22 Eylül 2012 Cumartesi

Barselona'da Üküncü Gün

13 Ağustos 2012

Bu sabah 9'a kurmuştum saatimi, Hop-on/Hop-off'a gideyim 10'da diye ama sonra vazgeçtim. Çünkü dün oteli ararken zaten yanlışlıkla Palau Güell'i gördüm, sonra da o heykeli... E ben kendim bitirmeyeyim şehri dedim, bi de paraya kıyamadım aslında yalan yok =) Hatta Barselona Kart'ın bile lüzümsuz olduğuna karar verdim ve iade etmeye karar verdim. Nasıl olsa kart ancak ilk defa kullandığınız zaman başlıyor kullanılmaya, büyük ihtimalle sorun çıkarmadan iade alırlar. Bir de farkettim ki ben bu sıcakta hiiiç müze falan gezemem, benim karttan asıl vazgeçme nedenim o oldu. Bi de bi de paramı başka şeylere harcayınca fazla parasız kalacağımızı anladım, bari kredi kartında biraz yer açılsın istedim. Evet biraz düşüncesiz bir hareket etmişim gibi geliyo ama müzelerin içine gireceğimizi düşünmüştüm, ne bileyim bu sıcakların beynimi eriteceğini.

Haritada yakında bir turist info buldum ve gittim ki bir levha: En yakın info 1 km ötede Catalunya durağındadır yazıyo. Ha bu arada sevdicek ile skype yaptık telefondan, anca fark etmiş o gelince kalacağımız yurtta 10 kişi ile aynı odada olacağımızı. Neyse son karar, sevdicek hosteli iptal edecek, ben de burda oda ayarlıycam. Dün zaten sormuştum resepsiyondaki çocuğa, "Bir oda var ama banyosu tamir edilecek, eğer olursa o boş olur" demişti. Gittim onunla konuştum. Yine aynı şeyi söyledi ama bu defa eğer tamir olursa odayı benim için ayırmasını söyledim. Tamir olmazsa da o haliyle de kabul ettiğimizi yönetime bildirip indirimli bir fiyat soracak bizim için. 

Çıktım, ilk iş postaneye gittim. Ankara'daki Ulus postanesi gibi kocamaaaan bir bina. Bu defa binanın büyüklüğüne aldanmadım. Ne garip yaa, büyük binayı bulmak daha zor. İlk kartları Zerrincim'e, anneanneme, teyzemlere ve bir de Yeliz'e gönderdim. Bir tane de saklamalık 0.36€'luk pul aldım kendime. Ordan çıkınca otele dönüp odayı sordum, öğleden sonra gel dedi resepsiyondaki çocuk. Barcelona kartları alıp iade etmeye gideyim diye odaya çıktım ama nassı sıcak nassı sıcak ve de nassı pis bir başağrısı... en iyisi biraz uyuyayım dedim. Sevdiceğin aramasıyla uyandım yaklaşık 1 saat kadar sonra. 

Kartları aldım, Drassanes'den bindim metroya, Catalunya'da indim. Şaşkın şaşkın etrafa bakındıktan sonra buldum info'yu. Meğer bunların merkezi ordaymış ama iade edeceksem aldığım yere gitmemi önerdiler. Ben yine de bir şansımı deneyeyim diyip merkeze gittim ki bir kuyruk bir kuyruk! Önce azimle girdim sıraya ama sonra daralıp çıktım. Nasıl olsa biletim var, büyük ihtimalle de mevcut otelde kalmaya devam edeceğimiz için yarın valizler de sorun olmaz, giderim sevdiceği karşılamaya havaalanına, orda iade ederim kartları diye düşündüm. 
Bu Catalunya durağı aslında La Rambla'nın uzun mesafede devamıymış, yürürüm ki ben burayı dedim. Ama önce "Plaça de Catalunya" meydanında oturup sandviçlerimi yedim. Orda bir de Gaudi kılıklı minareler gördüm ama sevdicek gelince birlikte gideriz diye uzak durdum, sadece fotoğrafını çekmeye çalıştım polaroid ile. Ne kadar uğraştımsa da olmadı ama. Bu sırada parkta bir adamla muhabbet ettik biraz. O ispanyolca ben ingilizce konuştuk, az biraz da anlaştık =) Zaten ilk gün akşam sahil kenarındaki standlardan birindeki teyze ile de öyle anlaşmıştık.

