3 Ocak 2015 Cumartesi

2014

Sonunda yıllardır yapmak isteyip de bir türlü yapamadığım şeye geldi sıra. An be an 2014 macerası...

01 Ocak: Yeni yıla 2013 boyunca keyifli bir dostluk paylaştığımız karşı komşumuz ve aynı zamanda astronom bir çift olan Una ve Dav çifti ile birlikte bizim minik fakirhanemizde girdik.

14 Ocak: Normalde sıradan olabilecek bir detay olmasına rağmen beni çok mutlu eden bir yeniyıl hediyesi aldım: James’in benim için internetten aldığı yılbaşı hediyesi geldi.

17 Ocak: Una’nın doğumgününü kutladık içinde Armagh Rymers’ın da bulunduğu Armagh’lı arkadaşlarımızla. Bu vesile ile İrlanda kültürüne dair sohbet etme fırsatı bulduk, Türk kahvesi yaptık, tüm beceriksizliğimle fal baktım.

28 Ocak: İlk yazarı olduğum ilk makalemi hakemli bir dergiye gönderdim! Doktora çalışmamın ilk elle tutulur ürünü…

31 Ocak: Sevgili olalı 5 yılı geride bıraktık...

18 Şubat: Yaşama sebebim, hayatımın anlamı, canım annem 55 oldu. Yanında değildim son yıllarda olduğu gibi ama tam da bugün gelen makalemin hakem raporu ile 55’e layık bir hediye verebildiğimi umdum.

11 Mart: Market Place and Theatre’da James Joyce’un “A Portrait of the Artist as a Young Man” eserinin tiyatrosunu izledik Una ve Dav ile. Kitap çok beğendiğim bir eser değildi ama sahnelenişi fena sayılmazdı bence.

15 Mart: Kuzey İrlanda’da sokak hayvanları toplandığı ve 3-5 gün içinde sahibi çıkmazsa uyutulduğu için özellikle kedi ve köpeklere göz kulak olan vakıflar var. Bunların önde gelenlerinden birisi de, bizim de 2011 yılından beri üyesi olduğumuz Armagh Cats Protection. Ben de bugün bu vakıf için biraz kedi makyajı yapıp, elimde vakfın kumbarası ile şehirde belirlenmiş noktalardan birinde durarak para toplanmasına yardımcı oldum. Gün sonunda toplanan toplam £180'un £54.24'ü benim kumbaramdan çıktı.

17 Mart: St. Patrcik’s Day karnaval alayını izlemeye gittik şehir merkezine, ordan Shambles Yard ve kiliseye geçtik. Dönüş yolunda Armagh’da ilk defa fish & chips yedik ve günü Hole in the Wall’da kapattık. Akşam eve dönünce uzun zamandır yapmak istediğim bir şeyi gerçekleştirdim ve Stampin’ Up temsilcisi olmak için ilk siparişimi verdim. Stampin’ Up, tıpkı Avon benzeri bir satış stratejisine sahip ancak bu defa ürünler kırtasiye malzemeleri!

18 Mart: Sevgili PİM’in doğumgünüm için hazırladığı paket geldi. Ama sabırla 28 Mart’a kadar sakladım!

19 Mart: Şirin Baba, Onur’a 6 aylık burs vereceklerini söyledi, ve üzerimizden büyük bir yük kalktı.

20 Mart: Evimizin ilk halısını aldık, nihayet!

22 Mart: Yıldızlar ile sesleri eşleştiren, duysal bir sergi olan Around North’un Armagh Gözlemevi’nde halka tanıtımında görev aldık. Önümüzdeki yıldan itibaren serginin sürekli gözlemevi bahçesinde bulunması planlanmakta.

26 Mart: NeOkuyorsun.com benzeri ancak çok daha geniş bir kiteye sahip olan Goodreads’ten kazandığım ilk kitap “Abduction”(Jonathan Holt) adresime geldi.

27 Mart: Katıldığımız “World Host Training” ile nasıl iyi bir ev sahibi, müşteri temsilcisi, dükkan sahibi, tezgahtar olunacağını öğrendik.

28 Mart: Yine doğdum! Bu defa 31 oldum. Önceki yılın 30 yaş sendromundan sonra, 31 hiç de zor gelmedi doğrusu.




1 Nisan: İlk youtube videomu yükledim.

8 Nisan: Ruxy ile birlikte ilk defa yogaya gittim. Normaldekinin aksine, hızlı tempoda bir yoga olduğu için biraz zorladı ama kesinlikle keyifliydi.

