9 Haziran 2012 Cumartesi

Kore'de ilk gun

02.04.2012

Seoul'dayız!


Dün gece metro ile yolumuzu kaybetmeden Kevin'in evini bulduk ama saat 23'ü geçmişti. Kevin'i uyandırmasak mı yoksa inatla kapıyı çalsak mı diye epeyce düşündükten sonra zile bir kere bastık, bekledik, sonra da içeri girdik. Bir girdik ki ev boş! Meğer Kevin evi bize bırakıp kız arkadaşına gitmiş!
Resmen "trust to humanity reloaded!" şoku yaşadık! CouchSurfıng süper bişiy ya!



Ev demeye de bin şahit gerek, tek bir oda! Benim yurt odam bile bundan büyüktü (tabii bunu sevdiceğe sorarsanız benim yurtodan kibritkutusundan hallice ama neyyyse). Güzel bir duş aldım ki en son Armagh'ta alabilmiştim, çok mutlu oldum. Gidilecek yer planı falan derken yatmaya karar verdiğimizde saat 3'ü geçiyordu, uyuduğumuzda 4'e geliyordu. Sabah alarmı 8:30'a kurduk, sonra ben 9:30'da uyandım ama vakit ne zaman 13 oldu bilmiyorum, uyuya kalmışız! Gitti günün yarısı! 


Apar topar hazırlandık ve Namdaemun Market'e gittik. Youtube'da videosunu gördüğümüz honeystring'ci çocuk yoktu ama taklidi vardı =)

Videonun orjinali:




Yol boyu sokak yemeklerini de denedik tabii. 




rice cake: pirinç kekiiçi fasülyeli tatlıiçi fasülyeli tatlı


Şimdi saat 16:40, Shinsegae alışveriş merkezinde kahve molası verdik çünkü benim başım ağrıyor hafiften. Kahvecimiz de Starbucks =) Sırada Myeongdong China Town ve pulcular var. Bakalım bulabilecek miyiz?
Kore notları yazarken...

...

Myeongdong'un dışından ziyade içinde, alt geçitteki kapalı çarşıda vakit geçirdik. Bilyon tane pul, pul defteri ve cımbızı aldık. Pulcu amcalardan biri Türkiye'den olduğumuzu öğrenince bizi o kadar sevdi ki birkaç pul hediye etti, hatta biz dükkanından çıktıktan sonra da peşimizden koşup "Mister Turkey, mister Turkey" diye çağırıp biraz daha pul verdi. Hepsi de Türkiye'den olduğumuz için! İlk defa Türklerin sevildiği bir ülkedeyiz! 

pulculardan birinde

Şimdi Dongdaemun civarında bir lokantadayız. Yemekler masamızda pişiyor. Garson çok sevimli.  
20:30

masada pişen yemeklersevimli garson

Kore'e ye gidiyoruz!

Her ne kadar benim Kore biletim bedavaya gelmiş olsa da tabii ki sevdiceksiz gidecek değildim. Ama onunla aynı uçakta uçmayı ummak da biraz gerçek dışı bir hayal olacaktı tahmin edebileceğiniz gibi. Sonunda onun biletini de hallettik bir şekilde, Kore'de ve Japonya'da (bir geceliğine de feribotla Japonya'ya geçmeyi planladık) kalacak yerleri CouchSurfing'den (kısaca anlatmak gerekirse tanımadığın insanların kanepelerinde kalıyorsun, sadece insanlık namına) ayarladık, gezeceğimiz yerlerin planını yaptık ve baş başa bu ilk keyif amaçlı gezimizin adını "gecikmiş balayı" koyduk. Hem sevdicekle başbaşa ol, hem işle ilgili hiçbir zorunluluk olmasın, hem de kredi kartları olabildiğince temiz bir şekilde kırtasiye cennetine git. E ben buna balayı demiyim de ne diyim?


