aile sadeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aile sadeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2010 Perşembe

Bizansiyan anjiyo

Bizans'ın Çarşamba günü anjiyo olacağını zannediyorduk. Pazartesi sabah gelen telefonla operasyonun salı sabah olacağını öğrendik ve 15:00 otobüsüyle Ankara'ya gittik apar topar. Halbuki Salı akşamı St.Ziza'nın oyunu izleyecektik, olmadı.
Pazartesi akşam Ankara'ya vardığımızda Zerrin karşıladı bizi, bir güzel yemek yedikten sonra Bizans'ın evine baskın yaptık. Beklemiyordu beni görmeyi, çok şaşırdı, neşelendi. 
Anlamıyorum, genç yaşlarda bir insan evladı yoksa civarında böyle ameliyat hastane vb. işlerde, neden haber vermezler bana normal yollardan? Karacin vardı Bizans'ların evinde. Neyse. 23:30 civarında herkes yataklara gitti. Benim odamda Karacin kaldığı için ben Bizans'ın yanına yattım. Sorun değil, zaten yatak iki kişilik. Bizans'ın tedirgin olabileceğini düşünüp onun uyumasını bekledim uykuya dalmadan önce, ne var ki bir buçuk saatten fazla vakit geçti, o hala uykuya dalmamıştı. Konuşmuyorduk da. Sessizce ve kımıldamadan yatıyorduk. Saat 3 gibi, "korkuyor musun?" diye sordum, hayır dedi. Peki diyip sustum, boş yere gerginlik yatarmak ve muhtemel uykusunu kaçırmak istemedim. Bunun ardından belki bir 20 dk. uykuya dalmış olabilirim, Bizans'ın yataktan kalkıp gelip üzerimi örttüğünü farketmemle uyandım. Hala uyumamıştı. Sessizce bekledim uykuya dalmasını ama saat neredeyse 4 olmuştu ama o hala sessizce duruyordu yatağın içinde. "Sana masal anlatayım mı?" dedim, hayır dedi. "Destan anlatayım?" dedim, "Hayır WOS, uyu artık" dedi. Olur da konuşmak isterse diye yine de bekledim, sabah ezanından sonra birazcık uykuya dalmışım... Saat 6'ya on vardı uyandığımda, zaten 6:30'da kalkmış olmamız gerekiyordu 7:30'da hastanede olabilmek için. 

Hastaneye gittik, odaya yerleştik, saat 9'a doğru hemşire gelip gerekli iğneleri vs. yaptı. Anjiyo yapılacak odaya girdiğinde saat 8:55'ti, operasyonu hoca odaya girdiğinde 9:00, görevlinin operasyon odasından çıkıp da bana "bitti şimdi, çıkacak birazdan" dediğinde 9:15. Çabuk ve sorunsuz geçti yani. Odaya çıkardılar, bacağına ağır bir kum torbası koydular. Doktor geldi. Damarlarda bir sorun yokmuş, mitral kapakçığın değişmesi söz konusu olabilirmiş ancak buna da kurul toplanıp karar verecekmiş. Kum torbası 6 saat duracakmış, akşam kalkıp eve gidebilirmiş (kum torbası değil Bizans), yarın da duş alabilir ve normal hayatına dönebilirmiş. Bizimkiler her zamanki evhamlı halleriyle "bu gece de burda kalsak? bir sorun, kanama vb. olursa hastanede olsak?" dediler, kimse itiraz etmedi. Zaten tek kişilik özel odada kalıyorduk, kimseye bir zararımız yoktu. Gecelik ücreti ödendikten sonra hele ki hastanede oda sıkıntısı da yokken, "tabii ki kalabilirsiniz" dediler. Kum torbasının durduğu 6 saat geçmek bilmedi. Her yarım saatte bir "ne kadar kaldı" sorularıyla ve kalan son bir saati kutlamak için yediğimiz çikolatalarla...zor geçti 6 saat. Sonrasında gayet dinç, kalktı yataktan, yürüdü, dolaştı..ne başı döndü ne de başka herhangi bir sorun oldu. Hemen ertesi gün gidilecek olan resim sergisi ve sabah kahvaltısının nerede yapılacağı planlarına geçildi. Akşam olup da herkes çekildiğinde hastane odasında Karacin, Bizans ve ben kalmıştık. Onlar "Aşk ve Suç" izlerken odadaki televizyonda, ben kitap okudum biraz. Dizi bittiğinde saat 23:30 civarındaydı. tüm günün yorgunluğu bir anda bindi hepimize, yatalım bari dedik. Gerçi ben biraz daha kitap okudum ama diğerleri uyumaya çalıştılar. Benim uykuya yenik düştüğüm saat 00:30'du sanırım ne var ki fazla uzun sürmedi, 2:30'da uyandı Bizans, sıkıldım diyerek. Biraz konuştuk, sonra, hadi uyu artık, dedik. Tamam dedi ama yarım saat sonra, bacağım ağrıyor, diyerek doğruldu yine. Biraz masaj yaptım, tamam yeter üstüme gelme diyerek yattı yine. Yarım saat sonra yatak başının çok dik olduğunu söyledi, indirdik. Bundan sonra da onbeş dakika arayla saatin kaç olduğuna baka baka sabahı bulduk. Sabah 9 gibi gelin de çıkış yapalım demiştik diğer aile fertlerine ama saat 05:45'de "yeter artık" diye kalktı, giyindi, hazırlandı, eşyaları toparladı vs. derken saat 06:15'de çıkışa hazır haldeydik. 