Parktan çıkıp cadde boyu dükkanları geze geze ilerledim. H&M'de tam istediğim model, beyaz bir bikini denedim hem de 5€ idi ama bu memesiz kızlar ülkesinde tabii ki bana uygun beden bulamadım. Hediyelik eşyacılarda çok hoş mutfak önlükleri var ama benim istediğim gibi içi naylon dışı kumaş değil hiçbiri. La Rambla'nın bu kadar yukarısında bir de bolca çiçekçi var.  Ve bir de meyve pazarı buldum "St. Josep - La Buqueria" adında. Avrupa'da benim mantığıma uygun meyve satan tek yer olduğunu düşünüyorum - sanırsın tüm Avrupa'yı gezdim! Bir güzel karpuz yedim ki 1€'ya! Süperdi! Meyve salataları 1.5€ ve hiç de uyduruk değil Almanya ve UK'daki gibi. Karpuzu kiloyla satıyorlar yahu kilosu 1€ daha noolsun! Ama kirazın kilosu 12€'yu görünce yuh dedim!


Otele döndüm, azıcık dinlendim ama oda nasıl sıcak!  Otele  dönerken de manavdan nektarin ve erik almıştım, meyveye doydum resmen =) Yazılacak yeni kartları alıp lobiye indim. Kartları yazdım ama baktım ki yeterince kart yok, çıkıp biraz daha alayım dedim. Kart aldım derken "La Rambla"ya uğramamak olmaz tabi. Yol üstünde tam da Palau Güell'in önündeki kaldırımda bir iskambil kağıdı buldum. Önce almıyodum pistir diye ama sonra dayanamadım aldım. Yolda buldukları iskambil kartlarını biriktiren insanlar olduğunu biliyorum. Bence çok nadir rastlanılan birşey bu. Bu da sanırım hayatım boyunca yolda gördüğüm 2. kart.

La Rambla'daki tezgahlar gündüz de varlardı. Ben nedense sanki sadece haftasonu akşam için var olduklarını düşünmüştüm. Bizim Kızılay'daki işportacı mantığı sandım heralde. Sadece onlar değil, dünkü futuristik sanatçılar da bugün vardı. Saksı altı, bişiy kapağı falan kullanıp sprey boya, gazete ve spatülle harika diyarlar, eşsiz gezegenler yaratan sanatçılar. Üstelik de herkes onları izlerken iş çıkartıyorlar! Yaşlıca olana maske taksana dedim. Eskiden takıyordum ama sonra vazgeçtim dedi. 


Her sayfiye yerinde olduğu gibi burda da portre çizen ressamlar, karikatürcüler... Hayatımda sadece bir kere o karikatürcülere bişiy çizdirdim, o da babamın annemi tavlamaya çalıştığı zaman üçümüzü Atakule'de çizen adama, üstelik o zaman da çok istekli değildim. Nasıl gıcık olmuştum adamın çizdiği şeye! Daha ortaokuldaydım sanırım. O zaman anladım ki benim kendimle dalga geçilmesine tahammülüm yok. Zaten sonradan aşırı gururlu olduğumu kavrayınca bu da otomatik olarak onaylanmış oldu. Hayır iyi birşey olduğunu iddia etmiyorum ama insanın kendini bilmesi de bişiydir.

Sokak sanatçılarından biri çok güzel periler resmetmiş. Keşke bunları asacak yerim olsa evimde de alabilseydim...


Çinli bir kadın da güzel ve neşeli harflerle isim falan yazıyor, üstelik 5€'ya. Baktım bütçeye uygun, hemen gidip Tuğça <3 Onur yazsın istedim. Yatak başımızdaki aile logomuzun altına asarız diye düşündüm.  O kadar çok harf olunca 7€ istedi, ben de kıramadım. Sonunda Çince "nihaa" dedim, güldü. Teşekkürler demeyi öğrenmeye çalıştım ama şimdiden unuttum. Şaişai gibi bişiydi sanırım...