10 Nisan: Makalem yayınlandı!

19 Nisan: Sevdicekle ilk bisiklet turumuza çıktık! Uzun zamandır gitmek istediğimiz, Navan Centre & Fort’a gittik.

20 Nisan: Una’larda Paskalya yemeğine katıldık. Çokça bahsi geçen annesi ile de tanışma fırsatım oldu.

28 Nisan: Youtube’daki videolara eklediğim şarkıların telifi ile ilgili dertlendiğimi öğrenen Şişko Hobit beni Cansu ile tanıştırdı!

1 Mayıs: Hayatımın ikinci ehliyet sınavına girdim ve kaldım. Sınav süresince arabada bulunan direksiyon hocama kalırsa aslında geçer bir sınav vermiştim, ama sınavı yapan hoca gıcıktı. Emin olamadım, belki de çok heycanlanmıştım. Türkiye’de ehliyetim olmasına rağmen, 1 yılı aşkın süredir UK’da yaşıyor olduğumuz için ehliyetim burada geçersiz sayılıyor. Hem bir AB kimliğim olsun, hem araba kullanma meselesindeki pasımı atayım, hem de burada bir arabamız olsun, gezelim ve belki de araba ile Türkiye’ye geri taşınalım istemiştik; olmadı.
Günün sonunda Armagh tarihinde önemli bir karakter anısına düzenlen “Brian Boru Awakening” etkinliğine katıldık Church of Ireland’da.

2 Mayıs: Araba kullanmayı UK’da öğrenen sevdicek hayatının ilk ehliyet sınavına girdi ve geçti! Çok sevindik!

4 Mayıs: Vikingler şehre kamp kurdu!

8 Mayıs: Yaklaşık 1,5 yıldır süren psikolog görüşmelerinin sonunda nihayet anladılar depresyonda olmadığımı. Gün itibariyle teşhisin bir tür bipolar, siklotermia, olduğuna kanaat getirildi. Antidepresanlara elveda!

10 Mayıs: Giro D’Italia, Armagh’tan geçti. Sabahın köründe başlayan etkinliğe sevdicek ikimizin yerine gitti, güzel fotoğraflar çekti. Bense yataktan ayrılamamış, derin bir uykudaydım keyifle…

12 Mayıs: Bir türlü bitmek bilmeyen bel ve bacak ağrılarım için bir egzersiz grubuna başladım Orchard Leisure Center’da.  2 ay boyunca her Pazartesi ve Çarşamba, saat 17’de, 1.5 saat boyunca. Ayrıca ne zaman istersen gidip yüzmek de serbest.

15 Mayıs: Armagh’ın yerel ve tarihi çalgıcı grubu olan Ryhmers'a kostümlerle dahil olup  kilisede yaptıkları bir etkinlikte görev aldık, gazeteye çıktık!

19 Mayıs: Hayatımın üçüncü, UK’daki ikinci ehliyet sınavına girdim, yine kaldım! Bu defa sorunun bende değil sınavı yapan dangalakta olduğundan eminim. Sınav boyunca yanımda olan direksiyon hocam da aynı fikirde.

20 Mayıs: Orchard’dakine ek olarak bir de TowerHill community Hospital’da, bel ve sırt ağrısı çekenlere özel egzersiz grubuna başladım. Her salı 15:30’da.

21 Mayıs: İlk defa bir kart gönderdi babam bana!

22 Mayıs: Market Place Theatre’ın müşteri memnuniyet toplantısına katıldım. Bu tür bir uygulamanın nasıl gerçekleştiğine müşteri gözüyle bakmak ilginç oldu.

24 Mayıs: Çocukluğumdan beri yapmak istediğim bir şeyi gerçekleştirdim ve bir fuara katıldım kendi ürünlerimle! Standı Stampin’ Up bağlantım Alice ile birlikte kurduk. Yaklaşık 40Pound’luk satış yaptım ama asıl mutluluk beni hiç tanımayan insanların ürünlerimi beğenmesiydi.

27 Mayıs: Yaşadığım şeyin fuar yorgunluğundan öte, kuyruksokumu kemiği kırığı/çatlağı olduğunu anladık sonunda. Feci bir acı! Nasıl oldu bilmiyoruz, bisiklet üstündeyken olmuş olabileceği iddiaları var.

