18 Aralık 2009 Cuma

Memo'ya mektup

Biz Memo, evdeki muzu beslenme çantamıza koymamamız gerektiğini öğrenerek büyüdük, çantanın ön gözünde sakladığımız portakalın sıra arkadaşımızla paylaşılmadan yenilmeyeceğini de. Resim dersi için renkli fon kartonu getirmemizi istediğinde öğretmenimiz, hep bir tane fazladan aldık, ailesinin gereksiz masraf olarak görüp okula kartonsuz göndereceğini bildiğimiz arkadaşımıza vermek üzere.

Biz Memo, cep telefonumuz olduğunda cebimizden çıkarmaya utandık; bir ailenin bir aylık geçim parasına denk gelen telefonlarımızdan utanıp çalmasa istedik hiç. Ve aynı telefonu Memo, arkadaşlarımız her ihtiyaç duyduklarımda bize ulaşabilsinler diye hiçbir gece sessize almadık.

Biz Memo, dost, "gel" deyince gittik gidebildiğimizc,e uçuruma ne kadar yaklaştığımıza hiç bakmadan. Dosttan yediğimiz tokatları dipsiz kuyulara atıp her koşulda yanında olmayı öğrendik, adı dost'sa asla vazgeçilmeyeceğini. Adı dostsa cinsiyete bakılmaksızın sımsıkı sarılmayı öğrendik biz Memo. Yanında ağlamanın ayıp olmadığı insana, yanında kendini dünyanın en güçlüsü hissettiğin insana, yanında olmasını aklından geçirdiğin anda yanında bitiveren insana, kelimelere gerek kalmayan insana dost dedik.

Biz Memo,sevgili deyince sorgulamanın ne demek olduğunu sildik akıllarımızdan. "O öyle diyosa öyledir" dedik körü körüne, "o öyle istiyorsa öyle olmalıdır" dedik.

Ve sonra Memo, mutfak tezgahı üzerinde sivri uçlu bıçak darbeleriyle üzeri ince ince çizilmiş bir koca ciğer parçası gibi yol yol oldu içimiz. Gördük ki "ezik" olmuş adımız, evdeki muzu beslenme çantamıza koyup okulda hava atmasını bilmediğimiz için. "Yaranmak için" götürdüğümüzü sanmışlar o fazla fon kartonlarını. "Salaklığımzıdan" inanmışız dost'un her dediğine, sorgulamayışlarımız hep "aptallığımızdanmış". Ve gördük ki Memo, sevgili çok sevdikçe değil gösterip de vermedikçe yaklaşırmış bize meğer.Üstüne emeğini koyduğun hediyen değil, satın aldığın hediyenin pahasıymış sevginin ölçüsü; meğer verebildiğin kadar vermek, canından can çıkarıp vermek, kendini silip vermek sadece "salaklıkmış" aşk değil.

Ama Memo, sen, ben, biz, öğrenmedik ya bunlardan, geçen bunca yıla rağmen; hala bir umut kırıntısı var ya içimizde bize öğretilen o saflıklardan anlayan birileri çıkar diye, işte o umut yırtıyor içimizi her gece yastığa gittiğimizde. Gözlerimizi sürekli kapalı tutup hep uykuda olmak isteyişimiz bundan be Memo. Sanki o karanlıklar silecek hayatın bize öğretmeye direttiklerini. Sanki biz uyudukça dünya daha güzel bir hale gelecek, insanlar daha güzel...

17 Aralık 2009 Perşembe

2010 Mimi



Aralık ayı geldi mi çam ağacını çıkartır, kurar, her gün biraz biraz süslerdim. Son yıllarda göçebe hayatı yaşadığımdan bunu rahat rahat yapabileceğim bir yer yoktu. Bu sene ise çam ağacı için yapılacak harcamalara sevdiceğin "gereksiz" deyişleriyle boğuşamayacağımdan evdeki Noel Baba'yı getirdim Kayseri'ye. Şimdi bakıyorum da, Noel Baba da pek sevimli duruyormuş eteklerinde hediyelerle. Gün be gün ev ahalisine ve yeni yıl kutlamasını bizimle geçireceğini düşündüğüm kimselere aldığımız hediyeleri koyduk, hala daha eksiklerim olmasına rağmen o kadar çok oldular ki!

Millete ne alsam diye düşünürken "bana ne hediye edilse severim"den yola çıktığım için mi bilmem, bi dolu şey geldi aklıma. Bloga yazmak istedim bunları ama birçok kimse burayı okurken "huuu ben Noel Baba'dan şunlardan birini istiyorum" demek gibi olacağından yazamadım. Halbuki 2010 sonu geldiğinde sene başında neler istiyormuşum diye dönüp bakabilmeyi çok istemiştim.

