17 Ekim 2009 Cumartesi

Antalya Vol-0,75

Knocked up izledik; sevdim. Doğum meselesini ciddi düşünmeye başlayınca tekrar izlenmeli kesinlikle.

Güneş'in Oğlu'nu izledik. Türk yapımı komedileri kolay kolay sevmediğimi, aslında onların da "bak osurdum, ha ha, ne komik"ten öteye gitmedikleri düşünülürse bu filim oldukça güzel ve keyifliydi. Filmde söylenen herşeyi değil ama ÖLDÜR FİKRİ'Yİ kısmını gerçekleştirmeyi düşünmekteyim, gelecek günler gösterecek...

Ciy ciy ciy öten bir sesim olmadığı için mutlu oldum. Kimi zaman yabacılık çeksem de seviyorum sesimi.

Dağ evi keyfi yerini kozmoloji kabusuna bıraktı. Amerikalılarla muhabbetteyim bu sıralar, ABD'deki üniversiteler hakkında da bişiyler biliyorum artık. Başvurmayı düşünüp düşünmeyeceğimi düşünüyorum henüz. Ama Avrupa'ya yapacağım başvurularda kullanabileceğim bi dolu güzel cümle arakladım :)

Trcell'den nefret ediyorum! İlk fırsatta adıma kayıtlı tüm hatları Turkcell'den çekeceğim! Nasıl olsa artık numaramız değişmiyor, istediğimiz operatörü deneriz sırayla. Pis kazıkçı Turkcell'in attığı kazığı bilahare anlatırım, belli olmaz belki de sevdicek anlatır.

Bir hafta daha buralarda kalacağız sanırım bu toplantı bittikten sonra da. Her gün bir saat kozmoloji, matematik, ingilizce ve almanca çalışmaya karar verdim. Zaten aklıma geldikçe yeni yeni grafikler de çiziyorum tez için, danışmanım da vakit ayırıp yorumlamaya yardım edince geriye yazmak kalıyor ki onu da hızlıca halledicem umarım. Ama PhD başvurularının süreleri doluyor yavaş yavaş, bir an önce internet meselemi halledip başvurulara da teker teker başlamam lazım.

Zerrin'cimi özledim...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Antalya Vol-0,5

Ben bugün kaplumbağa gördüm! Evet evet bildiğin kaplumbağa. Hem de yolun ortasında. Aslında sadece görmekle kalmadım, bir de elime aldım. Yolda ezilmesin zavallıcık diye alıp onu kenara koydum. O kalın kabuğu ve minicik haline rağmenki ağırlığıyla onu ele almak çok garip bir duygu. Üstelik nefes alıp verişinin sesini bile duydum. Biraz daha yakından da bakacaktım ama ısırır dedi sevdicek, pek inanmasam da tırstım biraz. Tamam kaplumbağa ısırabilir ama beni neden ısırsın ki?
Doğaya dair yeni öğrendiğim herşeyde bir kez daha küçük hissediyorum kendimi. Sanki altı yaşında, gözlerini kocaman kocaman açarak etrafı keşfetmeye çalışan bir minik gibi. Öyle görünmediğimi biliyorum ama öyle hissetmek çok güzel, hem kime ne zararı olabilir ki?


Yine böyle hissetmeme neden olan bir şey de geçen gün şömineyi yakarken oldu. Hehe, evet, kaldığımız evde bir şömine var! Ama evin garip kedisi şömine dibine kıvrılmak yerine sürekli pencerenin dibinde oturuyor soğuk soğuk. Tamam yani odunları tutuşturmaya çalışırken başlarda biraz duman oluyor ama o kadar da değil yahu. Neyse ben asıl şey diycektim; yeşil alev! Evet ben yeşil alev gördüm! Çok heycanlandım, tıpkı kar yağıyormuş gibi, çünkü çok güzel! Tabii ki farklı kimyasalların farklı renkler çıkararak yandıklarını biliyorum ama bilmek başka, bunu gözünle görmek çok daha başka. Ha bu arada çam ile meşe odununu da ayırabiliyorum artık. Çam odunları hızla tutuşup yine hızla sönerken, meşeler daha yavaş tutuşup daha uzun yanıyor. O yüzden önce çam, üstüne de meşe odunu atıyoruz. Bi de eskilerin seni yaş meşe ile dövmeli sözünü daha iyi anladım; meşe cidden ağırmış!

Antalya Vol-0,25

ÜDS'den bu yana yazamadığım tonlarca şey birikti. Bi dolu güzel şey... Sevdicekle birlikte baskın yaptık danışmanımızın Antalya'daki evine. Antalya ama deniz falan değil, bir dağ evi kiralamış, kedisiyle birlikte..Cebren ve hile ile gelip yerleştik, kendimize yer açtık burda. Gündüzleri ya şehre iniyoruz 1,5 saatlik virajlı yolları kat ederek ya da evde kalıyoruz. Tezimle ilgili epeyi iş bitirdim bu sırada. En azından grafiklerim neredeyse bitti, yorumlanması ve tez metninin yazılması kadı diyebilirim. Ha işin aslı zaten grafiklerin yorumlanmasında ama bu da büyük bi gelişme bizim için. U-uuuh!15 dk sonra çıkacakmışız evden, hazırlanmam gerek yani. Neyse şimdilik bu kadarcık update de yeter sanırım.