14 Temmuz 2009 Salı

ya ya...

Rize'den İstanbul'a geçip ordan Kayseri'ye döneli 2 gün oldu ama ben ancak yazabiliyorum...

Rize nasıl mı geçti? Kendimi hiç bu kadar şebek gibi hissetmemiştim. İster istemez üzerimde olan gerginliğin üstüne bir de çay kahve bahanesiyle eve gelen misafirler eklenince tam oldu. Gelenlerin yan gözle bana bakışı, baştan ayağa süzüşleri, mutfaktan gelen fısır fısır konuşmalar... Hadi ben asabiyim de normal birisinin bile sinirlenmemesi mümkün değildi. Konağa hizmetçi seçimi mi desem yoksa dişine bakıp da alınmasına karar verilen at mı desem yoksa hayvanat bahçesindeki maymun mu desem... kendimi hangisine benzetsem bilemedim. Bir de her soruyla birlikte sınava girişim vardı ki en görülmeye değeri oydu sanırım. Ters cevap versen olmaz, alttan alıyım desen alttan alınacak gibi değil... neyse bi şekilde atlattım çok şükür. Bundan sonra da bi daha ne zaman görürüm o insanları bilmiyorum ama umarım olabildiğince uzak bir vakitte olur. Ömrüm boyunca bu aileye dahil olacağımı düşündükçe içim daralıyor.

desem ne kötü olurdu di mi? :) hayır hiç de öyle geçmedi Rize çıkartmamız. Aksine kendimi çok önemli ve değerli hissettiğim günlerden birisini yaşadım.. Tabii ki kara kaşım kara gözüm için değil, onların en kıymetlisinin benim için de ne kadar kıymetli olduğunu bildikleri içindi kıymetim ama bu bile öyle güzel ki. Hem karşımdaki insanlar hem de benim için çok değerli, eşsiz bir insan sözkonusuydu. Ortak noktamız aynı kimseye duyulan sevgi olunca, insanların gönülleri kinle kötülükle hasetle değil de iyilikle saflıkla mutlulukla dolu olunca tabii ki bu sevgiden mutlu olduk hepimiz. Durumdan en çok şımaran sevdiceğimdi muhtemelen ama iyi ki gitmişiz dedim sonunda... Hani düşününce insan tedirgin olmuyor değil aslında, bambaşka bir aileye giriyorsun ister istemez. Onların benden beklentisi nedir diye aklına geliyor. Ama tek beklentilerinin çocuklarını mutlu etmen olduğunu görünce içine öyle bi su serpiliyor ki, kendi ailenmiş gibi benimsiyorsun bi anda. Evet evet çok şanslıyım biliyorum. Umarım bundan sonrası da hep böyle güler yüzle tatlı dille devam eder. Yine alnıma atlara takılan nazar boncuklarından takasım geldi :))

