Bu sıralar dengem kaydı yine. Bundan bahsedecektim aslında ama Michael Jackson ölmüş, bahsetmeden geçmek olmaz. Mübarek gecede ölmüş, iyi adammış deniyor bi de. Bilemem iyi mi kötü mü. Bu sıralar dünya sadece benim etrafımda dönüyor, maykıl amca diyince şimdi aklıma gelen şey ancak
- hey corç versene borç
- olmaz maykıl, yandan kaykıl
oluyo. İğrencim di mi? Evet öyleyim. Bu daha ne ki? Bu akşam Handbook of CCD Astronomy kitabını aradığımı Ziza'ya anlatmak için kurduğum cümleleri düşününce bu daha ne ki?!?
Salak Teknosa'dan HP Deskjet yazıcı almıştık geçenlerde. Tez meselesine ciddi ciddi el atınca, ekrandan makale okumak vs. eziyet olunca, eve yazıcı şart oluyor. İleride daha iyisini alırız şimdilik işimizi bu görür, diyip 63 TL'ye aldık bi kıytırık bişiy ama sonra bi şekilde renkli lazer printer çıkınca cikletten, HP'yi geri verelim bari dedik. Dedik ama Teknosa'lı üstünzekalı insanlar bize dedi ki: "biz yazıcıyı geri alırız, ancak nakit vermeyiz paranızı çek veririz, üstelik de %15 kesinti yaparız ve bi de içindeki kartuşları açmış kullanmış olduğunuz için onları satın almanız gerekir".
Biz de dedik ki: "diyelim ki kabul: bir renkli bir siyah kartuş kaç para ediyo, bi diyin hele" kabul edeceğimizden değil de olayın saçmalığını göstermek için tabii.
Dediler ki "67 TL"
dedik ki "yani sizden 63TL'ye aldığımız yazıcıdan kurtulmak için üstüne 67 TL daha vermemiz gerekiyor size, öyle mi?"
Dediler ki "öyle"
Dedik ki 1 nisan geçeli çok oldu, toplayın aklınızı başınıza höööööyttt!
Biz böyle diyince akıllandılar, %15 kesintili alışveriş çekimizi verdiler. Biz de o paraya kablosuz klavye ve fare takımı aldık. Aldık almasına da ben yine de sevmedim bunu çünkü bu klavye takılıyo. Mesela geçen gün firefox'da yeni bir sekme açmak için Ctrl+T'ye bastım bir kez ama bu akıllı klavye takıldı ve n~sonsuz adet yeni sekme açtı. Açılan sekmeleri kapatma çalışmam yaklaşık 10 dk sürdü! Bi de mesela bu akşam perişte ile çettirirken de takıldı seksen kere falan filan. Uf uyuz oldum bu klavyeye işte.
Sonra bi de dün gittik office1süperstore'dan yeşil kağıt aldık bana. Çok sevdim kağıtlarımı. Referans makalelerimin bi kısmını o yeşil kağıtlara çıktı aldım, çok güzel oldular, ama bi dolu oldukları için hem kağıtlarım çok az kaldı hem de siyah tonerim azaldı :(
sonra farkettik ki biz bu sene 12 ağustos'ta olsun düğünümüz diye heves ederken ailelerden yediğimiz goller sonucu gelecek yaza ertelediğimiz bu olay ramazana denk gelmekte. Şimdi işin gücün yoksa Perseid'lere de ki 2010'da biraz erken yağar mısınız lütfen? peeehhh! çok keyfim kaçtı!
Gece gece az önce ev halkı ve bir kaç misafirimiz basket oynamaya gidiyoruz diye düştü yola, e malum ben de tek başıma evde kalacak değilim, takıldım peşlerine. Kayseri'de gecenin bi yarısı okul bahçesine dadanmadığım kalmıştı, onu da yaptım tam oldu şimdi.