Derken otele döndüm yeniden, yeni aldığım kartları yazmak üzere. Lobiye geçtim çünkü oda çok sıcak oluyor. Tüm masalar doluydu, zencinin biri ayaklarını uzatmış karşısındaki sandalyeye, yüksek sesle müzik dinliyordu masayı pek kullanmadan. İzin isteyip oturdum. Bir süre sonra saçma sapan konuşmaya çalıştı. İşin saçmalığı şu ki adam İngilizce bilmiyor! Biraz konuştuk derken bu sırada ben bunları yazıyorum defterime. Kime yazıyorsun, ailene mi sevgiline mi dedi. Kendime dedim ama bunu bile anlamadı. Bu sırada Adam bana £20 kontor kodu gönderdi çünkü burda yeni bir hat almayınca malum cıp cıp cıp gitti kontörler. Aslında günlük 25MB internete £2 çok değil gibi gelmişti başta ama o internetle skype görüşmesi yapmaya kalkışmak biraz mantıksız oldu tabii. Bu arada zenci adam yine sordu kime yazıyorsun sevgiline mi diye, neyse ki evet deyince ilgiyi kesti, bir süre sonra da gitti. 


Derken keltoş, gözlüklü bir tip geldi, elinde kareli defteri ve dolma kalemleriyle. Oturdu karşıma ve başladı çizmeye. Bu arada ben de bitirdim işte yazımı ve bu arkadaşla sohbete başladık. Adı Enzo imiş.  Bana İtalya'yı anlattı, kendisi İtalya'lıymış...


Barselona'da ilk gün

13 Ağustos 2012
22:35

Dün o kadar koşturmacalı ve yorucu geçti ki iki saattir yazmak için güç bulmam taa bu saati buldu. Aslında herşey çok güzel başladı. Uçaktan iner inmez geldi valizlerim, hem de hasarsız =)

Turist info'yu da buldum kolayca. Hem Onur'dan ayrı 3 günüm olduğu için kendime üç günlük travel card aldım (3 gün boyunca sınırsız sayıda metro ve otobüs kullanabiliyorsun) hem de Onur'a ve kendime 5 günlük Barselona kart (hem sınırsız ulaşım hem de bazı müze vb.lerde indirim - üstelik online alırsanız da %10 indirim var). 

Hem travel card'ların hem de Barselona kartların gün saysına göre fiyatı değişiyor. Eğer müzeye gitmeyiz diyorsanız Barselona Kart yerine travel kart daha mantıklı. Ama dışını görüdüğünüz müzelerin içini de merak eden tiplerseniz Barselona Kart mutlaka daha çok işinize yarayacaktır.



Şehre gideceğim otobüsü de buldum kolayca, doğru durakta da indim. Ve macera başladı. Espanyol metro durağı amma merdiven doluymuş arkadaş yaa! İne çıka canım çıktı valizle. Hiç mi kimse yardım etmez yani huh! Otele yakın iki durak vardı haritada biri Paral.lel diğeri de Drassanes. Ben Paral.lel'den daha kolay gideceğime karar verdim. Neyse ki metro çıkışındaki merdivenlerden biri yardıma geldi ama o da valizin ucundan tuttu! Çıkar çıkmaz sokaktaki ve elimdeki haritalardan baktım, kendimden gayet emin buldum yolumu. 

Gittim gitmem gereken yere ama oteli bulabilene aşkolsun. Bi marketimsi, hediyelik eşyacıya sordum, birkaç parça birşey de aldım, özellikle de kar küresi bulunca hemen atladım ya Kore'deki gibi bulamazsam bi daha diye. Adam da pek sevdi beni, hemen harita çıkardı, aradı buldu, tarif etti. Bir de uyardı üstelik çantana sahip çık diye. Tamam dedim, gittim dediği yere ama nafile. Binalarda numara yok, otelin adı yok... Geri döndüm elimdeki haritaya göre, Türk dönerci buldum, ona soracakken baktım polis amca, hemen atıldım tabii söyle bana nerden bulurum şurayı? diye. Tarif etti, tamam dedim, gittim, yok, orası o sokak değil. Geri gittim yine çünkü o dükkancının gösterdiği başka Ay kabus! 

