27 Mart 2010 Cumartesi

Çevreci Haller, Çevreci Hayaller

Ortaokul yıllarımdaydım, Türkiye'de gerçekleştirilecek olan Uluslararası Dünya Çocukları Çevre Kurultayı'na katılacak öğrencileri belirlemek için bir kompozisyon yarışması yapmışlardı. Okulda çok beğenilen kompozisyonum kurultayda önce Ankara sonrasında da Türkiye'yi temsil etme hakkı sağladı bana. Kurultay boyunca çocuklar çeşitli gruplara ayrılıp çevrenin nasıl korunacağı, çevre bilinci vb. konularda raporlar hazırladı, tabii dil sorununu çözmeye yardımcı abla ve abiler eşliğinde. Çalıştay sonunda her grubun raporlarından çeşitli bölümler içeren bir bildiri hazırlandı. Dünya çocuklarını temsil eden iki çocuk da bu bildiriyi ev sahibi ülkenin cumhurbaşkanına sundular, yüksek sesle okudular hem Türkçe hem İngilizce. Böylece tüm dünya basınına çocukların çevreya olan duyarlılığını ispatladılar ve büyüklerini de daha duyarlı olmaya davet ettiler. 

Dünya çocuklarını temsil eden türk kızı bendim. Çevreye olan duyarlılığım ve bilincim o zamanlardan kalma sanırım. Bugün blogda fazlaca yer alan çevreci yazılar da bundan.

Bir de şöyle bir hayalim var ki, gerçek olur mu bilmem...

Ekolojik Ayak İzi




Ekolojik Ayak İzimi ölçtüm.






2.39 tane dünya varmış gibi yaşıyormuşum, halbuki sadece 1 tane dünya var.

Peki ne yapmalı?

- Toplu taşım araçlarını tercih etmeli,
- Ev ve iş yerinizdeki yalıtıma dikkat etmeli,
- Çöplerinizi ayrıştırmalı,
- Naylon poşet kullanımını en aza indirmeli(nasıl mı? mesela şöyle),
- Elektrikli aletleri kullanmadığınız zaman bekleme modunda kalmamasına dikkat etmeli,
- Lüzumsuz ampülleri söndürmeli,
- Gereksiz su sarfiyatından kaçınmalısınız.

Örneğin çamaşır makinenizi ön yıkama yapmayacak şekilde ayarlayabilirsiniz ya da otelde konakladığınız zamanlar havularınızın her gün değiştirilmesine gerek olmadığını oda servisine söyleyebilirsiniz. Bunların yanı sıra atık yağlarınızı biriktirip, yeniden kazanılmasını da sağlayabilirsiniz.

Bu gibi detaylara dikkat ettiğimi belirttiğimde ise ekolojik ayak izim küçüldü;

Siz de kendi ekolojik ayakizinizi ölçmek ve küçülmekiçin neler yapabileceğinize dair öneriler almak isterseniz; bir tık!

Dünya Saati Başladı Bile!

Japonya

Çin


Avustralya


Hong Kong

Malezya

Hindistan



Dünya Saati


WWF  (DünyaDoğal Hayatı Koruma Vakfı)  tarafından küresel ısınmayla mücadele amacıyla bu sene dördüncüsü gerçekleştirilecek olan Dünya Saati (Earth Hour) Kampanyası 27 Mart 2010 Cumartesi günü (bugün20:30-21:30 saatleri arasında yapılacak.

Dört yıldır düzenlenmekte olan Dünya Saati kampanyasında milyonlarca kişi ışıklarını bir saatliğine kapatarak küresel ısınmaya karşı görsel bir mesaj veriyor. Dünyada Coldplay, Alanais Morisette gibi dünyaca ünlü sanatçıların desteğini alan kampanyaya Türkiye’den sanatçılar ilk kez bu yıl şarkıları ile katkıda bulunacaklar.