Sonra başka nooldu acaba diye düşünüyorum... Ha, kuzenim evlendi, bu bahane ile sevdiceği baba tarafımla tanıştırıcam derken kinderden bi de babam çıktı. Singapur'dan gelmiş düğüne, ben de babalar günü hediyesi olarak damadıyla tanıştırdım kendisini. Biraz yadırgadı galiba ama alıştı sonra. Hatta bi ara aştı kendini, gelip isteyeceklerse falan dedi ama "hop dedik abi bu da laf mı yani"
Ha bi de işte maykıl amca ölmüş.
Benim keyfim kaçık, işim çok...
başım ağrıyo, uykum yok, heroes izlemek istiyorum ama memo tv izliyo şimdi. bi de buzdolabındaki karpuzu kestim ama ısınana kadar sevdicek onu yer bitirir muhtemelen. neyse naapalım, afiyet bal şeker olsun.
ha bi de bi deee, hafta sonu ilkokuldaki kankamın düğünü var Eskişehir'de, sevdicekle birlikte oraya gitmek istiyorum, hem yol üstünde Ankara var diye Zerrincim'i de görücez, üstelik teyzem de yazlıktan dönüyomuş, onu da özlemiştim, onunla da hasret gideririz... Ama yine de Ankara sorunlu şehir, herkes ayrı bir ilgi alaka bekliyo o yüzden zor oluyo ama yine de çok özlüyorum herkesi. Özlemeye bi çare bulunmalı. Bu arada bunları yazarken uykum da geldi artık, gidip yatıyım bari.
haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
26 Haziran 2009 Cuma
2 Şubat 2009 Pazartesi
Kardeş Dünya!
t.u.b.a şurda belirtmiş, sabah sabah aldığım en güzel haber oldu!
özür diliyorlar,
türkler,
ermeniler
değil
duygular,
paylaşarak azalan acılar
ve
İNSANLAR...
Bizim insanlarımız!
Hayır, benim "onlar da bizden özür dilesin" gibi bir derdim yoktu. Sadece ben, bu devletten ve geçmişin hırsıyla yaşayan insanlardan ayrı durarak, kendi başıma ve kendi adıma o kampanyaya imzamı attığımda, "Kendini utanmadan aydın sınıfına koyan üç beş çapulcu işbirlikçinin imzası, TÜRK milletini bağlamaz. Bizim kimseden özür dilememizi gerektirecek yüz kızartıcı bir tarihimiz yok. Hiç bir değeri olmayan o imzaları atanlar ve onları destekleyenler zahmet edip tarihimizi okurlarsa ne demek istediğimi -pek ihtimal vermiyorum ama- belki anlarlar." dedi arkadaşlarım, ailemden insanlar, ve bir çok kişi... Halbuki o imza, aklı toprak kavgasında, nafaka derdinde ve hala geçmişin vahşetinde olan bir dolu yanlış düşünceden öte, o kadar insanî bir davranıştı ki benim gözümde.
Bunu en iyi Ece anlatıyor yine, üstelik de canlı yayında söylüyor bunu;
"O zaman ne olduğu, soykırım lafı üzerinden iki tarafta da kurulan endüstri; beni çok rahatsız ediyor bu tartışma. Benim en çok önemsediğim şey şu; bu dünya üzerinde şimdi bu topraklarda yaşayanlar kadar Anadolu'lu olan tek bir halk var, o da Ermeniler. O en sert Ermeniler bile, diasporanın en beter Ermenileri bile ben Türkçe konuştuğum zaman kendi ninelerinden öğrendikleri Türkçe ile konuşup, ağlıyorlar. Siz ne kadar kabul etmeseniz de biraz duygusal bu mesele. Kendi payıma düşen duygusal görevi yerine getirmek istedim, o yüzden imzaladım."
Ama yazmıştı da tabii ki, daha iyi anlaşılabilmek, daha iyi anlatabilmek adına..
