hayatı ıskalama lüksün yok senin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayatı ıskalama lüksün yok senin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Eylül 2009 Salı

Switch on!

Bu dünyanın etme bulma dünyası olduğuna fazlaca inanıyorum. En azından benim için. Yoksa Tayyip Erdoğan için değil tabii ki. Aşk meşk meseleleri dışında çok şükür ki kimseye bi kazığım olmadığı için ancak bu konuda sırayla bi üzüyorum bi üzülüyorum. İşin komiği sırayı da biliyo olmam :)) Neyse asıl olay bu değil, şu: Yıkılmadım ayaktayım! Geçenlerde yazdım ya hani çalışma enerjim yerine geldi diye. Yalnız başına gelmedi efenim, hayata dik duruşum, inadım, hastirin lan ordan'larım, benim yoğurt yiyişim böyle'lerim, işine gelirse cicim'lerim ve hatta yürrüüü anca gidersin'lerim bile geri geldi. Bu öyle güzel bişiy ki anlatamam. Çok güzel anlatış şekilleri vardır bunu ama özetle şöyle diycem; hani bazı ağaçlar vardır ya, eğilemez bi türlü ama yavaş yavaş çatırdar, sonra da kırılır gider. İşte tıpkı o şekilde çatırdayarak kırıldığımı ve artık asla eskisi gibi olamayacağımı zannediyodum, ve belki de acıyordum kendime, hatta durumu kendime daha yumuşak bi şekilde göstermek adına "topluma uyum sağlıyorum" diyordum. Ne olduysa oldu ve eskiye döndüm, kendi normalime! Mesela tepemi çok attıran olursa onu bensizlikle cezalandırabilecek kadar özüme döndüm yeniden. Ukalalık mı bu? Kendini bi halt sanmak mı? Böyle olduğunu zannetmiyorum, sadece kimse senin kıymetini bilmezken kendi kendinin kıymetini bilmek bu bence. Hiçbir zaman, asla ama asla iyi kalpli, sevgi dolu, masum birisini üzmek için bir davranışta bulunmadım, iyi niyetli kimseye kötülük planları kurmadım. Ha kötü niyetli kimseler için de hainlikler planmadım tabii ki ama gün gelip de ektiklerini biçtikleri oldu, ne yalan diyeyim; ama o zamanlarda bile üzüldüm o insanlar için. Sonra işte bi şekilde öyle bir düştüm ki... Elini uzatan her kim olursa olsun beni kaldırmaya gücü yetmedi. Sandım ki o acılar, sıkıntılar, başarısızlıklar, ve beceriksizlikler ebediyyen benimle olacak. Nasıl oldu da o hale geldim bilmiyorum. Mutlaka ki üzerinde düşünsem bulabilirim ama buna değer görmüyorum doğrusu. "Şimdi benim bu kadar çok üzülmeme neden olan şey 3 ay sonra benim için o kadar önemsiz olacak ki, buna üzülmek çok saçma" diye avuturdum hem kendimi hem de etrafımdakileri, taa ortaokul yıllarımdan beri. Sonra gördüm ki kendime söylediğim bu 3 aylar, 6 aylar yıllara dönüşmüş ve hiçbir şey iyiye gitmemiş bir türlü. Galiba bu noktada yitirdim umudumu. Halbuki ne güzel demiş şair "direnmek umuttandır"diye... Umut kalmayınca direnememişim meğersem.

