4 Kasım 2009 Çarşamba

Geniş Zaman Kare

Ben kareyi severim. Köşelerini, sivriliklerini, keskinliklerini. Dikkat etmezsen canını acıtmasındaki ciddiyeti severim.
O yüzden nerde kare varsa gider onu alırım elime. Etraftaki tüm karelere bakar, o anki şartlar içinde en sevimli gelenini seçerim. 
O günlerde sarı kareleri seviyorumdur, başka gün kahverengileri. 
Önemli olan kare olmasıdır, rengi zamanla solsa da çok sorun etmem.
Elime aldığım kareyi sağa sola çarpmamaya, düşürmemeye çok dikkat ederim. Çünkü çarparsam bozulabilir, yamulabilir.


Arada geçen zamanla karenin kenarlarının çok da keskin olmadığını görürüm. Neyse derim, zaten fazla keskin olursa gereğinden fazla acıtabilir canımı.
Haftalar geçer, köşelerinden sanki minik üçgenler çalınmış gibi olduğunu fark ederim. İçim biraz huzursuzlanır ama çok sivri olmasa da olur derim.
Aylar geçince görürüm ki sekizgen olmuş kareden çok. Afallarım, nasıl yani, derim, nasıl fark etmemiş olabilirim bunca zaman elimdekinin kare değil de bir çokgen olduğunu?
Ve gün gelir, aslında onun bir daire olduğunu anlarım. Dünyam sanki içinde yaşadığım bir kareden ibaretmiş de üstüme yığılmış gibi altında ezilirim yanılgımın. 


Bu noktaya varınca yapılabilecek iki şey vardır. Ya bırakırım kare sandığım daireyi, başka kareler ararım. Ya da daire de olsa içinden hala bir kare çıkabilir diye onu sevmeye devam ederim.
Mantıklı olanın hangisi olduğu değişkendir. Aramaya inanan ve Pollyanna'cılık oynayan iki farklı ruhtur aslında bu seçenekler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.