28 Aralık 2008 Pazar

bakalım bakalım

Dönüş biletim olmadan, nerede kalacağımı bilmeden, mantığımı bile yanıma almadan çıktım yola pazar gecesi 23:30'da. Sabah 5,5'da Esenler Otogarı'ndaydım. Biraz bekledim, Çiko'cum geldi, gittik bi güzel kahvaltı yaptık Bonn'daki arkadaşlarımıza hediyeler aldık, Taksim'e gittik dolandık, bana kestane aldı ve servise bindirdi.

Yola çıkarken aklımdaki şey Taksim'de makul mantıklı bir mekan bulup, "ben geldim, son bi kere görüşmek konuşmak istersen buyur beklerim" demekti Mr. Rude'a ama sonra farkettim ki orada görmek istediğim diğer insanlar da var, "yürü be kızım kim tutar seni" dedim kendime, düştüm yollara. Sonrasını ne sen sor ne ben anlatayım...Garipti diyebilirim ancak. Akşam peder beyi aradım, Kadıköy'de buluştuk, eve gittik, ona facebook'u öğrettim, saat 2 civarında da yattık uyuduk. Ctesi günü sabahtan düştük yollara, Özsüt'te hızlı bir kahvaltı yaptık sonra hayırsız kuzenimin iş yerine gittik, affettim tabii görünce, sarıldık koklaştık, viaport yollarına düştük, ben sinir krizleri geçirdim bir miktar, alışveriş yapmayı sevmeyen bir cadı olarak epeyi zorlandım ama geçti gitti bi şekilde işte. Ardından Mr.Rude'un yanına gittim yine. Akşam vakti de tuttum elinden getirdim Ankara'ya... Çok kolay söylediğimi sandığı ayrılma meselesinin aslında kolay olmadığını ama sandığından fazla üzüldüğümü anlatmaya çalıştım bi kez daha ama bunca zaman beceremediğim şeyi şimdi de becerebildiğimi hiç sanmıyorum. Bu hafta bakalım bakalım dedik...bakalım bakalım.. görücez tamam mı devam mı...

Evde durumlar o kadar boğucu ki bunu anlatmamın mümkünatı yok. Koşa koşa kaçıp gitmek istiyorum evden, herkese ve herkese sinir oluyorum. En çok da misafir adı altında gelip ailenin huzurunu bozan insanlara sinir oluyorum. Sözkonusu canlının benimle aynı tarihlerde Türkiye'ye gelip gitmesi ise ancak benim tatillerimi zehir etmekte. Adam psikopat diye tüm terbiyesizlik, küstahlık ve edepsizlik haklarını nasıl alabiliyor bilmiyorum ama bu şekilde devam ederse benim de o kötü yüzümün ortaya çıkması çok yakın.

Sinirliyim, gerginim, gitmek gitmek gitmek istiyorum. Ya da açılıp şöyle bi koca tokat yapıştırmak istiyorum suratına!

Kar yağıyor bu sabahtan beri, şehre indiğimde karla kaplıydı her yan, ama çıkıp kartopu oynayacak kimsem yoktu işte.. kendi kendime "kar yağıyooo" nidalarımı dinledim durdum. Kar hala yağıyor ama bende ne huzur var ne neşe... Tüm bencil insanlardan nefret ediyorum, beni seven herkesin bencil olmasından da nefret ediyorum. bi bahane bulup çıkıp gitmek istiyorum bu evden. hayal ettiğim tatilimin içine eden herkesin tek tek elini sıkıp teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten sayenizde tam da ihtiyacım olan tatili yaşıyorum!

