9 Şubat 2011 Çarşamba

Neye niyet neye diyet

Lisedeyken anneannem yapışmıştı yakama çok şişkosun diye. Tam da o sıralarda Milliyet'te bir diyet görmüştüm, e deneyelim bakalım demiş, sayesinde 5 kilocuk vermiştim.  Sonra üniversite 3. sınıfta yine uygulamış bu defa 7 kilocuk vermiştim. Ondan beridir herşey yolundaydı, taa ki Bonn'da olduğum zamanlar kendimi fark etmeden enerji içeceğine adayana kadar. Ben onu gazoz zannediyordum, ne biliyim işte salaklığıma doymiyim, o minnacık yazıları okuma ihtiyacı duymamıştım. Ve fakat kıyafetlerime sığmamak bi yana, artık hamile elbiseleri almaya başladığımda ve diğer taraftan da günboyu hiçbişiy yemeden sadece gazoz(!) içtiğimde hala daha kilo almakta olduğumu farkedince ayıldım! O zaman gerçekten gördüm ki kilo almıyor, şişiyordum balon gibi. Gazozumu(!) bırakınca neyse ki kendiliğinden normale döndüm biraz ama sonrasında diyet yapmaya fırsatım olmadı; ancak sabah koşularına başladım ki  o da epeyce keyifliydi nehir kenarında, ördekler falan..

E sonrasında sevdicek ve onun gibi süper yemekler yapan iki delikanlı ile aynı eve çıkınca... Evde ha bire bulgur pilavları, kızartmalar, peynir tavalamalar ve daha nice eşsiz über lezzetli yemekler yapılınca... Ve bi de ben geceyarısı yemeklerine alışıp tüm gün kıçımı evden çıkarmayıp öylece oturunca... Pek de kilo veremedim, aksine daha da aldım.

Yaz geldi, koşturmaca İzmir-Ankara-Kayseri-Rize-Artvin-Kayseri-Ankara-İstanbul-Ankara-İzmir ve benzer döngüler seksen kere daha tekrarlandı ve yemek düzeni de kalmadı haliyle. Onca koşuşturmaca arasında neden kilo veremediğimi bilmiyorum. Sanırım zaten yavaş olan metabolizmam yaş ilerledikçe daha da yavaşlıyor.  Kayseri'deki son vakitlerde bi rejim denemem olmuştu ama hayatın diğer gerginlikleri arasında kaynayıp gitmişti.

Düşünsene yahu, tosun gibi gelin oldum bu arada. Tüm sülale o fotoğraflara bakacak ömür boyu. Ama avantajını düşünmek lazım. Bundan 10 sene sonra "bak işte bu da bizim nikah fotoğrafımız" dediğim zaman insanlar "aa hic değişmemişsin şekerim aynısın valla" derken dışlarından içlerinden "oha lan dal gibi kız ne hale gelmiş" demeyecekler. Belki aksini söylerler, bilemiyciim =)

Şimdi de geldik elin Kuzey İrlanda'sına, çok şükür az biraz günlük hayatımız yoluna girdi. Yılbaşından beri bir de spor salonuna kaydolduk. Ama yine de eve akşamın 10'unda gidip homini gırtlak birer pizza yiyip pufidi yatak uyuyunca yaptığın spor da ancak mevcut durumu korumana yardımcı oluyor.

İşin aslı, hiç de öyle günde 3 kere yemek yemek isteyen bir bünyem yok. Sabah kahvaltısı denen şeyi oldum olası sevmedim zaten. Normal bir günde acıktığım ilk vakit genellikle 3,5-4 suları oluyor. Ne var ki göz ardı edilen kocaman bir gerçek var ki artık yalnız değilim. "Öğünleri atlamamak lazım" diye tepemde dikilen bir canavar var hayatımda ve yemek yaptığı zaman yememek veya az yemek söz konusu olamıyor ne yazık ki. Evet, yemeği keyiften yiyen biri olunca insan, taze fasulyeyi suyuna ekmek bandırmadan, menemeni tavadan ekmekle yemeden yaşaması pek keyifli olmuyor. Ortada fasülye veya menemen olmasa sorun da yok aslında ama bunlar yetmezmiş gibi bir de uyanır uyanmaz kahvaltı yapmazsa midesi bulanan bir canavarım var benim. Hayatta en sevmediğim şeylerden biridir, birisini yalnız başına sofrada bırakmak. Zerrin'cim işten çok geç geldiği zamanlar bazen ben anneannem ve dedemle yemiş olurdum akşam yemeğimi. Ama mutlaka onunla birlikte sofrada otururdum, o yerken ben anlatırdım; sonrasında o bulaşık yıkarken bir yandan da çayın demlenmesini beklediğimiz zamanlarda da o.. özledim...

