6 Ocak 2009 Salı

Yine bana hasret...

Üzüntüsüyle mutluluğuyla, geçti bi tatil daha. Şimdi artık işe dönme vakti. Hayati önemde sınavlar bekliyor beni. Beceremezsem bunlardan geçmeyi pılımı pırtımı toplayıp, kuyruğumu bacalarım arasına kıstırıp doooru Kayseri'ye gidicem sanırım.

Neyse işte, Bonn'a dün geldim, ilk defa kimse karşılamadı beni, biraz garip oldu ama dik durdum kendime geldim, iyi de oldu bi bakıma. Odam çok soğuktu geldiğimde, kaloriferi da açık bırakmıştım halbuki ama yine de soğuktu. Mini ısıtıcımı da açtım ama yine de ısınmadı oda, yorganın altına girip biraz uyumak istedim, öyle çok titredim ki akşam 4'deki derse gitmeye cesaret edemedim, çok soğuktu. Zaten yola çıkmadan önce anneannemin yaptığı hamsilerden nerdeyse 1 kilo yiyince arada da tereyağlı bişiyler falan götürünce mideye..cırcır olmamak çok zordu. Bir de dışarı çıkıp iyice üşütme riskini göze alamadım. Akşam Erik, Mark ve Elena ile hasret giderdik. Elena'nın 7'sinde dönmesini bekliyordum burda görünce çok sevindim. O olmayınca gerçekten yalnız hissediyorum kendimi. Gelirken bana gümüş bir bileklik getirmiş ucunda da minik bir kelebek var. Çok güzel bir hediye olmasının yanı sıra özel bir anlamı da var: Ben elimden geldiğince her gittiğim şehirde 3-5 liralık ince gümüş bilekliklerden alırım kendime, Ankara, Foça, Bonn ve Çanakkale bilekliklerim var hepi topu. Elena da kelebekli şeyleri çok sevdiğimi bildiğinden, ucuna bir minik kelebek kondurmuş bu bilekliğe, verirken "gittiklerinin yanı sıra bir de gitmen gereken bir şehir var artık" dedi, kendi kolundan çıkarıp taktı, Romanya'ya davet etti yani ama hayatımın en zarif davetiydi bu. O kadar mutlu oldum ki! Üstelik bir hafta boyunca da kendisi takmış. Çok hoşuma gitti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki kelam etmeden gittiğinde üzülüyorum ben.