Kampanya kapsamında ışıklarını bir saatliğine söndürecek Empire State Binası, Tapei 101 Gökdeleni, Eyfel Kulesi, Buckingham Sarayı gibi dünyaca ünlü yapılara bu sene güvenlik harici aydınlatmaları kapatılacak olan Boğaziçi Köprüsü de ekleniyor.

2007 yılında Avustralya’da başlayan ve 2008’de küresel bir harekete dönüşen Dünya Saati (Earth Hour), 2009 yılında bir rekora imza attı ve dünya çapında yürütülen en büyük kampanya olarak anılmaya başlandı. Milyonlarca insanın destek verdiği kampanyanın amacı, ışıkları bir saatliğine kapatarak küresel ısınmayla mücadele konusunda görsel bir mesaj göndermek.

WWF-Türkiye, küresel iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgeler arasında bulunan ülkemizin iklim değişikliğine uyum sağlamasına ve iklim değişikliği konusunda toplumsal farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalar yapıyor.

Şubat ayı itibariyle kampanyaya katılacağını bildiren belediyeler arasında, Kadıköy Belediyesi, Beyoğlu Belediyesi, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi, Balıkesir Susurluk Belediyesi yer alıyor. WWF-Türkiye; binlerce kişinin ve yüzlerce şirketin Dünya Saatine katılım bildirdiğini, 27 Mart 20:30’da başta İstanbul olmak üzere pek çok ilde ışıkların 1 saatliğine kapatılacağını belirtiyor. 


Dünya Saati Bireysel Katılım
Tüm Dünya Saati etkinlikleriyle ilgili bilgilendirebilmeniz ve ne zaman nerede ışıkların kapatıldığının bilinmesi için formu doldurmanız çok önemli.



Dünya Saati 2010 Kurumsal Katılım 
Kurumunuzun etkinliğe katılımını bildirmek için de bu formu doldurmanız yeterli.







1 Milyar insan, 
100’den fazla ülke 
küresel ısınmayla mücadele için 
27 Mart Cumartesi günü 
bir araya geliyor. 

20:30-21:30 saatleri arasında 
ışıklarını kapatarak
 sen de 
kampanyaya destek verebilirsin.

26 Mart 2010 Cuma

25 Mart 2010 Perşembe

Okumuş olacağınız üzere tüm gün yaptığım tek şey yazmak oldu. Ama yine de geçmedi içimdeki!
Ve tüm bunların üzerine eve gidip de ılık bir duş bile alamıyorum. Neden? Doğal gaz hala kesik de ondan!

Bugün de hiçbir iş yapmadım, yapabileceğimi de zannetmiyorum.
Pazartesi'ne kadar kalacağımız ve doğumgünümü de orada kutlayacağımız umuduyla gitmiştik Ankara'ya. Fotoğraf makinemizi, yedek pantolon ve t-shirtlerimizi, tamire bırakılacak asuman'ı ve hatta doğumgünümde belki süslenirim diye makyaj malezemelerimi bile almıştım yanıma. 
Ne oldu? Bok! 
Hastanede geçen bir gün, ve ertesi sabahtan otobüse binene kadar beni deli eden konuşmalardan başka hiçbirşey. Anneannemle dedemi görüp, iki öpüp koklayıp, biraz sohbet edip nazlarını çekecek kadar bile toleransım kalmadığından eve uğramaya bile cesaret edemeyip döndüm işte. Doğumgünü mü? Ailecek kutlanacak sevgi dolu bir gün, akşam yemeği ve pasta? 
Aile palavrasını ne zaman aklımdan çıkaracağım bakalım. Daha önce de defalarca denemiştim ama sanırım bugünlerde cesur kararlar almaya yatkın olduğum bir dönemdeyim ki sessizce çıkartıyorum insanları kalbimden, alıveriyorum insanlara verdiğim taçları bir anda. 

Bir ben varım, bir de ben işte. Var olmak zorundayım, bu yüzden varım. 