24 Aralık 2008 Çarşamba

24 Aralık 2008 - 00:57

yazmam gerek, o güzel gülen gözlere ve kendime haksızlık etmemek için...
yazmam gerek, o güzel dakikaları unutması kuvvetle muhtemel hafızama kurban etmemek için...

Gece 2,5da bindik Kent'in Kayseri arabasına, iğrençti. Fen-Edebiyat fakültesine vardığımızda sabah 8,5 civarındaydı, 09:55'di İbrahim Hoca'nın kapısını tıklattığımda, seminerime başladığımda 10:15, rahata erdiğimde sanırım 11'di.

Zerrincim, OnurCUK ve Ziza ile birlikte keyifli adımlarla ilerlemeye başlayıp titrek tavşanı gördüğümüzde kampüste, saat kaçtı bilmiyorum. Sanırım Stresi Rahatlık geçiyordu. Eve vardık, biraz zaman aldı benim hayatımın en rezil seminerini vermiş olmamın huzursuzluğunu ve fakat atlatmış olmamın verdiği rahatlığı farketmem. Ziza ve OnurCUK hemen kahvaltı hazırlıklarına giriştiler, aslında sabah 6'ya kadar beklemişlerdi kapılarını çalmamı ama böylesinin daha iyi olduğuna karar verdik sonradan, hayatımın en dostane ve en lezzetli kahvaltısını yaparken. Özellikle OnurCUK'un yaptığı peynir tavalama ve Ziza'nın yaptığı ekmeği anlatabilmeyi, ben yazdıkça sizin ağzınızda o tadı hissettirebilmeyi çok isterdim ama o şans bana aitti bu sabah.
Mükemmel ötesi bir kahvaltının ardından oturma odasına geçtik, aktarılacak filmler diziler müzikler ders notları, izlenecek komik videolar ve OnurCUK'un XVI. Ulusal Astronomi Kongresi'ndeki konuşması vardı bizi bekleyen. Gün içinde Mehemet ve James ile tanıştık, Seval'i de ağırladık kısa bir süre, Lazca'dan bahsettik, facebook çılgınlığından, 80leirn sonu 90ların başındaki çizgi filmlerden ve arkadaşlarımızdan bahsettik.
Zaman nasıl geçti bilmiyorum, tek bildiğim kendimi çok "aitmiş" gibi hissettiğim, uzun zamandır özlediğim sohbet ve çok güzel bir mutluluk tadı... Kocaman bir teşekkür burdan sizlere, o güzel gün ve içimi ısıtan o güzel gülen gözleriniz için..

Akşam vakti, Şener ve taze sözlüsü ile buluştuk, halamın evine gittik. Babaannem de ordaydı, ve Zekiye ve çocukları. Son bıraktığımda pencereden dışarı bakıp "dıgıl dıgıl" diyen Elif'i artık konuşan ve yürüyen ve hatta sıkıca parmaklarımdan tutup benimle danseden bir tombalak olarak buldum karşımda. O huysuz Ayhan'ın artık ilkokul 2.sınıfa gittiğini ve ben yokken insanlara benden bahsettiğini öğrendim "biliyo musun bizim ailemizde astronom var, bana uzak kitapları alıyor" diye. Akşamın beni en çok güldüren hikayelerinden birisi ise babaannemin babam çocukken bir ayakkabıcıya yaptırdığı ve kaybolmasın diye babamın beline taktığı lastik ipli tasma oldu. Evet ya, kaybolmasın diye bir tasma yaptırmış ipi lastikten ve beline takarmış dışarı çıktıklarında. Hay allahım yaa =))) Ve...hemen üstüne... en sevdiğim çocukluk arkadaşım ve aynı zamanda da çok uzak da olsa bir akrabam sayılan Taner'in evlendiğini öğrendim, içim kırıldı, gözlerim doldu, konuyu değiştirdim hemen. O benim en iyi çocukluk arkadaşımdı. Yazın benim için en sıkıcı İstanbul günlerinin bile en keyifli hatıraları, sabaha kadar atari oynadığım, birlikte salıncağa bindiğim, birlikte yaramazlıklar yaptığım en iyi arkadaşım evlenmişti, bana bir davetiye bile göndermeden, bir telefon bile etmeden bir kısa mail bile yazmadan... Daha sonra terminalde oturup otobüsümüzün kalkış saatini beklerken Zerrincim'e anlatıyordum ne kadar kırıldığımı, 3 damla damladı gözümden, durdurdum gerisini ama içim burukldu yine.