En sonunda of dedim oooof! Parası neyse öderim, açayım şu interneti de google maps söylesin bana. Buldum maps'ten, yürüyorum, noktanın sağı solu önü ardı her yerini gezdim ama yok otel, çıldırıcam! O kırmızı noktaya en yakın olduğum yer evsizlerin kıvrılıp yattığı bir binanın kapısı! Orası olamaz ama orası değilse neresi? En sonunda polisleri gördüm yine yolda. Takıldım peşlerine, meğer orda karakolumsu bir yer varmış. Neyse gösterdim adresin yazılı olduğu çıktıyı, adam tarif etti. Dedim hoca yok, yok orda öyle bir yer! Peki telefon ettin mi dedi, yok etmedim dedim. Diyemedim tabii kontörüm yok diye. Hem arasam da telefondaki tarif etse de ben anlamam ki, sen konuşur musun dedim, OK dedi. Aradık ama açan yok. Bu arada yaşlıca başka bir polis geldi. Ona da anlattık durumu. Demesin mi "Geçenlerde gazetede okudum böyle kandırmaca ile milletin parasını alıyorlar." Ya adam polis olmasa uyduruyor diycem. Sonuçta booking.com güvenilir bir yer, millet yorum da yapmış sitede, var yani böyle bir yer ama ben bulamıyorum. Bu defa genç polis de "O zaman git bi daha ara, yine bulamazsan booking.com'a rapor et ve kendine kalacak başka bir yer bul."dedi. Halbuse alsa beni motoruna alsa da birlikte gidip baksak nolurdu sanki. Aman iyi tamam diyip bi daha telefon ettim. Bu defa açıldı! Polis aldı telefonu biraz konuşup bana verdi. Zavallı telefondaki çocuğun ilk söylediği şey "biz varız, biz gerçeğiz ama bulması biraz zor" =) Neyse tarif etti ve buldum ki ha bire etrafında döndüğüm KOOOSKOCA binaymış! 
Hemen odama çıktım, ayakkabıları bir çıkardım ki kocaman su toplamış zavallı sol ayağım üstelik bir de patlamış =( Nasıl acıyor! Zaten yorgunluktan da canım çıkmış, hemen attım kendimi yatağa, uyumuşum 1,5 saat! Uyandım, duş aldım, giyindim çıktım dışarı. 

Yol boyu yürüdüm ki hem Zerrincim'in hem de Ozi'nin bahsettiği heykele vardım.

Hemen dibi de deniz, sahil boyu da birkaç pul ve sevdiceğe mini bir hediye aldım. Sahil boyu yürüdüm, canlı müzik yapan iki adamı dinledim azıcık, sonra da onların az ötesinde oturup ayaklarımı denize sarkıttım. Bir yandan müzik, bir yandan deniz havası, ılık bir esinti... e acıktım tabii. Çantamdan popkek ve kraker çıkardım, güzel müzikle salınacak karnımı doyurdum, biraz da balıkları besledim tabii tek başına yemek olmaz.


Sıkılınca kalkıp meşhur "La Rambla" boyunca yürümeye koyuldum. Yine yol boyu minik dükkanlar, yanlarda bolca hediyelik eşyacılar... Adamlar çözmüş pazarlık meselesini, Avrupalılar pazarlık yapmıyor ama bu İspanyollar onlara öğretmeye çalışıyor bence. Kupaların üstünde 7.95€ yazıyor, bakıp geri koyarsan "senin için" 6€ oluyor bir anda! Hatta kimisi "güzel Türk kızına güzel fiyat" diyor, hem de Türkçe! 

Hemen hemen heryer kartpostal satıyor ama pul sadece postane ve "tobacco shop"larda oluyormuş. Bir dükkanda pul buldum ki o da 0.70€'luk pulu 0.85€'ya satıyor. Kalsın o zaman deyince satıcı hemen "Türk müsün?" dedi. Meğer sadece Türkler almıyormuş =) 

Hiii bi de o minik dükkanlardan birinde çoooooooook güzel bir satürn kolyesi gördüm ki... 

Bir de otele dönerken sexshop bar gördüm. Onur geldiğinde en azından kapısından kafamı sokmazsam çatlarım valla! Gerçi bunu söyleyince Onur'dan sağlam bir dayak yeme ihtimalim de var ama araya çok zaman girdi ya, özlemiştir beni kıyamaz bence kafa göz dalmaya =D

Dönüşte markete uğradım su ve yiyecek almaya, ne görsem?! Berry cider! Aldım tabii ki! Bir de salam, kaşar ve ekmek aldım. Gerisi otele gidiş ve horr...

Barselona'ya gidiş

İşte beklenen yazı! Güney Kore'de başlattığım gezi güncesinin ikincisi olan Barselona günlüğünü olabildiğince kısa ve öz haliyle buraya yazmaya çalışıcam. 