Kore yolculuğum boyunca gün be gün blog yazmayı ne kadar istesem de bunu gerçekleştiremeyeceğimi, oradaki kısıtlı vaktimi bilgisayar başında geçirmekten hoşlanmayacağımı biliyordum. O nedenle bu defa kendime bir gezi defteri yaptım. Sonradan anladım ki çok yerinde bir karar olmuş. Defteri yazacak hiç vaktim olmadıysa iki arada bir derede alışveriş merkezinde tuvalete girdiğimde yazdım. Evet sevgilim yaptım bunu =) 
Yolculuk öncesinde görmek istediğim yerleri, nasıl gidileceğini, kalacağımız evlerin adreslerini ve iki haftalık planımızı basitçe görebileceğim bir takvimi de bu deftere not etmiştim zaten. Şimdi okuyacaklarınız da işte bu defterde yazanlar. Tabii ki arada eksikler olduğunu fark edersem, işinize yarayacağını düşündüğüm bilgileri de eklemeye çalışacağım. Ama metinlerin akışını bozmamak adına bunu sona da bırakabilirim, henüz emin değilim.  Defterin bir güzel yanı da her gittiğim yerde toparladığım hatıra niteliğindeki şeyleri derli toplu tutması oldu. Mesela Korece yazılmış bir lokanta menüsünü bu deftere iliştirmesem yıllar sonra kim bilir nerden çıkacak ve belki de atılacaktı. Örneğin fotoğrafta gördüğünüz biletler ve kağıt kahve bardağı =)


İşte defterin ilk günü... Araya Twitter notlarımı da sıkıştırdım. Bence fena olmadı. Siz ne dersiniz?


01.04.2012
1 haftalık Manchester-NAM2012 koşturmacasının ardından Birmingham'a geçtik 1 geceliğine. Valizleri yeniden düzenledik, azıcık dinlendik. Sevdiceğin Seoul uçağı Amsterdam aktarmalı, neyse ki transit vize gerektirmiyor. Uçağı tam vaktinde kalktı, GMT 01:40. Benim 16:05 uçağım ise 2 saat rötarlı, İstanbul'a geldi. Rötar sıkıntı olmadı, bu arada Dicıl ile gezindik, birer kadeh bişiyler içtik. Ben winter berries cider, Dicıl da Smirnoff ice fanatiği =) 

Duty free'de parfümlere bakınırken ben bir kez daha aşık oldum Miracle'a. Bu kadar pahallı (£42) olmasaydı keşke.
Birmingham-İstanbul uçuşu sırasında önceden telefonuma indirmiş olduğum Seoul uygulamalarına baktım. Seoul'da yapacak zilyon tane şey var. Umarım vakit yeter.

16:05 uçağı 2 saat rötar yapınca İstanbul-Seoul uçağı öncesi lounge'da geçirecek vaktimin kalmadığına üzülmüştüm. Derken TSİ 00:45 uçağı da 1,5 saat rötar yapınca koşa koşa lounge'a gittim tabii ki. Ama öncesinde evinde kalacağımız CouchSurferlara lokum ve nazar boncuğu magneti aldım. Onur ve kendime de Türkiye t-shitleri. Hem Korelilerin hem de Japonların Türk dostlukları düşünülürse o t-shirtleri giymek işimize yarayabilir bence =)

Loungeda önce buzlu bir Bailey's içtim.
Niyetim sadece orda oturup dinlenmekti ama zaten Manchester'da yalan olmuş olan diyeti daha fazla sürdüremedim o güzelim kurabiyeleri ve çayı görünce.

Yine de çok yemedim. Biraz peynir, bir tuzlu iki tatlı kurabiye ve iki bardak çay. Sonra zaten uçuş kapısına gitme vakti gelmişti. Ne var ki kapıda da 1 saate yakın bekledik öyle boş boş.



Şimdi uçaktayım. İnişe 1 saatten az kalmış olsa gerek. Uçaktakilerin %90'ı Koreli ve çoğu da İngilizce anlamıyor. Bakalım Kore'de nasıl olacak.

...

Sevdicekle buluştuk! Bana Hollanda'dan lale kalem almış! Turkcell burda çalışıyor! Numaranın başına *110* sonuna da # koymak gerek. Havaalanında wireless ücretsiz!

Güney Kore'ye Nasıl Gittik?


