31 Aralık 2010 Cuma
Yeniyıl yazısı orjinal başlığı
Bize gelecek olursak... Minicik evimizi her an bir partiye ev sahipliği yapacak güzellikte süsledik ama buradakilerle gerçekten eğlenemeyeceğimizi düşünüp herhangi bir davet vermedik. İlk defa başbaşa bir yılbaşı geçireceğiz OnurCUM'la, bakalım nasıl olacak...
28 Aralık 2010 Salı
Kış geldi!
Evimizden kısa kısa
Yavaş yavaş etrafı keşfe çıkıyoruz... Çiftlikte toplam 3 at, 1 keçi - adı Lilly- ve 3 köpek var. Ahırların olduğu taraftan bayır aşağı inince bir de dere akıyor.
Bu arada Wilma yatak odasındaki halıfleksi değiştirmeyi düşündüğünü söylüyor, çok mutlu oluyoruz tabii ki. ama asıl mutlu eden şey bize önerdiği renk. Hiç hayalimizde yokken morlu eflatunlu bir yatak odamız olmuş oldu sonunda ve çok sevdik biz onu!
Evimiz!
Yavaş yavaş evi yoluna koyuyoruz artık. İlk iş, Bonn'dayken almış olduğumuz harflerimizi kapıya asmak olacak tabii ki!
Cadılar Bayramında Hoşgeldik
Benim renklerim
Boya badana
Ev?
Gözlemevinde ilk ay
Armagh'a hoşgeldik
Belfast'ta normal bir gün
Gözlemevinde ilk günler
donmuş -> yanmış
Neyse ha bire dondurulmuş gıda, ha bire mikro dalga kullanırız da ben bu işe burnumu sokmam mı? Sokarım tabii. Bir mikrodalgada patlamış mısır maceramın sonucunu sizinle paylaşmaktan guru(!) duyuyorum. Buyrun sonuç:
Armagh'ta ilk günler
İlk gün N. bize biraz şehri gezdiriyor biraz da Belfast hakkında bilgi veriyor. Belfast Armagh'a 1,5 saat uzaklıkta bir şehir, Kuzey İrlanda'nın da başkenti aynı zamanda. Otobüslerin nerden kalktığını, saatleri, pratik bilgileri, en yakındaki marketi vs. gösteriyor bize.
Misafirhanedeki ikinci günümüzün akşamında adının Ebül, değil tabii ki ama burada böyle bahsedeceğim, olduğunu sonradan öğrendiğim Alman bir PhD öğrendici geliyor bize bakmaya, sağ salim gelebilmiş miyiz, herşey yolunda mı diye. Hatta bizi dışarı da davet ediyor ama henüz hazır değiliz o kadar sosyalleşmeye. Arkasından Simon geliyor, benim sevgili patron! O da bir görmek istemiş beni, ve de tanışmak. Hem hoşuma gidiyor hem de acayip heycanlanıyorum.
Misafirhane ile gözlemevi dipdibe, yürüyerek 5dk bile sürmüyor. Hemen karşı kaldırımdaplanetaryum var, onun biraz yukarısında, bolca ağaçlar arasında da gözlemevi.
Alışveriş için Sainsbury's'e götürüyor N. bizi,dönüşte Mall'daki çimlere yayılıyoruz biraz. (Mall için meydan diyordum ama meydan için Square kullanılıyor ve ben Mall'ı ne olarak çevirebileceğimi bilmiyorum.). Sonrasında da ilk akşam yemeğimiz, finger fish, salçalı spagetti, patates salatası ve portakal suyu!
27 Aralık 2010 Pazartesi
Armagh'a varış
Uçuyoruuz
25 Aralık 2010 Cumartesi
effelsberg
Yaz okulu - ii
Yaz okulu
Phantasialand - Bonn
Vuslat - Bonn
Belfast'taki ilk günün sonu
N ile birlikte bir yemek yiyip, Starbucks'a gidip de uçuk olmayan fiyatlarla kahve içmenin tadına varıyoruz, hızlı bir market alışverişi yapıyoruz ve ayrılıyoruz...
Hostele çıkıyorum, kalan eşyalarımı yerleştiriyorum, aklımda binbir senaryo ile üzerimi değiştirmeden ama en azından pantolonun belini gevşeterek biraz uzanıyorum. Uyuyabiliyor muyum..pek değil, etrafı inceliyorum bir süre, televizyonu karıştırıyorum, havaalanında aldığım broşürlere bakıyorum..uykuya dalar da uyuyakalırsam endişesiyle alarmı kuruyorum.
Havaalanı görece küçük, dışarıdan sıcak ama otel odasından serin, kalabalık değil ama insanlar normal... e ne varmış ki burada beklesem de hostele boşu boşuna £35 vermesem? E dinlenmiş oldum azıcık işte, bırak söylenmeyi kaç gündür yollardasın zaten be cadı!
Beklenen yazı dizisi devam ediyor: Belfast mecarası
9 Aralık 2010 Perşembe
Spoiler alert!
Selam millet!
Iyi ki blogu terk etmiyorum demisim ha, terk etsem nasil olacakmis acaba?
