29 Ekim 2008 Çarşamba

Hayat Beklemez!

Belki mutlu belki kafası karışık ama kesinlikle kendinden emin bir sabah bu!

Güne sabahın ışıksız bir vaktinde bir umutla uyanarak başlayıp sonra yarı uyur yarı uyanık başım hala yastıkta, göz kapaklarımın altında hayallerle devam ederken gelen saçma bir sms ve son zamanların en vahşi en sinirli cadısı olarak yataktan kalkış... Sinirden saçımı başımı yolmak isterken içimdeki kocaman ilkel benlik, tüm kontrolü ele aldı cadının huriye kayan huzurlu yanı ve açtı bilgisayarı, internete bağlandı, youTube akıllısı son zamanlarda en sevdiğim müzikle merhaba dedi bana, "Hayat Beklemez"!
Ve hemen ardından süper bir Sezen, ve tabii ki sonuç: ayna karşısında kırıtarak şarkı söyleyen bir cadı =) Kahvaltı! Süper! ama nutelle ekmek ve süt üçlüsü MFÖ kadar rağbet görmüyor bünyemde, Ptesi günü sınav öncesi test etmiştik bunu... O zaman... hele bi mutfağa gidelim, meyve suyumuzdan bir yudum alalım... Heyooo, Elena mutfakta! Hemen hızlı bir sabah dedikodusu ve boğazı daha kötü olmuş olan, artık burnu da tıkalı canım arkadaşıma kendi usülü bir kahve, birlikte minicik bir kahvaltı...ımmm, meyve suyu da çok güzel!

Odaya geldim, sertab'ın şarkılarından akıllı bir playlist yaptırdım iTunes'a, bula bula 20 şarkı buldu ama olsun o da bişiydir, veeee sıradaki şarkı: "Kendime Yeni Bir Ben Lazım".

Hmm, naapsam? Ptesi akşamından beri aşırı bir enerji yoğunluğu var üzerimde. En iyisi çıkıp biraz koşayım, enerji harcayayım, kaloriler gitsin, temiz hala gelsin, güzel manzara, kuğular, papağanlar, kargalar, güvercinler ve adını bilmediğim bi dolu kuş türü daha çıksın yoluma... Elena da derse gidiyor, aynı zamanda kitliyoruz kapılarımızı.
E. "Koşuya mı?"
WOS: "koşuya mı yürüyüşe mi bilmiyorum ama dışarı işte"
E. "koşarsın koşarsın sen bu enerjiyle" =)

Evet koşuyorum, ama onunla her zaman gittiğimiz kadar ileri gitmiyorum, koşu işi ne kadar güzel olsa da tedirgin ediyor beni tek başıma giderken, her an düşüp bayılabilirim veya bi terslik olabilir gibime geliyo, ve böyle bişiy olursa 1st floor family'den uzak olmak istemiyorum. Neyse, kimseyi geçmemeye çalışarak biraz koşup biraz yürüyorum, durup biraz esneme hareketi yapıp geri dönüyorum. Bir bisikletli geliyor...geçmiyor..yanımda sürüyor bisikletini, yüzüme, gözüme gözüme bakıyor, bakmıyorum, az ilerleyip yine gözümün içine içine bakıyor, bakmıyorum, kaşlarım çatılıyor, zaten gereğinden fazla taviz verdiğim için insanlara tepeme çıkıyorlar bi de yoldan geçenlere sevimlilik yapacak halim yok, yerimde sayarak devam ediyorum koşu hareketine, bozulup basıp gidiyor, bir süre daha yerimde sayıyorum, yeterince uzaklaştığına kanaat getirince hafif tempo devam... Bayaa koşuyorum, ne zamandır koşmadığım için aralıksız koşuda zorlanmıyorum fazla ama yine de ciğerlerim pek kolay kaldıramıyor bunu, eklemlerimdeki oksijen sıkıntısını hissedebiliyorum. Hızlı tempo yürüyüşe geçiyorum yurda yaklaşınca, hem vücut soğusun diye hem de nefesim düzene girsin odaya gelene kadar diye, çok sevimli minicik beyaz bişiy geliyo ilerden, pıt pıt pıt pıt pıt duyuluyor sesi, kaniş değil de öyle sevimli bişiy, birbirimize bakıp gülümsüyoruz, sahibi tontiş amca hemen yetişiyor "morgen!" komik bir gülümseme suratında, "morgen" diyorum tebessüm ederek, ve işte TLH kapısı...giresim yok, yolu uzatıp 50 m kadar, diğer kapıdan giriyorum, pencerelere bakıyorum, hmm bu İran'lı çocuğun odası, bu bilgisayar okuyan çocuğun odası, aa, fasülye gibi ince süs biberlerinden yetiştiriyormuş penceresinin önünde bak seeennn...

Evet postakutusu kontrolü...Geçen seneden alışkanlık, ama bu sene bana kart atan yok...ben atmadığım için kimseye...neden hep ben atıyorum ilk adımı? aklıma gelmiyor o an, hıh, diyip giriyorum içeri...

Bu sabah böyle işte... Kendimi savaş takımlarımı kuşanmışım gibi hissediyorum, tavizlere son! Merhaba Sextrator! Öğrenmem gereken çoook şey var çook! Biraz dinlenip, bol bol su içip, biraz uzanıp, kahvemi alıp çalışmaya başlamam gerek...

Sertab Playlistim:
Kendime yeni bir ben lazım: "hep içime atmışım, anlatmam gerek, hepsini bi kazana atıp toptan kaynatmak gerek"
Satılık kalpler şehri: "gözlerin silah gülüşün kurşun"
Büyü de gel: "büyü de gel çocuk büyü de gel"
Aldırma deli gönlüm: "her gün bir şey daha biter, giderek acı vermez biten şeyler"
Ateşle barut: "ateşle barut, yan yana durmaz"
Elele: "ellerinizde gelecek günler"
O, ye: "Aman be herkes herşeye nane!"
Oyun Bitti: "söndürdüm ben yangınları, külleri savrulup gitti"
Sakin Ol: "ya uzak herkes birbirine ya ilişkiler vıcık vıcık"
Vurulduk: "ne çok hata yaptık ne çok hırpalandık"
Suçluyum: "bitmiyor ki bu hesaplaşma"
Unutamadım: "bir aşkın bittiği yerde biri başlar, elbet onun da diner sancısı"
Yalnızlık Senfonisi: "sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak" (benim şarkım...benim...)
Kera: "Ay yay yay yaaaaayyy"
Zor Kadın: "acı bitti, aşk bu defa!"
Yavaş Yavaş: "Zamanı bir kenara atsak isimlerimizi unutsak"

1 yorum:

  1. o miniğin adı morgen olsun e mi?
    hep aynı saatte çıkarıyolarsa tekrar karşılaşırsın belki
    morgen a benden selam söyle

    Bu arada sextrator dediğin şu astronomi programı mı? bu astronomlar bi tane programda anlaşsalar olmaz mı?
    hem seninle eskiden resimleri bile excel le yapıyoduk ne o şimdi astr de kullanamıycaz mı hadi hadi gerek yok excel le halledilir... hallederiz... sen halledersiin.. aşkım yap şunu işte excel le :))))

    YanıtlaSil

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.