12 Ekim 2009 Pazartesi

Antalya Vol-0,5

Ben bugün kaplumbağa gördüm! Evet evet bildiğin kaplumbağa. Hem de yolun ortasında. Aslında sadece görmekle kalmadım, bir de elime aldım. Yolda ezilmesin zavallıcık diye alıp onu kenara koydum. O kalın kabuğu ve minicik haline rağmenki ağırlığıyla onu ele almak çok garip bir duygu. Üstelik nefes alıp verişinin sesini bile duydum. Biraz daha yakından da bakacaktım ama ısırır dedi sevdicek, pek inanmasam da tırstım biraz. Tamam kaplumbağa ısırabilir ama beni neden ısırsın ki?
Doğaya dair yeni öğrendiğim herşeyde bir kez daha küçük hissediyorum kendimi. Sanki altı yaşında, gözlerini kocaman kocaman açarak etrafı keşfetmeye çalışan bir minik gibi. Öyle görünmediğimi biliyorum ama öyle hissetmek çok güzel, hem kime ne zararı olabilir ki?


Yine böyle hissetmeme neden olan bir şey de geçen gün şömineyi yakarken oldu. Hehe, evet, kaldığımız evde bir şömine var! Ama evin garip kedisi şömine dibine kıvrılmak yerine sürekli pencerenin dibinde oturuyor soğuk soğuk. Tamam yani odunları tutuşturmaya çalışırken başlarda biraz duman oluyor ama o kadar da değil yahu. Neyse ben asıl şey diycektim; yeşil alev! Evet ben yeşil alev gördüm! Çok heycanlandım, tıpkı kar yağıyormuş gibi, çünkü çok güzel! Tabii ki farklı kimyasalların farklı renkler çıkararak yandıklarını biliyorum ama bilmek başka, bunu gözünle görmek çok daha başka. Ha bu arada çam ile meşe odununu da ayırabiliyorum artık. Çam odunları hızla tutuşup yine hızla sönerken, meşeler daha yavaş tutuşup daha uzun yanıyor. O yüzden önce çam, üstüne de meşe odunu atıyoruz. Bi de eskilerin seni yaş meşe ile dövmeli sözünü daha iyi anladım; meşe cidden ağırmış!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.