11 Ağustos 2012 

Selamın hello! 
Bir beleş yolculuk daha! 
Bu defa twitter + facebook üzerinden Barselona'ya kazanılmış bir THY bileti. 
İki kere üstüste olunca insanın pek inanası gelmiyor ama gerçekleşiyor işte. Gerçi pek de kolay gerçekleştiğini söyleyemem. Öncelikle Dublin-Barselona seferi olmayan THY'i İstanbul aktarmasına ikna etmem gerekti, ardından da yedek listesindeki onaysız bilete vize vermesi için İspanya konsolosluğunu ve son olarak da yedek biletin onayı… Son dakikaya kadar gideceğimin garantisi yoktu yani. 



Şimdi uçaktayım. İlk durak İstanbul, hem de Zerrincim'le birlikte geçireceğim güzel bir gece! Yarın sabah da istikamet Barselona. Son bir saattir gidilecek yerleri listeledim. Başta pek hevesli ve umutlu ve enerjik olmadığım için bu plan işini sevdiceğe bıraktım ama eh artık şu anda da heycansız kalamam ki!

Barselona'da ilk üç günüm yalnız geçecek. İlk gün zaten biraz sersem olurum muhtemelen. İkinci gün Hop-on/hop-off turlardan birine katılmayı düşünüyorum. Hem FFÖ de bunu tavsiye etti. Üçüncü gün biraz sıkıntılı olabilir elimde valizle, çünkü sevdicek gelince başka otele geçicez . Bu otel/hostel aslında biraz uzakta olduğu için ben biraz tedirginim ama yarı fiyat olunca hallederiz elbet bir şekilde dedik. Keşke Couchsurfer bulabilseydik, ama ya herkes dolu ya da tatilde. 

Şimdi hazırladığım mini listeyi yazayım size. Birçok yer var tabii gidilebilecek ama bunlar benim mutlaka gitmek istediğim yerler. Karşılarında da nasıl gidileceği, giriş fiyatı, ve neden gitmedik istediğimi hatırlatacak mini açıklamalar. Ne kadar işinize yarar bilmiyorum doğrusu ama zaten gidildikçe mekanlar hakkında daha detaylı bilgi gelecek. Yine de sorunuz varsa sorunuz. 



Museu Picasso - Barselona karta %20 indirimli giriş - Gitmek için Metro Line 4 (Jaume I durağı) 1963'te açılmış, PRP'nin bazı çalışmalarını kendisi bağışlamış. Bileti online da alabilirsiniz. Öğrenci değil ama 25 yaş aldı indirim var, ses etmeyip öğrenci kimliğinizi gösterirseniz 29 yaşında da olsanız indirimden faydalanabiliyorsunuz =D 

Sagrada Familia - Barselona karta 2€ indirim - Gaudi'nin en baş eseri diye adlandırılıyor. Bir yanı The Passion Façade diğer yanı The Nativity Façade 

Fundacio Joan Miro - Barselona karta %20 indirimli - Biraz uzak gibi görünüyor haritada, gidişi sıkıntılı olabilir ama güzel ve neşeli heykeller varmış. 

Park Güell - Giriş ücretsiz - Gaudi'nin eserlerinden oluşan bir park

Palau Güell - Gaudi'nin Güell ailesi için başka mimarlarla birlikte tasarladığı bir saray yavrusu. 

Museu dela Xocolata - Baserlona karta giriş ücretsiz - Jaume I, Metro Line 4 ile gidiliyor. Ama biz daha önce Köln'de über bir çikolata müzesi gezmiş olduğumuz için muhtemelen buna gitmeyiz. 

Casa Battlo - Barselona karta %20 indirimli - Metro Line 4 - Passaig de Gracia'da inilecek. - Bina, St Geroge'un erjderhayı öldürüşünü sembolize ediyormuş. 

Casa Mila - Barselona karta %20 indirimli - Metro line 3 veya 5 ile Diagonal'de inilecek - Özellikle üst katına mutlaka çıkmak gerek diyorlar. 

Tibidabo - Barselona karta %20 indirimli, normal fiyatı kişi başı 25.5€ - Eğlence parklarını seviyorsanız, bütçeniz ve vaktiniz uygunsa mutlaka gidilmeli. 

