3 Eylül 2012 Pazartesi

Nereyi anlatayım?

Selam millet!

Sonunda az biraz iyi bir ruh hali ile buraya yazmak nasip oldu ya, içim nasıl ferah anlatamam. Yok hayat yine aynı, aynı cambazlıklara zorluyor bizi ama nasıl olduysa bugün eski gücüme doğru bir adım attım da ne zamandır yapmak istediğim şeylerden birinin üzerine bir çizik attım sonunda. 

Malumunuz Kore'deyken başlamıştım gezi günlüğü tutmaya. Eh Barselona'ya gidince de devam edilmesi üzerineydi planlar. Ne var ki elim gitmedi bi türlü yazmaya oralarda. Toplasam 25 sayfa, ilk 3 gün falan anca yazmıştım. Bugün oturdum ve kalan tüm günleri olabildiğince detayıyla yazdım. Toplam 48 sayfa oldu sonundaki ekstra bilgilerle, aradaki fotoğraflarla... 

Şimdi gelelim asıl meseleye: Ben ki tee bundan 2,75 sene önceki sanal İsrail günlüğünün son 3 gününü yazmayı bitirememiş, ve hatta Güney Afrika günlüğünü iyice yarıda bırakmış olduğumun bilinciyle Güney Kore günlüğüne başlamış ve ilk birkaç günden sonra yarım bırakmış pis bi cadıyım... Pek belli olmuyor burda biliyorum ama nefret ediyorum bişiyleri yarıda bırakmaktan. O nedenle zaten yenilere başlamamaya çalışışım. Güya kendimi zorluyorum mevcutları bitirmeye. 


Okumaya başladığı kitap kötü çıksa kendini okumaya zorlayanlara hitaben söylenmiş bir söz okumuştum bi keresinde, "Karpuz kelek çıkınca yemeye devam etmediğiniz gibi kitap da size kötü geldiyse kendinizi zorlamanızın ve vaktinizi boşa harcamanızın bir anlamı yoktur." anlamında. Bu söze kadar, yazılmış her kitap mutlaka okunmalıdır diye düşünürdüm ben. Bunu okuyunca bir aydınlanma yaşamıştım resmen. Eh bir ortaokul çocuğu için mümkün tabii =)


Sorum şu: Ben size ne yazayım? 
A) Önce Kore'yi mi yazayım?
B) Yoksa hazır hatıralar tazeyken Barselona mı anlatayım size, sonra dönüp Kore'yi anlatmaya devam etmek kaydıyla? 

Bi cevap verin bakiim; hazır havayı yakalamışken yazayım.