25 Nisan 2009 Cumartesi

içime kaçan gıcık kız


Saçları iki yandan örgülü, bir elinde elma şekeri bir elinde pamuk şekeri, üzerinde mavi beyaz kareli elbibesiyle, sek sek oyununda sırası bekleyen kız çocuğumu fazla ihmal ettim. Bu sıralar daha çok, okul müsameresinde edebiyat öğretmenini canlandıran ukala ve huysuz ve aşırı sorumluluk sahibi bir kız çocuğuymuş gibi davrandım ona. Çok üzüldü bu sabah, ağladı biraz... Ben sevmem ağlamayı ama çocuk işte, durdurmuyor salak gözyaşlarını. Neyse sustu artık ağlamıyor ama içime bir kaç kasa huzursuzluk ve suratsızlık serpip kenara saklandı sanırım.

23 Nisan 2009 Perşembe

23 Nisan


şimdilik bu kadar...

22 Nisan 2009 Çarşamba

duvarlara çarpa çarpa...



Burdan giderken neler bırakıp gittiğimi geri dönerken biliyordum, hatırlıyordum...ama şimdi yeniden yaşıyorum. Bilmek ile yaşamak veya hissetmek o kadar farklı ki... Karşında bir duvar olduğunu bilsen de mesela, kafanı vurunca duyduğun acı ile hissedersin onun varlığını; bildiğin zaman hissettiklerinden daha farklı şeyler hissedersin o an. Hayatta birçok şey böyle benim için, iyisi de var kötüsü de... Son iki gündür geride bırakıp gitmiş olduğum o olumsuz duvarlardan birkaçına çarpıp duruyorum kafamı. Neyse ki öyle şiddetli çarpmalar değil; aslında sadece kendim çarpışlarım değil, bir de sevdiklerimin çarptığını görüp hissediyorum... Güzel bir duvarım da var yanısıra: rengi şeker pembesi değil belki ama illa ki pembe olacaksa, pek sevmesem de en fiyakalısı o olur sanırım ki gül pembesi renginde; sabahları kokusu içime çekebildiğim bir duvar; kafamı vurdukça gözümün önünde yıldızların uçuştuğu, başımın üstünde kalplerin turladığı bir duvar...

Şimdi bakıyorum da... artılar, eksiler, arayıp da bulamadıklarım, yeni edindiğim alışkanlıklarım... Burda da çok kalıcı değilim... "Ağustos sonunda savunmanı verecekmişsin gibi hazırlanmalısın" dedi İbrahim hoca bugün... Bu bir bakıma da gitme vakti demek...hem iyi hem kötü olabilir ama sözün özü şu ki: az zamanım var burda, çok az hem de... Her ne kadar kendime de soranlara da hep "hele bi şu tezi halledelim de..." desem de; göremediğim, tahmin edemediğim bir sonrası var bugünlerin... Kimi zaman heycanlanıyorum umutlanıp, kimi zaman da kayboluyorum, korkuyorum belki de...

Aslında aklımdakiler bunlar değildi... Aklımda özellikle son iki gündür canımı sıkan duvarlar var ama... şimdi sırası değil heralde onu yazmanın ki parmaklarım onu anlatmak istemedi pek... Eski yıllarda olsa, "kalemimden o sözcükler dökülmedi" derdik...

Başım ağrıyo.. yine grip oldum, yutkunamıyorum, üşüyorum... bugün gökyüzünden tepemize boca edilen yağmurlar yetmemiş olacak ki gözlerim yağmur yağdırmak istiyor... a bi de, iki de bi tıkanan tuvaletimize çok sinir oluyorum! Grrrr!

PS: yazdıklarımı okuyunca acaba insanların beni tanıdığından ne kadar farklı bir portre çıkıyor burdan onu merak ettim şimdi... "amma da rol kesiyo hatun, gerçekten böyle olsa, ohoooo" diyenler var mı merak ettim... aslında olduğunu biliyorum da... bilip de kafamı vurmadan etrafından dolanıp geçmeye çalıştığım bir duvar gibi... hissetmemek için yokmuş gibi davranıyorum, ama biliyorum orda olduğunu... olsun varsın... ne diyordu şarkıda: ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum...