Neyse işte, sonunda sağlam bir diyet yapmaya karar verdim. Döndüm lisedeki diyetimi buldum. İnternetten okuduklarıma göre çoğu kimseye öğünler az gelmiş, ama bende sorun olmuyor bu. Tek derdim çalışırken atıştırmaya alıştığım kuru üzümlerime ve böğürtlen çaylarına ara vermem gerekmesi. Ama bunu da canım bişiyler atıştırmak istediği zaman ılık su içerek hallediyorum. Ilık suyun tadı harbiden çok rezalet. Onu içince insan yaklaşık yarım saat hiçbirşey koymak istemiyor ağzına. Yarım saat sonra yine bir yudum ılık su =) aslında bol bol su içilmesi gereğini de düşünürsek hiç de fena birşey sayılmaz bu.

Bu kadar anlattıktan sonra diyeti yazmazsam olmaz sanırım. Ama bazı uyarılar var, dikkat! 35 yaş üstü kişilerin ve sağlık problemi olanların bu diyeti yapmamaları gerektiği belirtiliyor, ona göre. Eğer böylesi bir diyeti daha önce yapmadınızsa en sağlıklısı mutlaka bir diyetisyene gitmeniz. Sonra açlıktan gözüm karardı, mahfoldum, ayıldım bayıldım demeyin, sorumluluk kabul etmem ona göre.

Diyette 13 günün sonunda 7-15 kilo arası verebileceğiniz iddia ediliyor. Ben 7'den fazla veremedim hiç ama bir yandan spor yapmak önemli bir etken olacaktır mutlaka, bir de benim metabolizmam harbiden çok yavaş. Yine de alt sınırı tutturmuşum. Diyetin güzel yanı, verdiğiniz kiloları hemen sonrasında zırt diye almıyor oluşunuz. 2 yıl geri almak yok demişler ama ipin ucunu kaçırırsanız da yapcak bişiy yok tabii.

Her diyette olduğu gibi bunda da ayrıca çay, kahve ve meşrubat içmek yok. Günde en az 2 litre su içmek var! Diyeti ancak 6. günde bırakabileceğiniz ve en fazla 13 gün sürdürebileceğiniz yazılmış. En fazla 13 gün kısmı tamam da en az 6 gün kısmını anlamadım. Ama zaten yarıda bırakacaksanız başlamayın hiçbir işe, çok ayıp! Cık cık cık! Ve bır de aynı gün içinde öğle ve akşam yemeklerinin yerini değiştirilebilirsiniz. Ayrıca  brokoli bulamazsanız karnıbahar yiyebilirsiniz. Kolesterolü yüksek olanlar yumurtanın akını yiyebilir demişler ama kolesterolü yüksek olan bu diyeti değil diyetisyen tavsiyesine göre bir diyet uygulamalı bence. Neyse diyetin bir diğer güzel yanı, yine çoğu diyette olduğu gibi, ölçü ve miktar belirtilmeyen yiyecekleri abartmamak koşuluyla istediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz.  Bir de diyet ağır gelirse 6. günde kesip 3 ay sonra 6 gün daha uygulamak mümkün demişler, ben diyenlerin yalancısıyım.

Bunca şeyden sonra hala merak edenler için buyrun günlük listemiz:

1. gün
Sabah:  1 Fincan kahve, 1 Kesme şeker
Öğle:    2 katı yumurta, 1 porsiyon haşlanmış ıspanak, 1 domates
Akşam: 1 biftek(200 gram,) zeytinyağlı ve limonlu yeşil salata

2. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 1 dilim salam, 100 gram yoğurt
Akşam: 1 biftek (200 gram), yeşil salata, 1 meyve

3. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: Haşlanmış ıspanak, 1 Domates, 1 meyve
Akşam: 2 katı yumurta, 1 dilim salam, yeşil salata

4. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: 1 katı yumurta, 1 rendelenmiş havuç, 250 gram yağsız beyaz peynir
Akşam: 2 dilim portakalın suyu, 100 gram yoğurt

5. gün
Sabah: 1 büyük rendelenmis havuç (limonlu)
Öğle: Haşlanmış yağsız balık (200 gram, limonlu ve tereyağlı)
Akşam: 1 biftek (200 gram), salata ve brokoli

6. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 büyük rendelenmiş havuç
Akşam: Derisi alınmiş tavuk (200 gram), salata

7. gün
Sabah: Şekersiz çay
Öğle: Izgara et (200 gram), taze meyve
Akşam: Hiçbir şey

8. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme seker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 porsiyon haslanmış ıspanak, 1 domates
Akşam: 1 biftek(200 gram), zeytinyaglı ve limonlu yeşil salata

9. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 1 dilim salam, 100 gram yoğurt
Akşam: 1 biftek (200 gram), yeşil salata, 1 meyve

10. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: Haşlanmış ıspanak, 1 domates, 1 meyve
Akşam: 2 katı yumurta, 1 dilim salam, yeşil salata

11. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: 1 katı yumurta, 1 rendelenmiş havuç, 250 gram yağsız beyaz peynir
Akşam: 2 dilim portakalın suyu, 100 gram yoğurt

12. gün
Sabah: 1 büyük rendelenmis havuç (limonlu)
Öğle: Haşlanmış yağsız balık (200 gram, limonlu ve tereyağlı)
Akşam: 1 biftek (200 gram), salata ve brokoli

13. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 büyük rendelenmiş havuç
Akşam: Derisi alınmiş tavuk (200 gram), salata

Şimdilik 2. gündeyim. Üstüne bir de yüzmeye gittik bu akşam; çok değil yarım saat yüzdük geri geldik iş yerine ama hiç yoktan iyidir bence. 

