Birbirinden aksi iki bakışın da ne olduğunu anlamayana sağlam bir azar haktır bence.
Adam buraya geldiğinden beri ha bire ne kadar tembel olduğunu, nasıl hiç çalışmadını, danışmanının kendisinden ne kadar şikayetçi olduğunu anlatıp duruyor. E iyi tamam, hepimiz şikayetçiyiz danışmanlarımızdan, hepimiz tembellik yapıyoruz, hepimizin birbirimizin ofisine gidip muzurluk yaptığı zamanlar oluyor. Ama bu asla günün dörtte üçünü kaplamıyor. El insaf! Bıraksak anca çocuğun izin verdiği zamanlarda iş yapabilir hale gelicez. Bu ne be!
Bu akşam zaten son noktayı koydu. Zaten binadaki yazıcının bizim odada olması buna en büyük bahane. Önce elinde tenis topuyla geldi odaya, ha yok yooook öncesinde dışarkan top sektirdi odanın kapısında, sonra geldi. Zaten çalışma sırasında kapıda seken top insanı yerinden zıplatmaya yetiyor. Sonra odadaki diğerleriyle avaz avaz bir sohbet, ki sohbet ettiği adam da cevap bile vermiyor buna başından gitsin diye. Baktım aklımı veremiyorum işe, taktım kulaklıkları sesi açtım sonuna kadar. Bu sefer de arkamdan müziği soruyormuş meğer, ben anca parça değişirkenki sessizlikte farkettim bunun bana konuştuğunu. Baktım ters ters, defoldu gitti. Gitti ama çok sürmedi ki 5 dakika sonra, valla abartmıyorum ya, 5 dakika sonra yine geldi. Tamam çıktı almaya geliyor adam eyvallah, ama bu defa da "zooooort" diye bi ses! Raftaki parti malzemeleri arasında düdük bulmuş! E benim tepemin tası atıı artık tabii ki! Dingo'nun ahırı mı ulan burası diye bağırmadan önce bir derin nefes aldım... Gerisi malum: sinirli hareketlerle yazıcıdan çıktısını aldı ve yok oldu!