Tezi bitir, arada bir facebook'tan eski arkadaşlarla sohbet et, formspring'le keyiflen, belki bir kaç film izle, bol bol kitap okuyup soyutla kendini dünyadan, spor yapıp eski şekline kavuş yeniden, kendi damak tadına uygun sebzeler falan pişir arada stres at, msn'e girip saatlerce sohbet et yeni tanıştığın insanlarla (en güzel sohbetler birbirini tanımayan insanlarınkidir demişti birisi bi keresinde, çok doğru: fazla tanışıklık sonrasında ne var ne yok, bugün nasıl geçti'den ibaret kalıyor sohbetler), belki temizlik falan yap arada... Tamam işte, hayat bu zaten. 

Cuma günü güzel bir haber bekliyorum, olursa hayat nasıl değişecek bakalım? 

K

WOS: Canım sabahki mesajını uyku sersemliğiyle cevaplayamadım, kusura bakma. Bizans anjiyo olacakmış apar topar yola koyulduk Ankara'ya geliyoruz şimdi. :(
K: Aaa çok geçmiş olsun :( çok üzüldüm, ne kadr kalcn? Görüşelim bu sefer. xxx burda ben de onunla hasret gideriyorum.
WOS: belli değil henüz, hastanedeki duruma bağlı. Zaten büyük ihtimalle doğumgünüme kadar da kalıcaz, hiç olmadı o zaman görüşürüz ama olmazsa da nisan ortası yine gelicez. korkuyorum nasıl olacak acaba, dua et bizim için.
K: tamam yani her durumda görüşüyoruz süper. Allah acil şifaler versin.

Sonrasında ne bir mesaj ne bir arama... 2 aydır tanıdığım adamlar bile değil sms yollamak, telefon edip sordular durum nasıl diye. K da bekliyordur onu arayıp hadi buluşalım diyeyim diye.

Ortalığı yıkıp dökecek kadar öfkeli olmuyorum her zaman. Gidişim sessiz oluyor kimi zaman, ruhu bile duymuyor insanların ben giderken, sonra bir anda eller bomboş...  O büyük tutkum kalmamışsa, sessizce kayıp gidiyorum. İnsanlara verilecek en büyük ceza onları benden mahrum bırakmak oluyor bazen, daha ne yapayım ki?
Sürekli el altında aptalcasına hazır kalacağımın garantisini kim veriyor acaba insanlara?

anlamıyorum

İnsan kendisine iyi davranılmasını istiyorsa etrafındakilere de iyi davranması gerektiğini bilmez mi?

Herkesin kendisine saygı göstermesini isteyen insan nasıl etrafındakilere saygısız ve kalp kırıcı bir tavır sergileme hakkı bulabiliyor kendinde?