Hal böyleyken çok sevgili SLN süper bir mim paslamış. Öyle ki yazısını okurken içimden hep "bana paslasa" diye geçirerek okudum, sonunda bana pasladığını görüp de sevinince başa dönüp bir kez de doğru düzgün okudum :)))

Gelelim 2010'dan isteklerimize. Bunlar hem Noel Baba'dan hediyeler hem de amaçlar...

- CNBC-e Dergi aboneliği (sırf abonelik için gerekli işlemleri yapmaya üşendiğimden 3 yıldır birisinin yapmasını bekliyorum.)
- Elektrik mavisi rimel (aslında bu 2 gün önce eklendi listeye)
- Siyah deri şapka (deri ceketimi giyince kokoş şapkamı takamıyorum, alnım donuyo, başım ağrıyo)
- Sky & Telescope aboneliği'ne de hayır demem asla
- Avrupa'da süper maaşı olan, bana garezi olmayan bir danışmanla çalışacağım güzel bir doktora
- Son iki(üç?) yıldır çantamda olmazsa olmaz olan tek şey: Sheepworld Ajandası! (bu veya bu olabilir)
- Öğrendiğim yemek tariflerimi yazabileceğim bir defter
- Bonn'da aldığım ve aşık olduğum ama yaz öncesi düşürüp kulpunu kırdığım kupa
- Yerleşik hayata geçiş
- Bir üstteki olmasa bile Bonn'daki gibi bir elbise dolabım olmasını çok istiyorum artık
- Terlik, yumuşacık, kocaman ama ayağımı terletmeyen cinsten (dün Migros'ta gördüm, üzeri fareli!!!!)
- Küpeci amcanın bana verdiği boş küpe takma plastiği
- Takvim, takvim, olabildiğince çok çeşit çeşit takvim
- Bana mektup ve kart atan arkadaşlar

- Devasa büyüklükte external harddisk (mesela 10TB) =D
- Sevdiklerime istediğim hediyeyi alabileceğim kadar para
- Aklıbaşında arkadaşlar
- Güzel bir tez savunması tabii ki
- Birkaç tane uluslararası yayın
- Çok daha disiplinli bir çalışma hayatı
- Her cuma parti! Böylece hafta içi tüm psikopatlığımla işime konsatre olabilirim.
- Nikon 50D!
- Pamukkale'yi görmek
- Göreme'de balon turu yapmak
- Venedik'e gitmek bir kez daha ama koşuşturma olmadan
- Benimle futbol oynayabilen bir kedi! (adı bile hazır)
- Kafese tıkmak zorunda kalmayacağımız bir muhabbet kuşu; konuşursa çok daha süper!
- Zerrincim'le tatil
- Kitap, bissürü kitap!
- Sheepworld'lü herhangi bişiy, mesela şurdan herhangi bişiy olabilir.
- On yüz bin milyon tane Cabotine!
- Star laser! şöyle güçlü kuvvetli olanlarından!
- Her zaman olduğu gibi çeşit çeşit, şekil şekil kupalara asla hayır demem, ve kar kürelerine de tabii.

Daha da vardır mutlaka ama şimdilik liste böyle. "Amma da maddiyatçıymışsın be Witchie!" derseniz de cevabım şöyle: sağlık, huzur, başarı vb istekler ne yazık ki ancak benden geçen bir yolun sonunda var, o yüzden 2010'dan istemiyorum, 2009 da vermek isterse bunları bana hemen şimdi bile olur, "Aralık ayı geldi de anca mı aklın başına geldi ey salak 2009" demem yani. Dünya barışı, Türkiye barışı, açlığın bitmesi gibi isteklerin ise ne kadar ütopik olduğunu farkedebildiğim için hiç istmemiyorum. Anneannem der hep "karnının doymayacağı yerde açlığını belli etmeyeceksin" diye, öyle yani, olmayacak işleri başından istememeyi öğrendim sanırım.

E bu da benim size yılbaşı hediyem olsun. Biraz Almanca ama idare ediverin artık, bu şirinlikle Almanca falan umursamayın, sağ tıklayıp bilgisayarınıza indirin bitte! :)

Veeee mim meselesinin en can alıcı kısmına gelelim... Sevgili St.Ziza, Şirinem, LaLoba ve Cesetizleri bu mim'i çarçabuk yazar bence. Yazarlar di mi? Hı hım!