3 Haziran: Bir kez daha girdim ehliyet sınavına. Bu defa hepimiz eminiz ki sınavı yapan adamda bir pislik var. Kusursuz bir sürüş gerçekleştirmeme rağmen sınavcı dangalak “kavaşklarda gereksiz yere yavaşlıyorsun” diyerek bıraktı beni bu defa. Sonrada öğrendim ki kadın sürücülere gıcıklık yaparmış, tek defada onun sınavından geçen kadın şöför azmış vs. Tabii ki ilgili yerlere şikayette bulunma niyetim var ama fırsat bulamadım henüz… Avuntu olarak kocacık beni Portadown’a, en sevdiğim kitapçıya götürdü. Dönüş otobüsünü kaçırıp taksiye bi dolu para vermek zorunda kaldığımız, çok uyuz bir gün oldu.



7 Temmuz: Önceki yıl çekilen sonsuz MR’dan birinde tespit edilmiş olan, sağ tirodimdeki bir nodül nedeniyle ultrasona gittim.

11 Temmuz: Asena ve Özgün çifti ile harika bir haftasonu geçirdik. Enniskillen Kalesi ve Donegal başta olmak üzere gezdik, dolaştık, bol bol fotoğraf çektik.

15 Temmuz: İlk Stampin' Up etkinliğimi gerçekteştirdim evsahiplerimizin mutfağında. 5 kişi katıldı, çok da keyifli geçti.

18 Temmuz: 1 yıldır görüştüğüm psikolog hatun benim psikologlug bir durumum olmadığını, Freudiyen bir yaklaşımla psikanaliz yapılarak bilinçaltıma inilmesi gerektiğini iddia etti. Armagh’da psikanaliz yapan bi yer yok. Türkiye’ye inşallah :D

23 Temmuz: Evin bahçesinde yangın çıktı! 170 yıllık olduğu tahmin edilen ağaçların tutuştuğunu farkeden sevdicekle birlikte ev sahiplerine haber verdik. İtfaiye gelene kadar ön müdahalede bulunup ciddi bir sorun olmadan sakince atlattık durumu. (Yangını haber vermeye giderken yol boyu "yangın vaaaar! Jil yengeeee!" diye bağırdığım doğrudur.)

28 Temmuz: İrlanda Cumhurbaşkanı gözlemevini ziyarete geldi. Bir cumhurbaşkanı nasıl olur, nasıl davranır hatırlamış olduk böylece.

10 Ağustos: Evliliğimizde 4 yılı tamamladık. 4. yıl şimdiye kadarkilerin en güzeliydi. En sevgi dolu, hoşgörülü ve “biz” olduğumuz yıldı. Gelecektekiler bunu da gölgede bırakacak kadar güzel olur inşallah.

15 Ağustus: Ortaokul matematik öğretmenim olarak hayatıma giren ama sonrasında çok güzel bir dosta dönüşen sevgili Fer geldi bizi ziyarete. Onu karşılamaya Londra’ya gittim.
Londra’da geçirdiğimiz iki günün ilkinde Bizans’ın Yüksek Lisans mezuniyet hediyesi olan, aldığım günden beri sürekli taktığım safir kolyemi kaybettim. Gerilim ve korku dolu bir tiyatro olan "The Woman in Black" oyununu izlediğimiz ikinci günün sonunda ise Fer’in cüzdanının çalındığını fark ettik! Londra kabus oldu bizim için. (Detaylar için: ilk gün ve ikinci gün) 2 hafta kalmayı planlayan Fer’in cüzdanıyla birlikte neşesi de gitti, ve öyle olunca erken döndü Türkiye’ye.


28 Ağustos: Dublin’den yola çıkıp İstanbul’da annemle bir gece geçirip Moğolistan’a gidecekken, İstanbul uçağımı kaçırdım. Çok ağladım, çok özlemiştim annemi. Romanya üzerinden gittim, gece değil sabah vardım İstanbul’a, sarılıp uyuyamadım anneme ama bol bol konuştuk ve koşturduk. Sonunda vardım Moğolistan’a. Sırf giderken başıma gelen aksilikleri bile olsun yazacağım ilk fırsatta, inanamayacaksınız başıma gelenlere!

30 Ağustos: Moğolistan’a vardım! 10 gün geçirdiğim bu ülkede hayatımı değiştiren şeyler yaşadım, insanlar tanıdım, kararlar aldım.

