Benim çocukluğumda o vardı. Ergenliğimde, gençliğimde.
Coğrafya dersi için haritalarımı onunla birlikte çizip boyamıştım hep.
Türkçe defterimdeki yazılarılarımı o kontrol etmişti.
İlk uçurtmamı onunla uçurdum.
Kumsalda ayaklarım yanıyor diye beni sırtına alıp o taşıdı.
Efes harabelerine sırtımı dayayıp artistik pozlar verdiğimde o çekmişti fotoğraflarımı.
Konserlerime geldi ortaokuldayken ben, resim sergilerime, tiyatrolarıma ben lisedeyken, mezuniyetime üniversitede.
Harçlığımı verdi her bayramda, ve de arada fazladan, kimseye çaktırmadan.
Uzun yolda onun yanında hız yaptım arabada. O kullandığında hep şarkılar söyledim yanındaki koltukta.
İlk ciddi erkek arkadaşımı terk ettiğimde beni yanına çağırıp, emin misin dedi bana.
Yurtdışındaki eğitimimi yarıda bırakmayayım diye kaydımı yaptı, harçlığımı gönderdi.
3 aydır çıktığım adamla evlenicem dediğimde ters ters baktı ama nikahta yanımdaydı.
Güneş yanıklarıma krem de sürdü, sevdiğim o pahallı parfümü de aldı, yüksek lisans mezuniyetimi kutlamak için en sevdiğim safirden kolyeyi de o tasarladı benim için.
Hastalandı, ameliyat sonrası göremeyecek dedi doktorlar %90, görebilirken beni mutlu görsün diye hemen gidiverdim yanına 2 gün sonraki uçakla, %100 başarıyla geçti ameliyatı, sapasağlam geldi eve.
Araba kazasında ayağı kırıldı, sabaha kadar gözlem yapıp ilk soluğu onun yanında aldım, azcık topalladı ama iyileşti, kutlamamızı mantıcıda yaptık.
Sonra bir gün, ben dünyanın diğer ucundayken grip oldu. gittikçe kötüleşti... 'moralini düzgün tut' dedi doktorlar ona, ben de moralini düzeltmek için atlayıverdim ilk uçağa... 13 saatlik uçuş boyunca ona ne şebeklikler yapacağımı, ne planlar anlatacağımı düşündüm hep.
vardığımda yoktu
soğuk ve karanlık bir yerdeydi bedeni, sarıp sarmalanmış...
kaç kere çıkarttılar da gördüm onu, sopsoğuk...
ben şimdi eve telefon ediyorum ama telesekreterde onun sesi yok.
'bilgisayarda şu çalışmıyor gelince anlatacaksın bana' diyen yok.
telefonunu kurcalayıp sorular soran yok.
gittiğimde başımı göbeğine yaslayabileceğim kimsem yok.
milyonum diyip başımı okşayan yok. zaten ondan başka kimse okşamadı başımı hiç öyle.
yok yani
ben nasıl gidicem o eve, o şehre... bilmiyorum. evdekiler nasıl baş ediyorlar onun yokluğuyla... bilmiyorum. ben evi her düşündüğümde göz yaşlarım durdurulamazken eve nasıl gidicem, nasıl dik durucam, nasıl dayanıcam bilmiyorum. onun olmamasını ben bilmiyorum. bilmek istemiyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.