Ve fakat bugün çok güzel bir gündü tüm "ama"larına rağmen:
- seminerimi verdim her ne kadar bana yakışan bir şekilde olmasa da, çok da kötü değildi
- Ziza'nın blogunda benden bahsettiğini görüp mutlu oldum ama üzüldüm sabaha kadar uykusuz kalmalarına sebep olduğum için
- OnurCUK'un süper süprizi beni çok mutlu etti
- Bol bol güldüm hiç rol yapmadan, hiçkimseye "Türkiye'yi temsil ediyor olma kaygısı" hissetmeden, içimden geldiğince, içimden geldiği gibi güldüm bol bol
- Huzurlu hissetttim kendimi
- Şener için ne kadar önemli olduğumu hissettim, çok önemli olmasam da yine de önemliler arasında olduğumu görüp çok mutlu oldum
- Ayhan'ın beni benden bahsedecek kadar hatırlamasına çok sevindim
- Elif'le dansetmeyi sevdim
- Bu güzel günü yaşarken Zerrincim'in de benimle olması öyle iyi geldi ki..zaman zaman canının sıkılmasına üzülmeme rağmen sıkıntıdan fazla mutluluk paylaştığımızı düşünüp "iyi ki gelmiş" dedim

Şimdi otobüsteyiz, yine Kent Turizm'de. Giderkenki pis ve huzursuz yolcuğula rağmen neden yine Kent'le döndüğümüzü bilmiyorum, ama şunu çok iyi biliyorum ki bir daha asla Kent'le seyahat etmeyeceğim. Hatta kendime yaptığım bu haksızlıktan ötürü haftasonu İst. seyahatimi KamilKoç Rahat Hat'la yaparak kendimden özür dileyeceğim.

Ve bi de...
...eve uyuz misafirler gelmiş, o yüzden hiç eve gidesim yok.
... yarın akşam Bilimliler toplantısı var ama mekan hala belli değil, sinir oldum, en kötü ihtimalle Zeynep'le mutlaka buluşucaz.
... İst'a Perş .akşamı gidip Pazar sabahı Ank'da olacak şekilde dönmeyi planlıyorum ama henüz kesin değil
... otobüs çok pis kokuyo, midem bulanıyo, koca otobüste Zerrincim ve benim dışımdaki herkesin abuk ve eril cibilliyette olması çok rahatsız ediyor, otobüs çok pis kokuyor, midem bulanıyor...

8 Aralık 2008 Pazartesi

Şimdi orda olsaydım...



Bu geceyi evimde geçiriyor olsaydım bi kere kesinlikle televizyon karşısında Zerrin'cimle yumuş yumuş uyukluyor olacaktım şimdi, aklımda yarın sabah kalkıp yapacaklarım...