9 Eylül: Moğolistan dönüşü 2 gece Ankara sıkıştırdım kendime. İstanbul havaalanında Cansu, Serkan ve Dicle’mle buluştum. 2014’ün en sevimli hediyelerinden olan Cansu’yla kanlı canlı görüşme fırsatım oldu böylece.

10-11 Eylül: Ankara’da inanılmaz hızlı ve azıcık uykulu dolu dolu 2 gün geçirdim. Anneanneme sarıldım bol bol, babam ve babaannem ile görüştüm iki arada bir derede. Zerrincim’e doyamadım tabii ki ama en azından kokusunu çektim içime bol bol! Kanka ile küsüştük, uzun zamandır biriken gerginliklerin anlık bir patlamasıydı ve ilişkinin sonrasında da önemli bir dönüm noktası oldu bu.

16 Eylül: Gözlemevinin ve evin bahçesinden 1 kiloyu aşkın böğürtlen topladık! Reçel yaptım!

20-28 Eylül: Armagh’a, evime, sevgilime döneli daha 1 hafta olmadan yeniden yollara koyuldum. Ne olur ne olmaz diyerek sevdicek de Dublin havaalanına geldi bu defa benimle, sabahladık birlikte. 10 yıl sonra yeniden Zerrincim’le Heidelberg’de olma hayaliyle başvurduğum toplantıda kariyerim için önemli kararlar aldım ama ne yazık ki Zerrincim’in vize işlemleri yetişmedi, buluşamadık. Moğolistan’da tanıştığım Polonya’lı arkadaşlarımla yeniden bir araya geldim. Bonn’dan eski dostum Mark beni ziyarete geldi; sayesinde ingress oynamaya başladım. Başta biraz zorlasa da, sonrasında iyi ki diyerek araba kiraladım ilk defa tek başıma. Sorunsuz geçti herşey, dönüşe 2 kala arabanın çekilmesi hariç kazasız belasız atlattım.



1 Ekim: Türkiye’den güzel bir teklif aldım kariyerimle ilgili. Moralim yerine geldi, normale döndüm.

8 Ekim: Armagh Market Place Theatre & Arts Centre’da Phantom & The Musicals’a gittik sevdicekle. Umduğumuzdan farklı bir şovla karşılaştık ama yine de eğlendik.

11 Ekim: Scott Kelby Photowalk'a katıldık. Armagh'da birçok fotoğraf çektik, yeni arkadaşlar edindik.

23 Ekim: Armagh Market Place Theatre & Arts Centre’da sahnelenen, tek kişilik bir oyun olan “The Trials of Galileo”yu izlemeye gittik sevdicekle. Oyunu izlemeye gelmiş olan Murtaza’ya tezin son halini verdim o sırada.

24-27 Ekim: Sevgili Asena ve Özgün çifti misafir oldu evimize. Tezden kurtulmanın huzuru ile harika bir haftasonu geçirdik birlikte; Moher Yamaçları'na, Doolin Mağarası'na ve Brigit’in Bahçesi'ne gittik. Hava çok güzel değildi ama yanınızdaki insanlar güzel olunca nerede olursanız olun mutluk elinizin altında! Dönüş yolunda Murtaza ile karşılaştık ama neyse ki tanımadı o bizim arabayı!

Reklamlar


ve gerçekler

 

28 Ekim: Yıl sonunda Türkiye’ye döneceğimizin planları neredeyse kesinleşmiş, kedilerin uçak ayarlamaları, taşınma firmasıyla buluşma tarihi yapılmışken gözlemevi Onur’a “6 ay daha burs verelim, sen de bitir de öyle gidin” dedi! Sevinmek yerine sinirden kudurdum ama zamanla alıştık buna da. Artık 1 haftadan uzun vadeli plan yapmak yok!
Aynı gün, gözlemevinin kapısında soğuktan titreyen zavallı bir kedi bulduk, adını Avatar koyduk. Sahibini aradık ama bulamayınca sokağa salmaya içim elvermedi. Ne var ki bizim kediler Avatar'ın evde olduğu gün boyu koltuğun altından çıkmayıp, yemeden içmeden kesilince kendisine hoşçakal demek zorunda kaldık. Neyse ki Ruxy tam da böyle bir ev arkadaşı arıyordu kendisine. Yeni adı Sirius.

