13 Ekim 2016 Perşembe

Games? No, thank you.

I am never a gamer when it comes to relationships. But sadly, some people are. They even like it so much that when you play your cards open, when you show you like them, they immediately loose their interest in you. This may sound arrogant but I feel sad for those people because I think they can never have a 100% honest relationship, 100% trust, 100% openness in their lives, ever. The moment they get it, they would loose it. 


I want my parter to know everything about me and everything in my mind; and vice versa. I want to feel so comfortable as if I live in his mind. But how can you have such a comfort if you have to play games all the time, if you have to keep some level of mysticism, if you have to stay unreachable? I want my partner to know that I am available for him at every f.cking moment and I expect him to appreciate and cherish this, instead of considering me as someone under his disposal. Surely I may have my own plans and priorities, but if he needs or wants, most of them are open for a change, because I care for him and I enjoy spending my time with him and I want to make him happy. So what part of this is too easy? Can you really think everyone is ready to make you one of their priorities and you can spare people who are open for that? If you really think so, sorry for the spoiler my friend, but you are dumb!

 

12 Ekim 2016 Çarşamba

Yok

Benim çocukluğumda o vardı. Ergenliğimde, gençliğimde.
Coğrafya dersi için haritalarımı onunla birlikte çizip boyamıştım hep.
Türkçe defterimdeki yazılarılarımı o kontrol etmişti.
İlk uçurtmamı onunla uçurdum.
Kumsalda ayaklarım yanıyor diye beni sırtına alıp o taşıdı.
Efes harabelerine sırtımı dayayıp artistik pozlar verdiğimde o çekmişti fotoğraflarımı.
Konserlerime geldi ortaokuldayken ben, resim sergilerime, tiyatrolarıma ben lisedeyken, mezuniyetime üniversitede.
Harçlığımı verdi her bayramda, ve de arada fazladan, kimseye çaktırmadan.
Uzun yolda onun yanında hız yaptım arabada. O kullandığında hep şarkılar söyledim yanındaki koltukta.
İlk ciddi erkek arkadaşımı terk ettiğimde beni yanına çağırıp, emin misin dedi bana.
Yurtdışındaki eğitimimi yarıda bırakmayayım diye kaydımı yaptı, harçlığımı gönderdi.
3 aydır çıktığım adamla evlenicem dediğimde ters ters baktı ama nikahta yanımdaydı.
Güneş yanıklarıma krem de sürdü, sevdiğim o pahallı parfümü de aldı, yüksek lisans mezuniyetimi kutlamak için en sevdiğim safirden kolyeyi de o tasarladı benim için.

Hastalandı, ameliyat sonrası göremeyecek dedi doktorlar %90, görebilirken beni mutlu görsün diye hemen gidiverdim yanına 2 gün sonraki uçakla, %100 başarıyla geçti ameliyatı, sapasağlam geldi eve.
Araba kazasında ayağı kırıldı, sabaha kadar gözlem yapıp ilk soluğu onun yanında aldım, azcık topalladı ama iyileşti, kutlamamızı mantıcıda yaptık.
Sonra bir gün, ben dünyanın diğer ucundayken grip oldu. gittikçe kötüleşti... 'moralini düzgün tut' dedi doktorlar ona, ben de moralini düzeltmek için atlayıverdim ilk uçağa... 13 saatlik uçuş boyunca ona ne şebeklikler yapacağımı, ne planlar anlatacağımı düşündüm hep.

vardığımda yoktu

soğuk ve karanlık bir yerdeydi bedeni, sarıp sarmalanmış...
kaç kere çıkarttılar da gördüm onu, sopsoğuk...

ben şimdi eve telefon ediyorum ama telesekreterde onun sesi yok.
'bilgisayarda şu çalışmıyor gelince anlatacaksın bana' diyen yok.
telefonunu kurcalayıp sorular soran yok.
gittiğimde başımı göbeğine yaslayabileceğim kimsem yok.
milyonum diyip başımı okşayan yok. zaten ondan başka kimse okşamadı başımı hiç öyle.
yok yani

ben nasıl gidicem o eve, o şehre... bilmiyorum. evdekiler nasıl baş ediyorlar onun yokluğuyla... bilmiyorum. ben evi her düşündüğümde göz yaşlarım durdurulamazken eve nasıl gidicem, nasıl dik durucam, nasıl dayanıcam bilmiyorum. onun olmamasını ben bilmiyorum. bilmek istemiyorum.