Sabah muhtemelen en önce ben uyancaktım, biraz yatakta döndükten sonra kalıp salondaki masanın günlük örtüsünü süslü püslü olanla değiştirecektim. Hemen ardından sessizce mutfağa gidip bi dolu krep yapacak, kahvaltı sofrasını hazırladıktan sonra avaz avaz "bu-gün-bay-rammm! Erken kalkın çocuklaaaar" diye Barış Manço şarkıları söyleyerek önce annannemi sonra Zerrin'cimi uyandıracaktım, ve tabii gürültüye ayaklanan dedem kendiliğinden kalkmış olacaktı ve ben koridordan mutfağa doğru geçerken, o karşı istikametten gelip gözlerime ters ters bakıp "cık cık cık, böyle olur mu bu saatte kızım?" demek isteyecek ama ben sevimli sevimli boynuna atlayıp "günaydın dedeciiiiim! bayraaaam! bayraaam! kahvaltı hazırladım hadi gel hemen" diycektim o da "iyi iyi hadi çekil" diyip yoluna devam edicekti. Mutfağa gidip çayları koyup gelmeleri bekliycektim, bi türlü gelmiyceklerdi, gidip bi tur daha uyandırma faslı yapacaktım, sonunda sıkılıp oturacaktım kahvaltıya tek başıma ve tam o anda dedem gelecekti, 3 dk sonra anneannem, 5 dk sonra Zerrin'cim gelecekti, minicik mutfak masamıza sıkış tıkış oturacaktık, anneannem mutlaka sofrada eksik bişiyler bulacak ve geciktirecekti kahvaltısına başlamayı, ben zaten kahvaltı yapmayı çok sevmediğim için çabucak bitecekti kahvaltım, ben kalkınca anneanneme daha fazla yer açılacaktı. Hemen içeri gidip süslü püslü bişiyler giyecektim bayram diye, bu sırada onların kahvaltısı bitmiş olacaktı. İlk iş dedeme gidecektim, "deedeeee" diye, bunun ne demek olduğunu anlayan dedem gülerek bakacaktı gözlerime ve ben yine edalı işveli bir kez daha "dedeeeee" diyince "söyle bakalım nedir?" diycekti, "gel ben bi elini öpiyim bugün"diycektim,"e hadi öp bakalım" diycekti, ben öpücektim ve bırakmıycaktım elini"eeee?" diycekti ben de "dur dur iyi olmadı galiba ben bi daha öpiyim" diycektim,o gülücekti, "tamam tamam öptün git hadi" diycekti, ben de boynumu büküp, "ya? gidiyim mi? mmmm, peki gidiyim bari naapiyim artık.." diyip kedi gibi gözlerine bakıcaktım, gülecekti, "para mı istiyosun?" diyecekti, ben de sırıtıcaktım, o da gülümseyip "iyi hadi tamam dur bakalım" diyecekti, titreyen elleriyle pantolonun cebinin düğmesini açıp cüzdanını çıkaracaktı, içinden bir miktar para çıkartıp "al bakalım ne kadar istiyosun" diycekti, ben de "ben ne biliyim sen vericen" diycektim, o da bişiyler vericekti içinden, ben çok verdiğini farkedip yarısını masasına bırakıp çıkacaktım odasından. Sıra anneanneme gelecekti, koşa koşa gitcektim odasına, muhtemelen kahvaltısı anca bittiği için giyiniyor olacaktı, ben yakasına saldırıp "gel bi öpüyim seni heleeee" diyip üstüne atlıycaktım, o kocaman yatağına devirecek ve gıdıklıycaktım onu. "ay dur belim belim, dur kızım dursanaaa imdaaat" diye bağıracaktı bir yandan gülerek, sonra kalkıcaktım gerçekten bi tarafını incitirim korkusuyla, "dur bi düzgün öpiyim elini hele bi bayramını kutlıyım seninnn" diycektim, öpücektim elini, hemen diğer elini yeşil yeleğinin cebine sokup bişiyler hazırlayacaktı vermek için ama vermeden önce soracaktı her zamanki gibi, "deden verdi mi bakiim?" diye, "verdiiiii" diycektim, "hah iyi ne kadar verdi bakiiim?" diyecekti, "sen ver hele önce, sonra söylerim" diycektim, söylersin söylemezsin didişmesinden sonra elindekini verecek ve dedemin ne verdiğine bakacaktı, kendisinin verdiğinden fazla ise "bak sen şu adama yahu!" diyecek sonra da "iyi iyi aferim