zor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Zuroyinelve!

Hayat çocuk oyuncağı değil! Mi acaba? Son zamanlarda hayatı da, sorunları da gereğinden fazla ciddiye aldığımızı düşünüyorum. Aman hata yapmayalım diye diye sakındıklarımız bir yana, o korkuların içimizde biriktirdiği tortular öyle fena ki... Tee minicik bebeyken, düşüp dizimizi kanattığımızda yırtılan pantolonun hesabını evdekilere nasıl vercem diye; sonra biraz daha büyüyünce kötü gelen karneyi eve nasıl götürücem diye; sonraları arabayı kullanmak için nasıl izin alsam acaba diye; okul bir dönem uzayınca evdekilere nasıl söyliycem diye; işyerindeki durumlar canımıza tak edip de istifayı verip eve dönerken; ve şimdi de işsiz güçsüz evlenmek istiyoruz ama bunu evdekilere nasıl anlatcaz diye.... içimizi kemiriyor pis lağım fareleri... halbuki gerek yok ki bu kadar gerilmeye...

Ne garip ki insanlar sevdikleri üzülmesin diye onları uyarırken, sözkonusu üzülme potansiyelinden defalarca daha fazla üzüyorlar birbirlerini... bazen bazı olaylara yol vermek gerek, suya ket vurmayıp salıvermek gerek akıp yolunu bulsun diye... bu "bazen"leri iyi bilmek gerek işte... "büyük" olmak da uyarılarda ne kadar direnip hangi noktadan sonra "tamam" denileceğini iyi bilmeyi gerektiriyor... halbuki ne zor... hepimiz de hayatta daha önce üstlenmediğimiz rolleri oynuyoruz ama "büyük"ler nasıl "büyük" olunacağını bilmek zorunda, anneler nasıl anne olunacağını; babalar, ablalar, abiler nasıl olunacağını iyi bilmek zorunda ki hayat daha da zorlaşmasın... taa bi ara demiştim ya hani aslında kolay değil diye... gerçekten de kolay değil ilk defa oynadığımız rollerin altından işin erbabıymışcasına kalkabilmek.

Yazamıyorum bir süredir; önce heyecandan sonra vakitsizlikten sonra da ne yazacağını bilememekten. Ama üstünden zaman geçince en çok okunası olanlar aslında tam da şimdi bu yazamadıklarım olacak biliyorum, o yüzden hızlıca özet geçmeye çalışıyorum şimdi. Şöyle oldu efenim:
23 Nisan'da burada oldukça şifreli bir dille çıtlatır gibi olduğum durumu önce evdekilere anlattık; evdekiler dediğim St.Ziza, Karakuş ve birkaç arkadaşımız daha; aynı gün ben dayanamadım Sincap'a sms attım. Yaklaşık bir hafta sonra, danışmanımıza ve Sevil Hala'ya söyledik, geçen cuma NFA'nın evini taşırken ben NFA'ya söyledim ve en son bu haftasonu ben Ankara'ya gidip Zerrincim'e ve teyzeme söyledim, Ethem'cim'e söyledim...bugün OnurCUM'un ailesine de söyledikten sonra artık sıra ancak size geldi sanırım.... tahmin eden var mı acaba? :))))

Ehm... Şey.. Kem... Küm...

Biz pek bi ciddi ciddi niyetlendik de bu sülaleri ikna etmesi pek bi zahmetli olacak; zaten Laz damarı olan iki aileden kolay kolay "tamam" lafını duymayacağımızı biliyoruz, gardımızı ona göre pek bi sıkı tutuyoruz; ölmek var dönmek yok; ya benimsin ya toprağın; istanbul-ankara 4 saat, sana sevgim 24 saat; aşk bir vişne, ye de kişne; ateşle barut yanyana durmaz...derkeeeennn...

Zuroyinelve!


12 Mart 2009 Perşembe

Öğrenmemeye inat ettiklerim;


- Ne kadar kolay erişilebilir olursan, kıymetin o kadar azalır.
- Ne kadar el üstünde tutarsan, o kadar el altındasındır.
- Ne kadar umursamazsan, o kadar umursanırsın.
- Ne kadar yalan söylersen, o kadar rahat edersin.
- Ne kadar açık edersen duygularını, o kadar kırılırsın.
- Ne kadar ağırdan satarsan kendini, o kadar kıymete binersin.
- Ne kadar
- Ne kadar
- Ne kadar

...

Biliyorum ama yine de direniyorum ben. Bunları hayatıma uygulamamak için, illa ki inat edip bildiğim yoldan, kendi yolumdan gitmek için direniyorum. Üzüntüyü göze alıp da kendi bildiğinden şaşmamak aptallara has bir özellik olsa gerek. İşte bu yüzden taa ne zaman, salaksın be kızım kabullen işte, demiştim de, itiraz etmiştiniz.