La Rambla - Bizim İstiklal misali bir cadde. Yol boyu sağlı sollu hediyelikçi dükkanlar var. 

Cosmo Caixa - Barselona karta bedava giriş - Sanırım şehirden biraz uzakta, gitmek sıkıntılı olabileceği için kısıtlı gününüz varsa ikinci plana atılabilecek bir interaktif bilim müzesi. Büyük Patlamayı tasvir eden bir odası falan da varmış. 

Park del Labirent d'Horta - Yine şehirden uzak ve kuzeyde biryerlerde. Aristokratik Barok hayallere dalacağınızın garantisi diyorlar burası için. 

Poble Espanyol - Metro Line 1 veya 3 ile Espanya durağına gidilecek. - İspanya'daki birçok bölgedeki binaların taklitlerinin olduğu bir yer.

20 Eylül 2012 Perşembe

Bugün

Asıl yazmak istediğim şey dışında hemen hemen şeyi yazıyorum buraya yine.

Bu hafta başından beri bir lüzümsuz yazokulu düzenleniyor burda ve biz de öğle ve akşam yemeklerimizi o ekiple birlikte yiyoruz. İyi oluyor tabii, güzel arkadaşlar edindik falan ama hem akşam eve yorgun ve çakırkeyif dönüyoruz hem de vakit geç oluyor bilgisayar karşısına geçip de birşeyler yazmak için. Bir de son zamanlarda bende "evde bilgisayar kullanma" fobisi başgösterdi. Maillere bakmak için bile açmak istemiyorum aleti, değil ki facebook bakmak, blog yazmak. Hal böyle olunca, Barselona defterimi de yanımda ofise getirmeyince, sakin bir dönemi bekliyor yazılar. Neyse. 


Bugün sabahtan beri çok bulanık hissediyorum kendimi. Son 1 haftadır sağlıklı besleniyorum üstelik ama yine de yediklerimden tiksinir durumdayım. Ofiste içtiğim kahvenin tadı kahve gibi gelmiyor artık. Çok mu süt koyuyorum acaba diye deneme yaptım bugün ama az süt koyunca da sevmedim. Sanırım bir süre sütsüz kahve istiyor canım. Ama tembellik öyle had safhadaki, ofise gelip de sandalyeme oturunca bir daha akşam eve gitme vaktine kadar kılımı kıpırdatmak istemiyorum. Tabii mecburen kalkıyorum yerimden ama isteyerek olmuyor. Halbuse her saat başı bi dolansam etrafta, iki eğilip kalksam, hiç değilse bahçeye çıkıp tavşanlara sincaplara bir selam versem benim için nekka iyi olacak, biliyorum. Aslında bazen yapıyorum ama yok bugün içim daralıyor çok. Mesela şimdi istiyorum ki eve gidip güzel bir sıcak içecek eşliğinde kitap okuyayım saatlerce, Sütlaç da gelsin kıvrılsın yamacıma. Ama eve gidince iş böyle olmuyor işte. Atıyorum kendimi yatağa, elimde telefon, bi twitter bi instagram bi twitter bi instagram, arada Güllaç'a sarılıp 1 saat kestirmece, sonra yine twitter azcık facebook diye diye bitiyor gün. Evin doğru düzgün bir penceresi olmadığı için gündüz gece hep karanlık. Minnacık pencereler eve  ancak kışın deli gibi soğuk girmesine yarıyor o kadar. 


Hayatımın aslında güzel olduğunu bilmek ama buna rağmen huzursuz, mutsuz ve şikayetçi olmak. Bu çok arsız ve kıymet bilmez bir davranış, farkındayım. Ama aklımın bildiğini kalbime oturan fil anlamayınca için sıkışıyor işte, naapabilirim? Bulutlara odaklanıp düşüncemi manipüle etmeyi öğrendim kısmen ama böyle zamanlarda insan onu da yapmak istemiyor. Karanlığın beni ele geçirmesine izin vermek en kolayı ama hayatta kolay olan şeyler çok nadiren doğru şeyler oluyor. Asıl mesele de bu "hayat sınavı"nda zorluğuna rağmen doğruyu seçmek değil mi zaten... 

Bu akşam fotoğraf kulübünün toplantısı var. Bu haftaki konu makro ve yakın çekimler. Benim fotoğraflarıma bakmak isterseniz burdan buyrun.