iç döküntüsü

Hastaneden çıkınca Karacin'i evine bıraktık arabayla; dün yapılan sabah kahvaltısı planı gerçekten çok uzaktı artık. Sonra eve doğru yola koyulduk... Mart sonuna kadar gerekli belgeleri hazırlarsam Nisan ayında işbaşı yapabileceğim, çok güzel bir iş teklifi aldım yolda. Ne var ki gerekli evraklarım hazır değildi ve en erken Mayıs sonuna hazırlayabilirdim. Bir anda yepyeni bir hayata ışık hızıyla yaklaşıp ses hızıyla uzaklaştım... Sinirlerim zaten sabah hastaneden çıkacağımız zamana kadar vakit geçirmek için yaptığımız güya sohbetlerde fazlasyıla gerilmişti ki bu da üstüne tuz biber oldu. Fakülteye gittim, İED ile konuştum 10dk. kadar, sonra sevdicek geldi,Ostim'e gittik Zerrin'in yanına. Canımı sıkan sabah sohbetini(!) ona anlatırken aslında ne kadar gereksiz bir konuşma yapmış olduğumu fark ettim sabah, sinirim yerini üzüntü ve pişmanlığa bıraktı. 
İnsan bazen aile fertlerinin gerçekten de her derdini anlatabileceği, kendisini anlamak, yardım etmek isteyen sevgi dolu ve artniyetten uzak insanlar olduğunu zannediyor. Sonra da kafasına tuğlalar düşüyor bunun böyle olmadığını farketmesi için. Niye hala insanların iyi niyetine inanıyor ve onlara birşeyler ispatlamak istiyorum anlamıyorum. Aile fertleri için duyduğum bu kaygının yarısını akademik hayatta kendimi doğru anlatabilmek için duysam çok farklı olurdu herşey. Bundan sonra tek cevap "sana ne". Aslında bu sabah şunu düşündüm; çok sevsen bile sevgilini terketmek zorunda kalıyorsun bazen fikirleriniz uyuşmadığı ve sürekli anlaşmazlıklar yaşayıp hayatı birbirinize dar ettiğiniz için, hayattan beklentileriniz farklı olduğu için vs. Aynı şeyi neden aile fertleri ile yapamıyoruz? Yani "üzgünüm artık daha fazla dayanamayacağım, beni daha fazla üzmenizi istemiyorum, benim de sizi mutlu etmek için çabalayacak daha fazla gücüm kalmadı. Bundan sonra benim hayrım ancak kendime" diyip terkedemiyorum? Belki yapılabilir... belki de sessizce, sadece kendinin bileceği şekilde ilişkiyi tek taraflı kesmek daha iyi bir yöntemdir. Snoopy ile öyle oldu mesela. Arada sırada arar da telefonda karşılaşırsak, tüm konuşmamız, 
WOS: efendim?
S: anne?
WOS: bi saniye.
bundan öteye geçmiyor. Beni rahatsız edemiyor, benimle muhattap olamıyor.. Bu da iyi bir yöntem sanırım. Bilmiyorum, şimdi tek bildiğim yalnız kalmak istediğim. İnsanlara değil de insanlığın hepsine birden lanet okuduğum böyle zamanlarda bana en iyi gelen şey çalışmak... Beni çalışmak kurtarır...

Bizansiyan anjiyo

Bizans'ın Çarşamba günü anjiyo olacağını zannediyorduk. Pazartesi sabah gelen telefonla operasyonun salı sabah olacağını öğrendik ve 15:00 otobüsüyle Ankara'ya gittik apar topar. Halbuki Salı akşamı St.Ziza'nın oyunu izleyecektik, olmadı.
Pazartesi akşam Ankara'ya vardığımızda Zerrin karşıladı bizi, bir güzel yemek yedikten sonra Bizans'ın evine baskın yaptık. Beklemiyordu beni görmeyi, çok şaşırdı, neşelendi. 
Anlamıyorum, genç yaşlarda bir insan evladı yoksa civarında böyle ameliyat hastane vb. işlerde, neden haber vermezler bana normal yollardan? Karacin vardı Bizans'ların evinde. Neyse. 23:30 civarında herkes yataklara gitti. Benim odamda Karacin kaldığı için ben Bizans'ın yanına yattım. Sorun değil, zaten yatak iki kişilik. Bizans'ın tedirgin olabileceğini düşünüp onun uyumasını bekledim uykuya dalmadan önce, ne var ki bir buçuk saatten fazla vakit geçti, o hala uykuya dalmamıştı. Konuşmuyorduk da. Sessizce ve kımıldamadan yatıyorduk. Saat 3 gibi, "korkuyor musun?" diye sordum, hayır dedi. Peki diyip sustum, boş yere gerginlik yatarmak ve muhtemel uykusunu kaçırmak istemedim. Bunun ardından belki bir 20 dk. uykuya dalmış olabilirim, Bizans'ın yataktan kalkıp gelip üzerimi örttüğünü farketmemle uyandım. Hala uyumamıştı. Sessizce bekledim uykuya dalmasını ama saat neredeyse 4 olmuştu ama o hala sessizce duruyordu yatağın içinde. "Sana masal anlatayım mı?" dedim, hayır dedi. "Destan anlatayım?" dedim, "Hayır WOS, uyu artık" dedi. Olur da konuşmak isterse diye yine de bekledim, sabah ezanından sonra birazcık uykuya dalmışım... Saat 6'ya on vardı uyandığımda, zaten 6:30'da kalkmış olmamız gerekiyordu 7:30'da hastanede olabilmek için. 