Sadece aşkta değil bu, her tür ilişkide böyle. Arkadaşlarını arayıp sormazsan, telefon susmaz bi süre sonra, palavradan da olsa merak sms'leri gelir. Kaba davranırsan etrafındakilere, "aman çok sinirli alttan alalım biraz" diyip gönlünü hoş etmeye bakarlar, kibarlığa geri döndüğün an canına okurlar hemen. Hocanın bir dediğini iki etmeden çalışır, işleri zamanından önce bitirirsen bu sefer o tembellik yapmaya başlar; işleri geciktirirsen onun etekleri tutuşur ya işler yetişmezse diye. Bayram harçlıklarınla kuzenlerini yemeğe çıkarırsan iki öpücükle geçiştirirler doğumgününü, ama izinsiz odana girdikleri için bile kızar hale gelirsen pervane olurlar etrafında.

Değişim, eğer değişmeyi istiyorsan o kadar da zor birşey olmayabilir, ama değişmeyi istemiyorsan işte o zaman derdin var demektir kendinle.

Ya da Grey's Anatomy'deki gibi: Maybe we like the pain. Maybe we're wired that way. Because without it, I don't know; maybe we just wouldn't feel real. What's that saying? Why do I keep hitting myself with a hammer? Because it feels so good when I stop.
Kesinlikle saçma ve hiç katılmadığım bir düşünce ama, kendi kendime bu yaptığımın başka bir açıklaması olamaz ki. Bunu bana birileri değil, kendim yapıyorum. Kendimi yaralanmaya bu kadar açık ve korunmasız bıraktığım için sorumlusu benim bunun, kimseye bişiy diyemem. Sincap seksen kere söyledi ve belki seksen bin kere daha söyleyecek bana, bu kadar hassas olmamayı öğrenmen gerek, diye. Ha sonuna da eklemeden edemiyor tabii, hassasiyetin sevginden geliyor ama yine de bu kadar hassas olmak doğru değil. Hak veriyorum, ama... Ama'sı var işte. Hani HIMYM'da herkesin bir ama'sının olduğu bölüm var ya. Benim ama'm da bu belki de...ne bu kadar çok sev insanları ne de bu kadar hassas ol; her şey dozunda güzel derler ne de olsa. Halbuki benim dozum diğer insanlara göre aşırı doz. Naapalım, öyle olsa da, canımı acıtsa da, mutlu ettiği zamanlardaki aşırılığı o kadar seviyorum ki, mutsuz ettiği zamanlardaki aşırılıkları göze alıyorum. Tamamen bilinçli bir durum bu ne yazık ki.

Dost, arkadaş, sevgili, yeğen, kuzen, torun...herşey olarak zor bir insanım biliyorum... Ama aslında hiçkimse kolay değil... Hangimiz kolayız ki? Ben mesela, kendimi bildiğim için, birkaç (bence) basit şart sağlandığı sürece çok kolay olduğumu sanıyoum, ama sonra biraz öteden bakınca kendime, o zaman görüyorum ne kadar zor olduğumu. Allah sabır versin benimle uğraşanlara. İnsan olmak çok zor yahu, ben sinek olmak istiyorum. Bunu bilahare anlatırım..ama gerçekten sinek olmak istiyorum.

18 Ocak 2009 Pazar

?

Kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış, kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan, naapıyordun?










Kanatlarındaki beyaz tüyleri arasından kan sızan bişiy gibi hissediyorum kendimi, melek değil kesinlikle, güvercin de değil, ne olduğumu bilmiyorum..ama beyazın içinde yol yol ilerlediğini hissettikçe kanın, kanım çekiliyor..





Sil baştan başlamak istiyorum herşeye, herşeye değil belki ama herkese sil baştan başlamak istiyorum. Söyleyemediklerim içimde kalmasın bu defa istiyorum, söylemek istediklerim başıma bela olmasın, söylediklerim yüzünden kimse kalbimi kırmasın istiyorum. Söyleyemediklerim, söylemek istediklerim ve söylediklerim için sil baştan başlamak istiyorum, en çok da hissettiklerim için. Hissettiklerimin sorumlulusunun bana onları hissettirenler olduğunun anlaşılmasını istiyorum. Tıpkı hiçbir insanın durduk yere yalan söylemeyeceği gibi, hiçbir insan durduk yere sevmez birşeyi veya durduk yere uzaklaşmaz yakın olduğu birşeyden. Tepkilerin sebebinin etkiler olduğunu sadece fizik derslerinde hatırlamasın insanlar, olmaz mı?






Şu salak küre üzerinde, normalleri benim normallerimle aynı olan tek bir insan evladı bulmak istiyorum, bu kadar mı zor?

16 Aralık 2008 Salı

Aslında zor

Aslında zor, hem de çok zor. Sadece değilmiş gibi yapıyoruz. Sadece, ne var canım herkesin derdi bunun gibi şeyler işte, aslında bunları atlatmak zor değil, aslında bunları yaşamak da zor değil, aslında hayat hiç de zor değil diye diye ilerliyoruz. Hedefi belli olmadan durmaksızın koşması gereken askerler gibi ileriye değil sadece ayakucumuza bakarak, aslında zor değil, diyoruz. Aslında zor, hem de çok zor!