Aslında herşey benim dangalak danışmanımın canımı sıkmasıyla başlamıştı. Aylardan ya Haziran ya da Temmuz ve ben zavallısı Murtaza'nın aklı sıra motive etmek amaçlı yaptığı mallıklardan bunalmış durumdayım. Her zamanki gibi ekranda onbeş saniye analizler onbeş saniye twitter onbeş saniye de facebook döngüsü. Derken TürkHavaYolları'nın bir oyununu gördüm. Koca bir resimde belirli birkaç ŞANSLI PİKSELe tıklarsan ödül kazanıyormuşssun. Amaaan dedim manyak mısınız ya, kim o birkaç pikseli bulmaya uğraşır bir plaj topu veya model uçak için? Derken günler günleri kovaladı ben hala Murtaza'nın istediği işi bitirebilmiş değilim. İş bitmedikçe bendeki gerginlik de artıyor tabii, ve haliyle ekran döngüsünün dönemi kısalıyor 15 saniyeden 5 saniyeye. Biraz analiz, biraz twitter, biraz facebook derken karşımda yine aynı oyunun reklamı. "Şanslı pikseli bulan kişiye bu defa uçak bileti veriyoruz." Hee dedim içimden, oldu canım, herşey bitti uçak biletini alacak şanslı ben olurmuşum. Neyse taş attık da kolumuz mu yoruldu, zaten sıkıntıdan çatlıyorum bari piksel piksel tıklayayım şu resme. Hmm bak ipucu da vermişler; bugünki resim THY uçaklarından biri ve şanslı piksel de kanatlardaymış. Hadi bakalım. tık, tık, tık, tık, derken erkanda bir anlık da olsa adımın yazdığını gördüm. Şanslı piksele senden önce tıklayan olmamışsa senin adın o piksele etiketleniyormuş. Derken birkaç tık tık tık tık tık tık daha, birinin adı daha çıktı yine çok kısa bir süreliğine ve yine tık tık tık… Uf aman sıkıldım, işe döneyim biraz. 


Aylardan Ekim, haftasonunda bir gün, bu defa evdeyiz. Evde film izlenilmiş, kedilerle oynanılmış, biraz kitap okunmuş, tembellik edilmiş ve sıra facebook kurcalamaya gelmiş. Ama her zamanki gibi çabucak sıkılıyorum. Derken mesajlar kısmında birşey ilişti gözüme, "diğer mesajlar" ve karşısında da okunmamış bilmemkaç mesaj sayısı.  Nasıl yani? Bi normal mesaj var bi de diğer mesaj mı var? O ne ola ki dedim ve tıkladım. Meğer çeşitli uygulamalardan ve arkadaş listemizde olmayanlardan gelen mesajlar oraya geliyormuş. Uhuuuu bi dolu mesaj. En sonuncusu THY'den gelmiş. Hatta sondan bir önceki de yine THY'den. 


Yarışma sonuçları açıklanmıştır, gidin de bakın hele kimler kazanmış diyorlar. Amaan dedim büyük bir uyuşuklukla, bi bakalım hele belki tanıdık birinin adını görürüz. Kazananlar da zaten model uçak, plaj topu falan fıstık. Derken ne görsem beğenirsiniz? Sizin adınızı görsem eminim beğenirsiniz ama ben kendi adımı gördüm tabii ki! Ne kazanmışım? Uçak bileti! Toplam kazanan sayısı 45, uçak bileti kazanan sayısı ise 12. Ve ben de o 12 kişiden biriyim! Tabii ki bir şey kazanmış olmak güzel ama ben yine de fazla sevinmedim. Kesin sekizyüz tane kuralı vardır o biletin. E bir de adamlar tee Ağustos'ta açıklamışlar, kazanan listesinde adınız varsa bizimle iletşime geçin demişler ve ben bunu Ekim'de farkediyorum, kesin geç kaldınız diyecekler diye düşünerek mail attım. Dedim ki "ben kazanmışım ama nasıl oluyor şimdi bu bi diyin hele bana", onlar da "siz rezervasyonunuzu yaptırıp bize rezervasyon kodunuzu verin, gerisini biz hallederiz." dedi. Nassı yani? dedim tabii içimden. "Teşekkür ederim de, kısıtlamaları nedir bu biletin? Ne zamana kadar kullanmam gerek? Sadece yurtiçi uçuş mu yoksa yurtdışı da olabilir mi? İlla Türkiye çıkışlı olması gerekiyor mu? Tek yön mü yoksa gidiş dönüş olabilir mi?" gibi zilyon tane soru sordum adamlara. Ve aldığım cevap "Biletinizin hiçbir kısıtlaması yoktur, istediğiniz yerden istediğiniz yere gidiş dönüş biletinizi ayırtıp bilgilerinizi bize iletmeniz yeterlidir." !!!! İşte şimdi heycanlandım! Ve hoooop dünya haritasını açtım karşıma. 