Hastaneye gittik, odaya yerleştik, saat 9'a doğru hemşire gelip gerekli iğneleri vs. yaptı. Anjiyo yapılacak odaya girdiğinde saat 8:55'ti, operasyonu hoca odaya girdiğinde 9:00, görevlinin operasyon odasından çıkıp da bana "bitti şimdi, çıkacak birazdan" dediğinde 9:15. Çabuk ve sorunsuz geçti yani. Odaya çıkardılar, bacağına ağır bir kum torbası koydular. Doktor geldi. Damarlarda bir sorun yokmuş, mitral kapakçığın değişmesi söz konusu olabilirmiş ancak buna da kurul toplanıp karar verecekmiş. Kum torbası 6 saat duracakmış, akşam kalkıp eve gidebilirmiş (kum torbası değil Bizans), yarın da duş alabilir ve normal hayatına dönebilirmiş. Bizimkiler her zamanki evhamlı halleriyle "bu gece de burda kalsak? bir sorun, kanama vb. olursa hastanede olsak?" dediler, kimse itiraz etmedi. Zaten tek kişilik özel odada kalıyorduk, kimseye bir zararımız yoktu. Gecelik ücreti ödendikten sonra hele ki hastanede oda sıkıntısı da yokken, "tabii ki kalabilirsiniz" dediler. Kum torbasının durduğu 6 saat geçmek bilmedi. Her yarım saatte bir "ne kadar kaldı" sorularıyla ve kalan son bir saati kutlamak için yediğimiz çikolatalarla...zor geçti 6 saat. Sonrasında gayet dinç, kalktı yataktan, yürüdü, dolaştı..ne başı döndü ne de başka herhangi bir sorun oldu. Hemen ertesi gün gidilecek olan resim sergisi ve sabah kahvaltısının nerede yapılacağı planlarına geçildi. Akşam olup da herkes çekildiğinde hastane odasında Karacin, Bizans ve ben kalmıştık. Onlar "Aşk ve Suç" izlerken odadaki televizyonda, ben kitap okudum biraz. Dizi bittiğinde saat 23:30 civarındaydı. tüm günün yorgunluğu bir anda bindi hepimize, yatalım bari dedik. Gerçi ben biraz daha kitap okudum ama diğerleri uyumaya çalıştılar. Benim uykuya yenik düştüğüm saat 00:30'du sanırım ne var ki fazla uzun sürmedi, 2:30'da uyandı Bizans, sıkıldım diyerek. Biraz konuştuk, sonra, hadi uyu artık, dedik. Tamam dedi ama yarım saat sonra, bacağım ağrıyor, diyerek doğruldu yine. Biraz masaj yaptım, tamam yeter üstüme gelme diyerek yattı yine. Yarım saat sonra yatak başının çok dik olduğunu söyledi, indirdik. Bundan sonra da onbeş dakika arayla saatin kaç olduğuna baka baka sabahı bulduk. Sabah 9 gibi gelin de çıkış yapalım demiştik diğer aile fertlerine ama saat 05:45'de "yeter artık" diye kalktı, giyindi, hazırlandı, eşyaları toparladı vs. derken saat 06:15'de çıkışa hazır haldeydik. 