Simdi yazacaklarimi yazinca Belfast'a varisin ardindan gerceklesecek seyler icin kocamaaan bir spoiler vermis olacagim ama.. sanirim asla o arada olanlari istedigim ozende anlatma firsatim olmayacak, nasil olsa hizli bir ozet gecmek zorunda kalacagim, spoiler'i cok da kafaya takmaya degmez bence.
Simdi biz bi ev bulduk tasindik falan ama evde internet yok! Isyerinde de dana kadar bir ekrani olunca insanin, hani boyle pencereden gecerken goz ucyla baksa birisi, naaptigimi gorebiliyor rahatca, bi de ha bire "naaptin naaptin? diye sorup duran bir patron olunca; hah iste boyle olunca insan is yerinden blog yazamiyor canlar!
8 Kasım 2010 Pazartesi
Maskeli cadı
25 Ekim 2010 Pazartesi
Belfast'a varış
24 Ekim 2010 Pazar
Ankara'dan Belfast'a
Nereye gideceğimi bilemediğim yerde bir masa gözüme ilişki, Germanwings'e ait, "Eğer burada size yardımcı olacak kimse yoksa lütfen masada bulunan telefondan xxx'i arayarak yardım isteyiniz." yazıyor. Aradım, aradım, aradım... açan yok. Tabii bir yandan uçuş vakti yaklaşıyor, hafiften tedirgin olmaya başladım. Almanya'ya giriş yapacak olsam gitmem gereken gümrük memurunun yanına gittim ve durumu anlattım. Ne var ki adam benim pasaportumda Almanya vizesini görünce işler daha da karıştı. "Evet Almanya vizem var ama şimdi değil, 2 gün sonra kullanacağım onu, şimdi Londra'ya gitmem gerek" desem de, sınırdan geçerek Germanwings görevlilerine ulaşmamı söylemekten, ve pasaportuma giriş mührü vurmaktan öteye gidemedi yardımı(!). Neyse ki Almanya vizem çoklu giriş çıkışlıydı da sorun olmadı. Belki tek girişli olsa polis o zaman beni sınırdan geçirmeye kalkışmazdı, kim bilir. Neyse, sınırı geçtim ama Almanya tarafındaki Germanwings masaları da boş. Germanwings uçaklarına biniş yapan bir grup görünce gidip oradaki görevlileri buldum ve derdimi anlattım ama nafile. "Ben şimdi bu uçuşla ilgilenmek üzere görevlendirildim, lütfen şurdaki masadaki telefonu kullanarak yardım isteyiniz." Zıkkımın kökü!!! Gittim yine telefon, yine aynı numara, aradım, aradım, aradım, açan yok. Biraz bekledim yeniden aradım, aha! açtı birisi. Bilin bakalım kim?
Beni sınırdan geçiren polis memuru! Germanwings yardım numarasını arıyorum ve karşıma çıkan adama bakın yahu, şaka gibi! Benim gibi 2 kişi daha varmış, onlarla beklersem daha iyi olurmuş, oraya geri gidebilirmiymişim. Bi de bunu o kadar sevimli bir eziklikle söylüyor ki adama kızamıyorum bile! Geri gittim, sınırdan çıkış kabinindeki polis başka birisi tabii. Giriş tarihime baktı, durumu anlamlandıramadı doğal olarak. Biraz anlatmaya çalıştım ama kafası karıştı, sanırım halime acıdı ki daha falza kurcalamadan çıkışı yaptı ve yeniden kimsesiz alana geçtim. Almanya'ya girişimi yapan memura gittim, dedim "nedir hoca durum?", telefonda söylediklerini tekrarladı. Benim gibi 2 kişi daha varmış, onları gösterdi, gittim ben de onlarla beklemeye. Karı-koca mı yoksa adam ve metresi mi bilemedim valla biraz garip ama gayet namuslu görünümlülerdi. Biraz bekledikten sonra baktık ki yakınımızdaki biniş kapılarından birinde bizim uçağın kodu yazıyor. Gidip oraya sorduk, meğer doğrudan oraya gitsek olacakmış ama kimse bize bunu söylemediği için ben gereksiz yere bi dolu dolanmışım. Daha fazla sorun yaşamadan bindik uçağa.
Tabii ki hiç vakit kaybetmeden gidip bir donat ve güzel bir kahve ısmarladım kendime. Bunlar güzel de, kullandığınız paranın sentini poundunu bilmeyince insan kendini çok fena hissediyormuş bunu farkettim. Almanya'ya gittiğimde böyle olmamıştım. Nedenini bilmiyorum ama hiç zorlanmadan alışmıştım Euro'ya. Burada paralar da bir garip aslında ya... Kahvemi içtim, biraz gazete okudum, donat yedim derken, check-in açıldı, gidip valizlerimi aldım emanetten.
*TR'de orjinal parfüm fiyatları gerçekten de çok feci. Avrupa'da biraz daha normal, hele ki kampanyalara denk gelirseniz gayet iyi, ama UK'da gayt makul olan fiyatların yanısıra bir de kampanya varsa çok ucuza alabiliyorsunuz. Zaten bu da UK'da şimdiye kadar gördüğüm yegane ucuz şey. Adamlarda ekmek de pahallı balık da. Elbet bir bit yeniği var bu işin içinde ya... En çok şaşırdığım şeyi daha sonra anlatacağım size.