Cosmo ödevini yapmadığım için, cosmo asistanı uyuz bi velet olduğu için, midem ağrıdığı için ve karnım acıktığı için akşamki cosmo uygulamasını ektim. Odama geldim; biraz uzandım; iskambil kağıtlarının esrarı artık baygınlık getirdiği için yarıda bırakıp yeni kitaba başladım, The Witch of Portobello; biraz makro fotoğraf çekmeye çalıştım; odamı toparladım; masamı kapladığım kağıdı değiştirme girişiminde bulundum. Buraya kadar idare eder... İş masayı kapmaya gelince orda biraz dengesizlik ettim depresifliğin verdiği huysuzlukla; "Masanın üstündeki sehpayı indirmeden de hallederim ben bu işi!". Omzumla onu tutsam eller boşta kalıyo, biriyle tahtayı tutarım diğeriyle kağıdı düzletirim, diğeriyle bantlarım, diğeriyle şu kenardaki şeyleri tutarım düşmesin diye. Ahtapotum ya ben!
Sehpa üstüme devrildi, sehpanın üstündekiler kafama geçti, tshirtümün omuzunda minik bi delik oldu, sağ omuzum hafif derincesine iki farklı yerden çizildi, azcık kan sızdı ama kanamak denmez ona, bi de sağ elimin üstü morardı. Masanın üstündekiler kafamı aşıp yerlere saçıldı, en fenası da etrafa saçılan misketler oldu. Ve ben odayı o harabe halinde bırakıp dışarı çıktım, fotoğraf çekmeye! Pek mükemmel işler elde edemedim tabii, sağ kolum sürekli bi titreme halindeydi, hassas ve stabil tutuşlar sergileyemedi ama yine de fena sayılmaz. Geri geldiğimde keyfim yerine gelmişti. Zaten sinirlenince, gerilince, bunalınca sıkılınca, bulaşık yıkamak, temizlik yapmak, cam banyo fayans silmek hep iyi gelmiştir bana. Birikmiş enerjiden kurtulunca keyfim yerine geliyo. Sabah koşularının bana enerji vermesi de bundandır belki, bilmiyorum. E keyfim yerine gelince, yarım bıraktığım masa kaplama işini tamamladım, sehpayı yeniden masanın üstüne zıplattım, yerleştirdim vs. derken. Kapı çaldı. Saat 23 suları... Erik ve Felix, "tüm hafta çok çalıştık hadi partiye gidelim" modundalar, beni de alacaklar yanlarına bu da belli ama ortada parti yok =) "Alkolleri alıp nehir kenarına inelim madem" dedim, "nehir kenarına inceğimize terasa çıkarız" dediler, "e terasa çıkcaksak ben yiycek bişiyler de alıyım yanımıza atıştırırız" dedim, "madem bişiyler yiycez mangal yapalım" dediler. Böylece gecenin 11 inde terasta mangal yapma kararı alındı. E & F kendilerine alkol ve et almaya gittiler, bende her daim şarap mevcut olduğundan kılımı kıpırdatmadım tabii. Bi de yeni bi şarap almıştım Kaufhof'tan zaten... ımmhh! Ama sonra terastaki masa ve sandayeleri depoya kaldırdıklarını farkedince bu işi 3. katta yapmaya karar verdik ki oradaki elektrikli ızgarayı mangalın türevi kabul ettik. Yedik içtik film izledik..Hayatımın ilk almanca ve üstelik 1,5 saatlik filmini izledim. Anladın mı derseniz? Arada güldüm işte gerisi zaten sohbet muhabbet...
A unutmadan, şarap da çok güzeldi ama şişeyi yukarda bırakmışım o yüzden adını yazamıyorum şimdilik.
A unutmadan, şarap da çok güzeldi ama şişeyi yukarda bırakmışım o yüzden adını yazamıyorum şimdilik.