Aslında belki ben de Ağrı'nın Derinliği'ni okumamış olsam, "ne lüzumsuz şey bu" derdim. "Niye biz özür diliyomuşuz, hele onlar özür dilesin", "ASALA'nın yaptıklarını daha unutmadık biz" demezdim ama "ne gerek var şimdi" derdim belki. Ama şimdi biliyorum, Fransa'daki Ermenileri de, ABD'dekileri de, Ermenistan ve Türkiye'dekileri de biliyorum; Türk olduğumuz için yüzüme bakmayanların olduğu gibi, Türkçe bir sözcük edebileceği için mükemmel düzgün Fransızcasını bir kenara bırakıp sevinçle Urfa şivesiyle Türkçe konuşanların da olduğunu; kimisinin Türk olduğunu duyunca seninle görüşmeye bile gelmediğini ama kimisinin de evinde hala Türkiye'deki geçmişindeki mutlu günleri hatırlatan özel odaları olduğunu biliyorum. Ve şunu da biliyorum ki kimisi 'bize toprak veya para versinler' derdindeyken, kimisi sadece "bu olaylar yaşandı, yeter ki inkar edilmesin." diyordu. Ve benim özrüm sadece ve sadece bu insanî yanı olan kimselereydi. "Asıl onlar bizden özür dilesin", "Önce onlar özür dilersin" demeden... Sadece, "Evet oldu, üzgünüz, bizim dedelerimiz sizin dedelerinizi öldürmüş, acınızı anlıyorum ve paylaşıyorum" dedim ben o imzayla.
Şimdi, "Asıl onlar özür dilesin" diyenler... Alın işte, diliyorlar, dileyecekler, mutlu ediyor mu şimdi bu sizi? Yoksa yeni cümleleriniz hazır mı bize ilkokuldan lise sona kadar tarih kitaplarımızda elleri süngülü Osmanlı resimleriyle savaş tarihi öğretenleri mutlu edecek şekilde?
Bıraksak o damarlarımızda dolaşan Osmanlı kanını, bizler sadece İNSAN olarak yaşasak, insan olmanın verdiği onurla ve gururla, insanları hiç olmazsa yaradan ötürü sevecek kadar insan olsak, olmaz mı? O kadar insani birşey yaptım ki ben, o kadar insani bir şey yaptık ki biz o imzayı atanlar, işte şimdi barış güvercinleri, ABD, Fransa, Ermenistan ve benim bilmediğim daha bir çok yerden dolaşıp uçup, BİZİM ağrımıza, bizim Ağrı'mızın, derinliğine barış serpmeye geliyorlar.
Tarihin acısı üzerinden siyaset yapmak yerine, bu güzel olaya mutlu olun, nolur. Nolur, "bir özürle olacak iş değil bunlar" "önce onlar dileseydi madem öyle" demeyin. Bakın biz paylaştık içlerindeki üzüntüyü, şimdi onlar paylaşıyor bizimkini. 'Önce sen, sonra ben' kavgasına gerek var mı?
Mutluyum ben...
Konumuz:
özür diliyorum,özür diliyorlar,
türkler,
ermeniler
değil
duygular,
paylaşarak azalan acılar
ve
İNSANLAR...
Bizim insanlarımız!
Hayır, benim "onlar da bizden özür dilesin" gibi bir derdim yoktu. Sadece ben, bu devletten ve geçmişin hırsıyla yaşayan insanlardan ayrı durarak, kendi başıma ve kendi adıma o kampanyaya imzamı attığımda, "Kendini utanmadan aydın sınıfına koyan üç beş çapulcu işbirlikçinin imzası, TÜRK milletini bağlamaz. Bizim kimseden özür dilememizi gerektirecek yüz kızartıcı bir tarihimiz yok. Hiç bir değeri olmayan o imzaları atanlar ve onları destekleyenler zahmet edip tarihimizi okurlarsa ne demek istediğimi -pek ihtimal vermiyorum ama- belki anlarlar." dedi arkadaşlarım, ailemden insanlar, ve bir çok kişi... Halbuki o imza, aklı toprak kavgasında, nafaka derdinde ve hala geçmişin vahşetinde olan bir dolu yanlış düşünceden öte, o kadar insanî bir davranıştı ki benim gözümde.