20 Nisan 2009 Pazartesi

Sağ kılik


Birçok blogger yazdı, ben genellikle sessiz kaldım. Çünkü hepsi de ya kendi ya da arkadaşlarımızın yazdıklarının çalınmasına karşı tavırlarını çok net ve güzel bir şekilde dile getirmişlerdi zaten, ve bence üstüne eklenecek söz yoktu. Ama şimdi benim de belirtmem gerekir mi bilmiyorum, ister istermez 'yazsam iyi olur sanırım' düşüncesi hakim oldu, o yüzden kısa bir açıklama mahiyetinde belirtmek istedim:

Eminim ki blog okuyan herkes özellikle bu son zamanlarda sık sık gündeme gelmesinden ötürü biliyordur blog yazarlarının "kaynak gösterilerek alıntı yapılmasına" ne kadar büyük hassasiyet gösterdiğini. Tabii ki herkese açık bir alan olan internete yazılarımızı koyarak beğenilmesi ve beğenenlerin başkalarıyla paylaşmak istemesi durumunu da göze almış oluyoruz. Ne yazık ki bunu "göze almak" olarak adlandırmak gerekiyor, çünkü başkaları ile "paylaşırken" kaynak belirtilmesi esas oluyor ve kaynak belirtilmemesi söz konusu olduğunda bu paylaşmak değil "çalmak" oluyor. Her ne kadar hedefimiz olmasa da bir şekilde yazılarımızı ve kimilerine göre kendimizi de insanların beğenisine açmış oluyoruz internette yazarak, ve zaten bu yüzdendir ki gelen her yorum, her yeni izleyici, günlük/haftalık/aylık ziyaretçi sayısı bizi heycanlandırıyor. Beğenilmek, beğenilmesem de en azından benim için yapıcı olduğu sürece eleştirilmek de mutlu ediyor, ama umuyorum ki beğenenler, beğendikleri o yazıların sahiplerine belki sessiz bir teşekkür belki takdir belki de sadece saygı göstermek adına mutlaka kaynak belirtiyorlardır... Belirtiyorlar di mi? Evet, evet, öyledir mutlaka... Hı hım...

Yaz dostum

Yahu 2-3 gün internetsiz kaldım yine yazıp durmuşsunuz bloglara! Eskiden haftasonu girince araya millet gezip tozmaktan falan fazla yazmazdı bloglara, şimdi o da yok, anlamadım ki :))) Tamam yazın yazmasına da yetişemiyorum artık, durum vaziyet feci bir hal aldı. Malumunuz, artık yurttaki odamda geçirdiğim depresif günlerdeki gibi sabahtan akşama kadar pc karşısında an be an blgo okuyamıyorum. Ha geldiğimden beri okumam gereken iki makaleden de ancak birini okuyabildim; hasta oldum, sınav vardı, ödev çıktı bık bık bık tık tık tık nedenleriyle ama yani yine de böyle olmaz ki! Geçen hafta okunmamış yazı sayısı reader'ımda 1000+ idi, neyse ki önce 989'a sonra 723'e sonra da 300 küsürlere düşürmüştüm ama şimdi yine bi baktım ki 530 olmuş! Tamam "zilyon tane blog takip edersen sonu böyle olur" diyebilirsiniz ama, başladım mı bırakamıyorum, bi de hali hazırda takip ettiklerim yetmezmiş gibi hala daha yeni bloglar keşfedip onları da ekliyorum ki oy anam oy... Ya siz biraz daha yavaş yazın ya da ben bi an önce organize olayım ve hızlı hızlı okuyayım hepsinizi. Evet evet en iyisi bu... Çünkü yazmayın diyemem yani merak ediyorum, keyifle okuyorum... Amaaan, siz bana bakmayın, yazın anacım. Ben okurum, siz yazın yeter ki.

Bakalım yarın erkenden okula gidip orda çalışma hayalim gerçek olabilecek mi?

Kıssadan hisse: yorum yazmayan takipçilerinizi takip etmiyor gibi düşünmeyin, okumaya yetişemiyor olabilirler tıpkı benim gibi. Yorumları da içimizden yapıyoruz artık naapalım...