Taa ne zamandır evimizde ha bire fare çıkıyor ve biz habire kapanlar kuruyoruz. Canavarım kapanları ve cesetlerı topluyor temizliyor ama yine fareler çıkıyor. Sonunda evdeki en büyük ihtimalli fare kapısının üzerine tahta çakıyoruz ve rahata ereceğimizi zannediyoruz ama öyle olmuyor ne yazık ki.
Hikayeyi baştan anlatmak gerekirse, herşey kenarı yenmiş bir kivi ile başladı diyebiliriz. Ben genellikle meyveleri yıkayıp ortalık bir yere koyuyorum ki, canımız bişiy atıştırmak istediğinde en kolayda meyve olsun, gereksiz abur cuburlar yerine meyve yiyelim. Bi gün bi baktım ki meyve sepetindeki kivilerden birinin kenarında minik bir ısırık var. Sevdicek hayatta böyle bişiy yapmaz. Bu tür muzurluklar olsa olsa benim başımın altından çıkar ama ben de bir meyveyi yemeye başladım mı zaten dururabilene aşk olsun. Sevmemişsem de o meyve bozuktur, zaten doğrudan çöpe. E o zaman kim bu diye düşünürken masada minik kivi kabukçukları görünce aydınlandım bir anda. Evde bir misafir vardı ve kiviyi kabuğuyla yiyemiyordu!
O zamana kadar evde fare olabilir düşüncesi bana sadece sevimli geliyordu. Ne var yani bizi rahatsız etmediği sürece o da bu evin sıcaklığından faydalanabilirdi. Ama meyvelerimizin tadına bakması işin rengini değiştirdi. Aslında meyveleri araklasa yine sorun değil benim için. Ama kivi yerine elmayı tırtıklasa ve ben bunu farketmeden yesem? Ne gerek var şimdi bi de fare hastalıklarıyla uğraşmaya? Hayvanseverliğin, doğa dostu olmanın da bir sınırı var!
Hal böyle olunce bir test yapmak istedim. Evden çıkarken yere bir tane erik bıraktık o gün. Ve eve döndüğümüzde gördüğümüz sahne:
Bunun üzerine kapan kuruldu, fare yakalandı, ceset ortadan kaldırıldı.
Üstünden fazla vakit geçmemişti ki yoğun çalışmalarımızı eve taşımak zorunda kaldığımız bir gece, ben kırmızı koltuğumda sevdicek de mavi kanepesinde oturmuş çalışırken, yeni bir fare ile gözgöze geldim! Yine kapanlar yine cesetler... Bunun üzerine malikanenin mazangozuna akıl danıştık, geldi baktı eve. Evin genelinde zaten duvar ile yerin birleştiği yerlerde boşluklar olduğu için pek güvenilir değil ama yine de o kadar minik boşluktan bişiy olmaz diyorduk. Şöyle ki:
Ama biz yine de ne olur ne olmaz diye çok büyük boşluk olan ve farenin yanı sıra kışın çok soğuk rüzgarların da geldiği en büyük aralığın üzerine tahta çaktık.
E ama bir süre sonra yine evde fare krizi baş gösterdi! Üstelik bu defa kapana gelmedi de. Kapan sayısını artırdık, kapanın yerini değiştirmedik bir kaç gün, sonra değiştirdik falan derken... Sonunda vaz geçip gittiğine karar verdik.
Üstünden yaklaşık iki ay geçti son fare olayımızın. Türkiye tatili, Britanya turu ve bir Türkiye seyahati daha. Ve en son dün akşam yine!!! Sahura kalmak yerine geç vakte kadar oturalım da yiyip yatarız demiştik. Bizim beyfendi bekleyememiş olsa gerek yatmamızı ki, çıkı verdi ortaya; bizi görünce de hooop fırının yanına sokulup kayboldu. Fırınla duvar arasındaki boşuk ise en fazla 1,5 cm!
Bu defa iyice huzursuz olduk ve bugün seferberlik ilan ettik sevdicekle birlikte. Belki de çaktığımız tahtların üzerindeki o minik boşluktan geçip geliyordur diye düşündük başta ama sonra içimiz el vermedi.
Duvara yakın eşyaları çekip duvarda bir delik aramaya başladım ben. Kırmızı koltuk çekildi, arkası temiz, yanındaki gazetelik çekildi, arkası temiz, derken... üstüne sevdiceğin vişneli kolaları ve fazla konserveleri koyduğumuz minik plastik raflı sehpaya geldi sıra: Tam da bu sabah okuduğum üzere bizim fındık faresi de un severmiş, kanıtlanmış oldu:
Tırtıklanarak yırtılmış kağıt un paketi, ve dipten dipten yenmiş un... Ve bir de ben söylene söylene etrafı toplarken elime geçen pasta süsü çikolatalarımın hali!!!
Soldaki, kutunun olması gereken hali, sağdaki de bizim misafirin baş yapıtı! Ha bi de sadece çikolatalıya gitmiş. Nasıl inat ettiyse iki kat sert plastiği de kemirmiş! Tabii o çikolatalar dooru çöpe!
Bunun üzerine, artık evin heryanındaki minik girinti ve oyulardan şüphelenmeyi bir yana bıraktık; seferberlik boyut değiştirdi. Fırını yerinden oynatmaya karar verdik. Bizim ev için bu çok olağanüstü bir durum çünkü fırını yerleştirdikten sonra onun ordan çıkmasını engelleyecek şekilde tasarımlar yapmış evsahiplerimiz. Bi dolu eziyete girmek gerekti ama azimli sevdicek hiçbir engel tanımadan görevi başarıyla tamamladı! Fırın çekilince aralıklı aralıklı tahtalar çıkmasın mı alttan? E 150 yıllık evden ne beklersin?
Önce tahtalardan şüphelendik ama aramaya devam ettik. Ve delik bulundu!
Fırının sol duvarındaki süpürgeliğin arkasını delmiş de gelmiş dangalak!
E madem başladık, adam gibi temizlik yapalım dedik ya, o sırada bi de bunu bulduk:
İnternetteki bilgilere bakılırsa fareler çok mükemmel delikler açabilirlermiş. Ama bu deliğin üstündeki plastikte hiçbir tahribat olmayınca pek de emin olamadık.
Şimdi mi? Sevdicek alçı almaya gitti. Umarım bulur da delikleri bi güzel sıvarız alçıyla. Gece de kapana un koyar yatarız artık, nasıl olacaksa...