3 Mart 2009 Salı

Haberler & Türküler

Ne zamandır gazete okumuyordum, bugün uyanınca, ilk aklıma gelen ilkokuldaki bir arkadaşımın adı ve "gazete okumalıyım" düşüncesiydi. Arkadaşımı aradım facebook'ta ama bulamadım. Gazeteyi de okudum ve ilk gördüğüm Yusuf Hayaloğlu'nun ölüm haberiydi. Sonra Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ndeki çıplak modeller işten çıkarıldığı için desen dersi alan öğrencilerin modelsiz kaldığını okudum. Ve tabii bir dolu aptal saptal RTE haberi ki ona hiç değinmek istemiyorum, gereksiz yere küfretmiyim şimdi.

Beni en çok etkileyen haber Yusuf Hayaloğlu'nun ölümü oldu. Etkiledi derken; ilk aklıma gelen Ahmet Kaya'nın seslendirdiği "Hani benim gençliğim" şiiri oldu. Ne çok söylerdim, ne çok...

2001'in ramazan ayıydı, kantinde saz çalıp türkü söylüyorlar bahanesiyle dalmışlardı TKP'li bir grubun üzerine, satırlar ve döner bıçakları ile... Kantinin üst katından sandalyelerin fırlatılmasıyla kırılan camlar ve ordan atlayarak kaçanlar, kaçarken arkadında kocaman kırmızı lekeler bırakanlar, suratı kandan görülemeyenler...üniversite öğrencileri...arkadaşlarım... O yıllardı, iftarı okulun ağaçlık yerinde yapardık; domates, beyaz peynir ve pide ile ve sonra amfilerden birine girer, çalıp söylerdik biz de. İki saz, bir gitar, bir yan fülüt, bir de tanbur...Şimdi tam hatırlayamıyorum neler söylerdik ama, Şafak Türküsü söylerdik tabii ki! Urfa Türküsü, Ben Seni Sevdiğimi, Bir Ay Doğar, Kum Gibi, Çav Bella, Uğurlama, Beyaz Giyme Söz Olur... ilk aklıma gelenler bunlar...ve benim en çok sevdiklerimden birisi de "hani benim gençliğim anne" demekti...Çünkü..senesini bilmiyorum, sanırım 88 veya 89 olmalı; akşamları belli bi saatten sonra anneannem odaya götürürdü beni uyutmak için. "sus da dalgaların sesini dinle" derdi beni susturabilmek için, ben susardım, anneannem uyurdu :) sonra ben kalkardım; o zamanlarki nokta vuruşlu yazıcıların çıkardığı cıırrrtt cıırtttt sesini duyarsam, ki çoğunlukla duyardım, pıtır pıtır salona giderdim hemen çünkü annemi görücem demek oluyordu bu. Salonu kaplamış gri bir bulut arkasındaki parlak lamba ışığı, karanlıktan henüz çıkmış gözlerimi acıtırdı; ben bi süre adapte olmaya çalışırken annem görürdü beni "uyumadın mı sen bakiiiim" derdi, giderdim yanına, azcık konuşurduk, sonra benim uykum fazla kaçmadan yatağa geri gönderirdi bi şekilde. Ama fonda hep Ahmet Kaya olurdu: "Penceresiz kaldım anne" derdi, "uçurtmam tellere takıldı" derdi, "Hani benim gençliğim" derdi...

Çok uzun zamandır, çoook uzun zamandır, mesela 5 yıldır falan...dinlemiyordum Ahmet Kaya'yı, alt üst oluyorum çünkü. Ama bu sabah, Yusuf Hayaloğlu'nun anısına açtım bi türkü dinledim, zaten son günlerde yeterince alt üst olmuş bünyem bu defa fazla etkilenmedi, sadece pencereden baktım öylece, altında dururken çok uzun görünen ama burdan bakınca en yüksek dalları ile göğün buluştuğu yerin o kadar da yüksek olmadığını gördüğüm ağaçların tepelerine baktım...Bu gri hislere inat, pamuk bulutlar var bu sabah penceremin önünde, ve güzel gibi görünen bir hava...Ve şimdi bana en garip geleni; ne kadar penceresiz hissetsem de kendimi, üstünde yıldızlar olan koskoca iki pencerenin sadece bana aidiyeti...

1 yorum:

  1. Ahmet Kaya'yı sevmem ama şarkılarıyla Yevmiye, Kebir daha keyifli dökülebiliyordu..
    Şarkılara kadar hatırlaman çok ilginç :)
    İçim buruldu..
    Yusuf Hayaloğlu'na Allah rahmet eylesin, yüreğinden gelenleri teşke Ahmet Kaya yerine başkasına verseymiş. çok da önemli değil aslında bizlere ulaştı ya postacı önemli değil

    YanıtlaSil

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.