22 Mart 2010 Pazartesi

Profil resmi



An itibariyle "Kim bu?" resmimiz değişmiştir, izleyenler kısmında göreceğiniz farklılıktan haberdar olunuz didim. Keza profil resmi değişen bloggerların kim olduğunu anlamak beni geriyor zaman zaman. Olur da aranızda benim gibi gerilmeye hazır bekleyenler varsa, haber vermiş olayım.

Neden değişti peki? Bilmiyorum, sıkıldım sanırım. 1,5 seneden sonra sıkılmam normal kabul edilebilir bence. Aslında daha önce niyetlenmiştim değiştirmeye ama üzerinde uğraşamamıştım. Ha şimdi uğraştım mı sanki? Yoook, bi anda oluverdi işte. Oje sürmekten daha keyifli bir iş olduğu kesin.
Argh! Daha fazla saçmalamadan yatağa giriyorum artık, kitap okuyuciiim...

PS: Yorumlardaki görüntüm değişmemiş sanırım, zamanla düzelir mi acaba? Bunu da mı zamana bırakmak gerek? Zaman bunun da mı ilacı yani? Pek sanmıyorum ama uykum var artık. Eğer hala değişmemiş olursa yarın bakarız artık. Madonna!


pöh ve ımh

Canım sıkkın çünkü...
... kaç haftadır yaptığım planları uygulayamıyorum, hep bir aksilik çıkıyor, planlar erteleniyor, bir türlü çalışamıyorum.
...Bizans anjiyo olacak. Sonrasında da kalp kapakçıklarını değiştirmeleri söz konusu olabilirmiş. Korkuyorum. Bunun için Ankara'ya gitmem ve gittiğimde de moral ve enerji yüklü olmam gerek.
...bir kedim bile yok.
...kediden umudu kestim kuşum bile yok.
...Nisan ayında yayınlanmasını istediğim makaleyi yetiştiremedim. Şimdi hazırlasam ancak Mayıs'da yayınlanır, hevesim kaçtı.
...bir türlü istediğim yemek planını uygulayamıyorum, hep bir aksilik çıkıyor (Gerçi dünü saymazsak çok da fena değil gibi).
...doğalgazımızı kestiler.
...Tosun hala teknik serviste.
...doğumgünümde St.Ziza Makedonya'da olacak.
..."Başkalarının Hayalleri" bi türlü bitemiyo.
...dün AVON'a sipariş verdim, tüm harçlığım yine faturaya gidecek. Umarım siparişlerim Çarşamba'dan önce gelir, çünkü Ank.'ya götüreceklerim var içinde.
...ALES'e bir kez daha girmemde fayda var, bu hafta başvuru yapmam gerek, ama ne zaman ve nasıl?$!
...Angels & Demons bitmedi bi türlü. Okunmayı bekleyen kitaplar zıp zıp zıplıyorlar rafta sabırsızlıkla.

Aslında hayat çok da fena sayılmaz çünkü...
...bugün yoğurtlu brokoli yedim, çok güzeldi.
...evdeki Danimarka'lı bebeler waffle'ımsı bişiy yaptılar, birazdan yiycez sanırım.
...minikbalık'ın son bir iki gündür beni daha iyi anladığını zannediyorum.
...dün gece sabaha kadar tüm kirli çamaşırlarımızı yıkama fırsatı bulduk.
...FFÖ'nün kedilerinin, koltuğa oturduğumda hemen kucağıma gelip kendilerini sevdirmeleri beni çok mutlu ediyor. Etrafımda 4 tane kedi olması ve onlara dokunmanın getirdiği huzur çok eşsiz.
...tavandan bulutlar sarkıyor ve gerçekten güzeller.
...Asuman'ın fan sorunu şimdilik geçti sanırım.(yine de Ankara'ya götürüp servise göstermem gerekecek)
...formspring'de sorular gördükçe kısa süreli de olsa keyifleniyorum.
...facebook'ta ilkokul arkadaşımı buldum :)
...sanırım kutsal bilgi kaynağına geri dönüyorum(gerçi vakit ayırabilecek miyim o bile kesin değil ya...)