Bi de, hayatımda ilk defa 'diyet yapıyorum ve bunu diğer insanlara söylüyorum'. Genellikle sessizce yapardım ben bunu, bu defa aştım kendimi! Gerçi yine de günlük hayatta sevdicek ve Zerrin'cim dışında kimse bilmiyor. İnsanların nasılsın sorusunun üstüne diyet nasıl gidiyor demeleriyle, benim için gün içinde sürekli hatırlanacak, üzerine konuşulacak bir şey değilken gündem haline gelmesini sevmiyorum bu işin. Kayda değer bir gelişme olursa size haber veririm zaten =)

Şişko cadınız sizi öper, artık işine döner!

8 Şubat 2011 Salı

Sili-kon


Perşembe günü patronla toplantımız vardı. Her zamanki gibi kütüphanede değil de toplantı salonunda toplantık bu defa. Herkes yerini aldı masada ama kimseden ses çıkmıyor. Dayanamadım sordum ben de; eee. neler yaptın bu hafta? diye. Kime sormuş olabilirim? Patrona sordum evet, aklından bu radikal cevabı geçirenler okumaya devam edebilir, diğerleri sınıfta kaldı. =P Diğer uyuşuk öğrencilerin gözleri fal taşı gibi açılmışken ben gülümseyen bir ifade ile cevabımı bekledim, patron da anlattı bana. Peki bakalım dedim ve sayemde toplanti başlamış oldu.

Çoğu zaman insanları anlayamıyorum. Konuşmak için bir araya gelmiş insanlar ilk cümleyi kimin edeceğinin gerginliğini yaşıyorlar. Daha önce hiç tanışmadığın insanlar arasındaysan bu anlaşılabilir birşey olabilir ama aksi halde bana sadece sıkıntı veriyor. Bir de saçma salak konular üzerine kurulu muhabbetler var ki bu beni daha da sinir ediyor. 6 doktora öğrencisi ve bır de profesör öğle arasında yemek yedileri masada biraraya gelip de astornominin en temel formülünü hatırlamaya çalışabilirler, unutur insan, eyvallah.  Ama bir başkası gelip de formülü yazdığında, "aaa yok ben buna inanmıyorum" demek   nedir  yahu?  Hadi  anladık  hiçbiriniz   astronomi    mezunu   değilsiniz.  Aranızda   fizikçi  var,

bilgisayarcı var, tamam. Ama formülü daha önce görmüşsen bile doğrusu yazıldığı zaman hatırlarsın. Hatırlamalısın. Ve konuyu yarım saat daha "ya acaba böyle miydi" diye uzatmazsın. Hayatımda sanırım ilk defa böyle bir ortamda çok büyük bir kabalık ettim ve formülü hatırlamayan bilmeyen bu öğrencilere kahkahalarla güldüm. Ha kendi sesimi duyduğum anda utancımdan yüzüm kızardı o ayrı, ve aslında alay edilmeyi de hak etmişleri o da ayrı ama benim gülmeme asıl neden sinirlerimin bozulmasıydı. Bu insanların sadece mesleki sohbetleri değil günlük konuşmaları da çok sıkıyor beni. Bir vakitte bir yerde, konuşabileceğim başka hiçkimse olmadığı için birlikte takılmak zorunda kaldığım iki kız vardı, sohbetleri "ya ilkokuldayken ne kadar önemserdik halk oyunlarını. salak salak kıyafetler giyip ne biçim harektler yapardık"tan ibaretti. Olabilir ya, herkes sevmek zorunda değil folklörü ama bu konuyu ben konuşuyor olsam ne bu içinde bulunduğumuz evrende ne de olası diğer herhangi bir paralel evrende 2 dakikayı geçmez. Kızlar bunun üzerine en az yarım saat konuşabilme yeteneğine sahiplerdi yahu!

Misal, ben sinirlendiğimde de başıma geliyor benzer durumlar. Beni çileden çıkartacak kadar sinirlenmeme sebep olmuş kişi karşımda diyelim. Ne diyebilirim ki ona, zaten beni anlasa o kadar sinirlendirmezdi. Şimdi ne desem beyhude geliyor bana. Ama sadece bana beyhude geliyor belli ki, kimi insanlarda ne çene var yarabbiiiim! Ha bazen ben de süper laflar üretebiliyorum ama o genellikle beni üzen kızdıran insanlarda işe yaramıyor. Ne zaman ki birine karşı tüm saygımı yitiriyorum ve harbiden kalbini kırmak istiyorum, işte o zaman benden korkulur. Hayatımda sadece 2 kere olmuş bir durum bu neyse ki. O halimi ben de pek sevmiyorum.