bir baktım ki ne göreyim? Studentenwerk para yatırmış! Yurda yerleşirken verdiğim depozitoyu ödemişler sonunda. Hesaptaki +'yı görür görmez aklıma geldi dükkanın adı: Rossmann! İlk iş Rossmann'ın web sayfasına girmek oldu. Ama keşke girmeseymişim. 4 Ekim'e kadar yarı fiyatına indirmişler parfümü. Türkiye'de satılmayan, satıldığı zaman da 50-60 TL'den ucuza bulamadığım parfümü 10€'ya indirmiş adamlar! Benim kimim var ki Rossmann'dan 4-5 tane Cabotine de Rose alacak :( Böhüüüü :...(

22 Eylül 2009 Salı

Geç düşen jeton

"He couldn't buy a cheaper ring, or cheapen their relationship by buying none at all."

Bu cümle beynimde dönüp duruyor, okudugum andan beri çekiç gibi çarpiyor kafama. Belki bi ara yazabilirim kafama dank edenleri. Vakit ve beceri ve bi de hafıza meselesi; hafıza kısmını çözmek üzere bunu yayınlıyorum zaten.  
Eve gelip de postakutusunda bulduğun bir mektup.. Doğrudan konulduğu belli.. Üzerinde sevdiceğinin el yazısı ile adın yazılmış... İçinde ise kargacık burgacık harfler, otobüs sallana sallana gelirken ancak o kadar düzgün yazılabilmiş belli ki. 

Kedilerin nasıl mektuplaştıkları geldi aklıma. Oya Baydar yazmıştı, Kedi Mektupları adlı kitabında. Olması neredeyse imkansız olan kokusunu sevdiceğin, içime çeke çeke koklayıp, okurken postakutusunda bulduğum mektubu... 

Tatilin son günü

Tatilin son günü olanlar oldu. Çok fazla değil iki tanecik ama ikisinde de çok korktum. 
- Denizde balık olduğunu tahmin ettiğim bişiy ısırdı ayağımı. Kayaya çarpmadığımdan eminim çünkü ayağımı basmadım hiç yüzerken. Deriyi kaldırmış, nasıl ısırdıysa artık. Bi de denizden çıkınca kolonya döktüm birkaç defa, her defasında da çok acıdı canım. :(

- Denizden dönüp de duş alırken evde, önce sudan elektrik çarpıtığına karar verdim ama sonra anladım öyle olmadığını. Sol kolum öyle feci uyuştu ki, sanki saatlerdir üzerine uzanmışım gibi. İğneler battı ama çok şiddetli. Hiç böyle olmalıştı. Ankara'ya gelip de biraz araştırınca gördüm ki hafif şiddette bir kalp krizinin belirtisi olabilirmiş bu. Sık sık göğsümde duyduğum baskıyı da hesaba katınca...sanırım kalp krizi geçirdim. 

Sözün özü, her an ölebilirim, bana iyi davranın! :P

alternatifler

Kitap okurken bile çantamda mutlaka bir alternatif bulundururum. Herhangi bir şeye mecbur olmamak gibi bir takintim var. Okudugum kitap da dahil buna. Zaten bu yüzden ne zaman kendime bir çalisma plani çikartsam tüm anarşik duygularim ayaklanir ve çalisasim varsa da çalismam. Benim herhangi bir seye mecbur birakilmam söz konusu olmamali. Çünkü yapmiyorum o zaman. Bir yolunu buluyorum ve yapmiyorum. Bir seyi ancak istiyorsam yapiyorum. Istemek zorunda birakilmam bile bir kabus hem benim hem de etrafimdakiler için. 

Gel gör ki bu alternatifli yasama olgusunun suyunu çikartmis bir teyzem var. 1 haftadir yazliktaki diyaloglarimizdan bazilari:

Zerrin'cim: Aaa, ben WOS'a seftali soyacaktim yahu
diyip masanin üstündeki seftaliyi alir.
T: Ay dur dur soyma.
Z: ? Neden ki?
T: Bak bi de dolapta var seftali. Soguk yemek ister belki.

WOS: Dondurma yiyecekler parmak kaldirsiiin
Herkes kaldirir
T: Ay ama bi dakka.
WOS: Nooldu?
T: Belki kuruyemis yemek isterler?
WOS: Tamam canım ben dondurma sordum şimdi.
T: Ha tamam ama kuruyemiş de var, bilin diye dedim.
WOS: Dondurmalar geliyooo
T: Aaa dur dur
WOS: Nooldu?
T: Meyve de var, belki isterler?

T: Bugün ne yapalim WOS, söyle bakalim
WOS: Vivanco'ya gidelim.
T: Emin misin bak istersen jandarma tesislerine de gidebiliriz.
WOS: Yok teyzecim ben Vivanco'nun sahilini seviyorum.
T: Hıı, tamam o zaman. Ama bi de öğretmenevinin olduğu yer var istersen?
WOS: Biliyoruz teyzecim ama ben Vivanco'ya gitmek istiyorum
T: Ha, tamam tabii orasını istiyosan sorun yok.
T: Haa, bak aklıma geldi, istersen Kıbrıslı'nın Yeri'nin ordan da girebiliriz denize?
WOS: Teyzeeee!!!! 

T: Aaaa, anne nerden buldun o hirkayi?
Anneannem: Kapinin arkasinda asiliydi. 
T: Bana söyleseydin ya keske.
A: Neden ki?
T: E bak onun kirmizisi da var, belki onu isterdin.

T: Aaa, dondurma mi yiyosun.
WOS: Evet, sen de ister misin?
T: Yok ben istemem de.. diger çesitleri de vardi baktin mi?
WOS: Hıı evet.
T: E o zaman neden o elindekini aldin, sen beyaz çikolatali seversin?
WOS: Bu defa da bunu deniyim dedim.
T: Aaa, hmm... Bence sen görmedin o beyaz çikolataliyi da ilk gördügün buydu o yüzden bunu aldin. Di mi? Sen elindekini bana ver, al bunu ye
WOS: Teyzeeeeeee!!!!

T: Havlun var mi?
WOS: Sadece plaj havlum var, banyo havlusu getirmedim sende vardir diye.
T: Evet evet var tabii ki. Bak surdan seçebilirsin istedigini.
WOS: Tesekkürler teyzecim.
5 dk sonra gelir
T: seçtin mi?
WOS: Evet teyzecim digerlerini dagitmadan en üsttekini aldim merak etme.
T: Ay yok ama orda eflatun olan vardi onu neden almadin?
WOS: Alttaydi o, ugrasmak istemedim. Zaten havlu iste noolcak ki.
T: Aaa, olur mu ama.. Ben sana eflatunu vereyim bekle de. 

Sanırım bir süre alternatifsiz yaşıycam!