bak iyi vermiş" diyecekti, kendisininkinden azsa "aman pinti o zaten bak ben sana veriyorum ama az harca e mi" diyecekti. =) Sıra bizim odaya gelecekti. "Zerrinciiiiim" diye dalsam da odaya ses yok tabii, "zerrinciiimmm" desem de cevap "horrrr"; "aşkıııımmm" diyince "uyuyorum beeeen!" diyecekti ve bu sefer de onun üstüne atlıycaktım, yumuş yumuş dakikalar ve etrafa düşen paracıklar =)) Sonra kalkıp salona gidecektim ne var ne yok diye, hemen şekerlikleri dolduracaktım gelen olursa diye, ve o sırada kapı çalacaktı muhtemelen, ilk çocuklar gelecekti şeker istemeye, ve ben onlara şeker vermeye utanıp anneannemin yanına gidecektim koşa koşa, "geldiler geldileerrr", "kim geldi kızım? açsana kapıyı" "ya yok ben açmam, çocuklar şeker istiyodur sen açsana nooolurrr", anneannem açar kapıyı, biraz şeker verir, biraz harçlık verir, ben sıkılırım bu arada başlarım sırayla teyzemleri aramaya. Kim evde yoksa o yoldadır bize gelmek için diye heycanlanırım. Biraz sonra kapı çalar zaten, Şaybe'cimler gelmiştir, ellerinde de ya baklava ya börek ve mutlaka bir kutu Serender çikolatası. İçeri davet ederim, ne hikmetse evde benden başka kimse yokmuş gibi herkes odasındadır, tabii benim o kadar ısrarıma rağmen kimse hazırlanmadığı için şimdi baskına uğramışlardır. Ben hemen Şişko'mun elini öperim, en büyüğünden güzel bi kağıt para verir, sokuştururum cebime, dünyanın en çulsuzu gibi giderim Şaybe'cime, sanki bilmiyomuş gibi Şişko'mun verdiğini bi güzellik de o yapar, ohhh ben rahatlarım, koşa koşa odama gider bayram cüzdanımın içine koyarım bu aldıklarımı da, ardından hemen mutfağa, çay koymaya, çünkü Şişko'cum gelmişse hemen çay demlenir bizim evde ve hemen salona geri koşarım yalnız kalmasınlar diye, biraz sohbet ederiz biz, bu sırada dedem gelir güzelce giyinmiş kravatını takmış bir şekilde, selamlaşır gelenlerle ve yerine oturur, ben sanki yeni görüyomuş gibi giderim bi daha elini öperim, güler bu defa çokça, anneannem gelir, Zerrin'cim gelir, çikolatalar kolonyalar, arada kapıya gelip çikolata isteyen çocuklar, öğle vakitlerinde çaylar içilir ve muhtemelen anneannem zeytinyağlı barbunya yapmıştır börekle birlikte afiyetle mideye indirilir ve 2-3 gibi Sevinç'ler gelir. Hemen yeni bir heycan, Sevinç'in eli öpülür, eniştenin eli öpülür, harçıklar cebe konur, odaya geçip günün haslatının içinden makul miktarda bişiyler seçilip hazırlanır ki odadan çıkar çıkmaz Eşikya gelip elimi öper, kapar bi miktar bişiyler sevinip bi de boynuma sarılır, sonra Haydut'um gelir öper elimi utana sıkıla, bi miktar da o alır ama tüm ağırbaşlılığıyla cebine koyup, "Witchie abla geçen gün nooldu biliyo musun" diye konuyu başka yere çeker çünkü ona göre benden harçlık alınmamalıdır ama harçlık almak da güzeldir hani =) Sonra bir miktar aile saadeti yaşanır salonda, ardından Zerrin'cim odasına kaçar, çocuklarla ben anneannemin odasına çekiliriz, okulda olanları anlatırlar bana, bende ilgilerini çekecek bişiy varsa ben anlatırım, ve ertesi gün için planlar yapılır, nerde buluşsak nereye gitsek diye. Akşam yemeği topluca bizde yenir, 1o kişilik dev kadro muhtemelen hamsilere yumulur ve ilk gün böyle geçer...

Madem sabırla buraya kadar okudunuz, uzakta da olsam benim bayram sevincimi paylaştınız, o zaman sizin de bayramınız kutlu olsun, hep şeker tadı kalsın damağınızda, bol harçlık alın, bol harçlık verin, bol bol şarkı söyleyin, "bugün bayram!"