Şimdi bir sihirli değnek dokundu bana, bilmiyorum ne zaman oldu, nasıl oldu... Yine eski dik, sert, sivri, asi ve belki de kırıcı halime geri döndüm. Yok artık öyle topluma uyuyorum ayaklarıyla eğilip bükülüp kendime yabancılaşmak. Yok artık öyle herkesle iyi geçineyim derdine düşüp kendimden utanır hale gelmek. Ben derdim hep "herkesin sevdiği adamdan korkacaksın" diye, ama sonra ben öyle olmaya çalışır hale geldim yeniden kendim gibi olabilme umudumu bi şekilde kestiğimde. Oh be, umurumda değil artık dünya. Artık yeniden, sadece beni olduğum gibi kabullenebilen gerçek dostları istiyorum ertafımda, diğerlerine de sonuna kadar açık bırakıyorum kapımı, güle güle gitsinler.
Uçlardaki mutluluklarım, uçlardaki heycanlarım, yüksek sesli kahkahalarım, sadece özel insanların belki görebildiği göz yaşlarım, haketmeyene bile sırf kendimi mutlu etmek adına yaptığım süprizlerim, bir tatlı tebessüm görebilmek adına dağıttığım iltifatlarım, hatalarımdan bile memnuniyetim, tek kalemde silip atışlarımdaki eminlik ve cesaret, bir bakışın-gülüşün-duruşun peşine takılıp gidişlerimdeki sınırsızlık, sinirlenişlerimdeki delilik, aşkımdaki coşkunluk, cezalarımdaki acımasızlık... Herşeyin en ucu geri geldi bana yeniden.

Yeniden doğmuş gibi hissediyorum kendimi, sanki bundan 8 sene önceki halime, belki daha da eskiye, en deneyimsiz halime dönmüş gibi. Sanki daha önce hiç aşık olmamışım, hiç terk edilmemişim, hiç terk etmemişim gibi cesur; hiç gökkuşağı, kar tanesi, çiğ damlası görmemişim gibi heycanlı, hiç su içmemiş gibi susuz hissediyorum kendimi.

Yeniden okumam gereken zilyar tane kitap var diye heycan duyabiliyorum! Değil İmge Kitabevi'ndeki rafları, aynanın karşısında duran tek bir kitabı görünce bile acilen okumalıyım diye panikleyebiliyorum. Dünyanın tüm kitaplarını yığsalar, nefes almadan okuyup bitirecek kadar enerji biriktirmişim. Tıpkı ilkokuldaki gibi "Ekmek çalsam hapse atarlar mı beni acaba? Orada yapacak bi işim olmadığı için istediğim kadar vaktim olur kitap okumaya" diye düşünebiliyorum yeniden! Ne kadar naif ve ne kadar güzel!

Yeniden tehlikeli hayaller kurabiliyorum, yeniden bungee jumping yapmak istiyorum, yeniden motorsiklet ehliyeti alabilmek istiyorum, yeniden kulaklarımı deldirmek istiyorum, yeniden yeniden yeniden bi dolu şey işte!

Dahası, normal insanların bunlara basit/saçma diyeceklerini bile bile bunları dünyanın sonuymuşcasına önemseyebilmek en güzeli!

Düşünmesi kadar yazması da komik belki, belki çok anlamlı ama ilkokul sıralarında anlamlarını bilmeden ezberlediğimiz bi dolu cümleyle birlikte işlendiği için hafızamıza komik geliyordur şimdi: damarlarımda hissedebiliyorum bu gücü! Muhtaç olduğum kudret, damarlarımdaki asil kanda mevcut! Kan asil mi değil mi, kanın asil olmayanı nasıl olur vb. konulara girmek bile istedim şimdi ama yazı daha fazla uzamasın en iyisi. Keyfime diyecek yok şu anda.


Sezen benim yerime söylemiş sanki;

Acılarım oldu herkes gibi elbet,
Herkese kısmet olmayan sevinçlerim...
Unutulmayı da göze aldım evet,
Hayat sana teşekkür ederim...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Alıntılar...

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan,
"Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin..
İki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o,
"şunu yapmadın" diye cevap verecektir.
Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"Peki o ne yaptı" deme.
Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Sen aşkını doya doya yaşarken,
O, kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde
tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
"Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?
Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip,
yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.
Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini,
unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler.
Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,
güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...







* İnetnetteki kimi yerde yazarının Nazım Hikmet olduğu yazıyor ama ben pek emin olamadım.
** bknz: serisi ile birlikte bir de alıntılar geliyor sanırım bu günlerde. Blog diyarından habersiz MSN space sayfamda vakt-i zamanında paylaşmış olduğum yazılardan birisi bu. Space'imde ne varmış diye bakarken bulup pek bi yakın gördüm kendime, sanırım uyuyor bugünlerime; ve hatırlatmam gerek kendime "hayatı ıskalama lüksü"mün olup olmadığını...