4 Kasım: Tezi üniversiteye teslim ettim, jüriye mail attım!

7 Kasım: Murtaza bizi, yeni doktora öğrencisini ve stajyer öğrencilerini evine akşam yemeğine davet etti.

8 Kasım: Meşhur Interstellar’ı izledik.

10 Kasım: 7 Temmuz'da gittiğim ultrasonun devamı olan biyopsi girişimi tam bir facia ile sonlandı. Doktor örnek almayı başaramadığı gibi boğazımı delik deşik etti ve boyun kaslarımı da zorladı. Ultrason görüntüsünde öncekinden bir farklılık tespit edilmediği için iyi huylu bir nodül olduğu tahmin edilerek, 6 ay sonra yeniden bakılmasına karar verildi. Sonuç olarak ağrılı bir hafta geçirdim.

13 Kasım: Moskova şehir balesinden “Fındıkkıran” balesini izledik sevdicekle! Harikaydı!

25 Kasım: Doktora savunma provası yaptık Murtaza ve Necmi ile. Zor oldu ama “24 saat öncesine göre daha az endişeliyim” dedi Murtaza prova sonunda. Adamın iyi birşey söyleme kapasitesi bu kadar!

29 Kasım: Sevdicekle birkikte Georgian Day etkinliğinde görev aldık gözlemevinde. Gün bittiğinde ise hayatımın EN mutlu gününü yaşamıştım. Zerrincim geldi evime, İrlanda’ya! Benim için ne anlama geldiğini anlatmam mümkün değil. Büyülü 2 hafta geçirdik birlikte!

6 Aralık: Game of Thrones turuna katıldık Zerrincim ve sevdicekle. Uzun zamandır görmek istediğim Dark Hedges’i de görmüş oldum sonunda.

9 Aralık: Doktora savunmamı başarıyla verdim!

13 Aralık: Zerrincim’le Dublin’e James Joyce Centre’a gittik. Sonradan sevdicek de geldi. Doktoramın son aylarında audiobook’unu dinlediğim, ve kitabından büyük güç aldığım astronot Chris Hadfield ile tanıştım! Günü Ha’Penny Bridge Inn’de birer Guiness ile sonlandırdık.

14 Aralık: Zerrincim’i Dublin'den yolcu ettik…



17 Aralık: Yılsonunda TR’ye dönemeyeceğimiz ve benim vizem de yılsonunda bittiği için, bir kez daha vize uzatma koşturmacasına daldım. Tam bir kabus! 1 hafta içinde 3 kere Belfast’a gittim.

18 Aralık: Tüm gözlemevi kadrosu olarak muhtemelen son yılbaşı yemeğine gittik. Çıkışta Hole in the Wall’da toplandık. Doktoramı verdiğimden beri insanlardan Murtaza ile ilgili duyduklarıma inanamıyorum; adam tam bir psikopat!

25 Aralık: Christmas günü, ev sahiplerimize katıldık. Çam ağaçlarının altından bizim için de hediyeler çıktı bu sene!

29 Aralık: Sevdicek 31 oldu. Şakaklarındaki ve sakallarındaki aklar, gülünce gözlerinin kenarındaki kırışıklıklar daha da olgunlaştı… Hobbit'e gittik sevdicekle bugün, çıkışta Hole in the Wall'da toplanacaktık arkadaşlarla ama arkadaşlar bulamadı bizi, biri hariç. Tesadüf ki barda da her yıl yapılan "bilgi yarışması" varmış, parkinson derneği yararına. Eksik kalmadık tabii ama ne yazık ki sonuncu olduk yarışmada. Hal böyle olunca teselli hediyesi bir şişe şarabı da kaptık! Yeniyıl kartlarımız da bugün postalayabildik ancak. Eh 100'den iki eksik olunca, çoğunluğu da el yapımı olunca hem hazırlaması hem zarflaması vakit aldı biraz.

31 Aralık: Belfast’a gittik, çılgın bir alışveriş maratonu yaptık. Pek bişey almadık ama çok koşturduk. Yeni yıla evimizde, iki başımıza girdik BBC’den Londra’daki havaifişek gösterisini izlemeye çalışıp, ha bire kesilen bağlantıya küfredip, orada olmaya o kadar yaklaşmışken gidememiş olduğumuz için biraz gözyaşı döküp, herşeye rağmen önceki yıllara göre daha sağlıklı ve çok daha huzurlu bir yıl geçirdiğimiz, birlikte olduğumuz ve birlikteliğimiz için şükrederek…