Bunu en iyi Ece anlatıyor yine, üstelik de canlı yayında söylüyor bunu;
"O zaman ne olduğu, soykırım lafı üzerinden iki tarafta da kurulan endüstri; beni çok rahatsız ediyor bu tartışma. Benim en çok önemsediğim şey şu; bu dünya üzerinde şimdi bu topraklarda yaşayanlar kadar Anadolu'lu olan tek bir halk var, o da Ermeniler. O en sert Ermeniler bile, diasporanın en beter Ermenileri bile ben Türkçe konuştuğum zaman kendi ninelerinden öğrendikleri Türkçe ile konuşup, ağlıyorlar. Siz ne kadar kabul etmeseniz de biraz duygusal bu mesele. Kendi payıma düşen duygusal görevi yerine getirmek istedim, o yüzden imzaladım."
Ama yazmıştı da tabii ki, daha iyi anlaşılabilmek, daha iyi anlatabilmek adına..
Aslında belki ben de Ağrı'nın Derinliği'ni okumamış olsam, "ne lüzumsuz şey bu" derdim. "Niye biz özür diliyomuşuz, hele onlar özür dilesin", "ASALA'nın yaptıklarını daha unutmadık biz" demezdim ama "ne gerek var şimdi" derdim belki. Ama şimdi biliyorum, Fransa'daki Ermenileri de, ABD'dekileri de, Ermenistan ve Türkiye'dekileri de biliyorum; Türk olduğumuz için yüzüme bakmayanların olduğu gibi, Türkçe bir sözcük edebileceği için mükemmel düzgün Fransızcasını bir kenara bırakıp sevinçle Urfa şivesiyle Türkçe konuşanların da olduğunu; kimisinin Türk olduğunu duyunca seninle görüşmeye bile gelmediğini ama kimisinin de evinde hala Türkiye'deki geçmişindeki mutlu günleri hatırlatan özel odaları olduğunu biliyorum. Ve şunu da biliyorum ki kimisi 'bize toprak veya para versinler' derdindeyken, kimisi sadece "bu olaylar yaşandı, yeter ki inkar edilmesin." diyordu. Ve benim özrüm sadece ve sadece bu insanî yanı olan kimselereydi. "Asıl onlar bizden özür dilesin", "Önce onlar özür dilersin" demeden... Sadece, "Evet oldu, üzgünüz, bizim dedelerimiz sizin dedelerinizi öldürmüş, acınızı anlıyorum ve paylaşıyorum" dedim ben o imzayla.
Şimdi, "Asıl onlar özür dilesin" diyenler... Alın işte, diliyorlar, dileyecekler, mutlu ediyor mu şimdi bu sizi? Yoksa yeni cümleleriniz hazır mı bize ilkokuldan lise sona kadar tarih kitaplarımızda elleri süngülü Osmanlı resimleriyle savaş tarihi öğretenleri mutlu edecek şekilde?
Bıraksak o damarlarımızda dolaşan Osmanlı kanını, bizler sadece İNSAN olarak yaşasak, insan olmanın verdiği onurla ve gururla, insanları hiç olmazsa yaradan ötürü sevecek kadar insan olsak, olmaz mı? O kadar insani birşey yaptım ki ben, o kadar insani bir şey yaptık ki biz o imzayı atanlar, işte şimdi barış güvercinleri, ABD, Fransa, Ermenistan ve benim bilmediğim daha bir çok yerden dolaşıp uçup, BİZİM ağrımıza, bizim Ağrı'mızın, derinliğine barış serpmeye geliyorlar.
Tarihin acısı üzerinden siyaset yapmak yerine, bu güzel olaya mutlu olun, nolur. Nolur, "bir özürle olacak iş değil bunlar" "önce onlar dileseydi madem öyle" demeyin. Bakın biz paylaştık içlerindeki üzüntüyü, şimdi onlar paylaşıyor bizimkini. 'Önce sen, sonra ben' kavgasına gerek var mı?
Mutluyum ben...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)