Gidebileceğim ennn uzak ve vize işlemleriyle uğraşmam gerekemeyecek yer neresi? Sevdiceğin de mutlu olacaği bir yer olması açısından ilk akla gelen tabii ki Japonya oldu! Ama azcık araştırmayla öğrendim ki orda hayat fazla pahallıymış ve bizim zaten olmayan bütçemizle pek de birşey yapamazmışız. E o zaman dedim ben de Singapur var, Tayvan var, Hong Kong var, Filipinler var, Kore var… Var tabii var olmasına ama insan yine de bir bildik dal arıyor kendine. Uzun uzun düşünüp binbir hayaller kurduktan sonra sonunda Güney Kore'de karar kıldık. Hem St.Ziza daha önce oraya gitmiş olduğu için bize fikir verebilirdi hem de gözlemevinden bir arkadaşımız artık Güney Kore'de yaşıyordu ve ciddi bir sıkıntı yaşarsak bize yardımcı olacak birisi vardı. Tabii bunlar normal insan düşünceleri. Benim aklımdaki asıl şey ise Morning Glory ve Barunson'un Kore markaları olmasıydı. Bir kırtasiye delisi olarak bu gerçeği göz ardı etmem beklenemezdi zaten değil mi? Hele ki Armagh gibi avuç içi kadar bir kasabada ve Kuzey İrlanda gibi kırtasiyeden nasibi almamış bir ülkede yaşarken!!! Kim bilir belki Morning Glory'nin fabrikasına bile gidebilirdim? Hem hani hayat orda çok ucuz ya, kırtasiye de belki ucuzdur di mi ama?

İşte böylece Güney Kore maceramız başlamış oldu!

4 Haziran 2012 Pazartesi

RedWitchs

Selam Millet!

Yine uzun bir aranın ardından yeni bir atraksiyonla karşınızdayım! Geçen kış etamin yaparak başladığım el yapımı ürünlere bu yaz kapı süsleri ve dekupajlarla devam ediyorum. Herşey güzel ama zaten minik evimizde bu sevimli şeyleri koyacak yerimiz kalmadı ne yazık ki. Burdaki vakıflar da bana göre über yavaş ve aksak çalıştıkları için ürünlerimi onlara vermekten vazgeçtim ve sonunda ETSY'de bir dükkan açtım! 

Ürünlere hızlıca göz atabilesiniz diye bakın yan tarafa da bir minik eklenti koydum. Eh artık bi zahmet gider bakarsınız di mi? 
Tabii ki Facebook sayfamız da var! Üstelik 50. beğenene bir de süpriz hediye! 

Hediyeden söz açılmışken ne zamandır sabırla beklediğim bir şey gerçekleşti ve benim tüm bu sıkıntılarımı, sevinçlerimi, dertlerimi, gezilerimi merak eden 200. kişiye ulaştık. Sevgili Elizan bana iletişim bilgilerini gönderirsen sana minik bir hediye ile teşekkür etmek istiyorum. Mail adresim yan tarafta yazıyor olsa gerek ama yine de vereyim: witchieofstars@gmail.com

Daha yazacak çok şeyim var, biliyorum hala Kore günlükleri bekliyor beni ve bir de mim'im var yazılacak. Yazacağım, sözüm söz ama nasıl ve ne ara olacak bilmiyorum. İşin garibi bu sıralar yazmaktan ziyade okumak geliyor içimden hep. Şu "On bir dakika" bir an önce bitse de yeni bir kitaba yelken açsam istiyorum. Ne dersiniz hazır kraliçe hazretleri şerefine haftanın ilk günü tatil olmuşken bitirebilir miyim acaba?