Şöyle bir garipliğim var, nedenini bilmiyorum, geçende Ece’nin kitabını okurken de düşündüğüm bir konuydu bu aslında, bazı olaylar/durumlar kişisel üzüntülerden öte “insanlık” adına düşündürüp üzüyor beni. Yılmaz Yunak’ın kitaplarında değindiği duruma çok benzer bir duygu bu ama ne zaman tarif etmeye kalksam beceremiyorum, yine öyle oldu işte… Çoğu kimsede de olan ama fazla üstüne düşülmeyen bir duygdur belki de bu..
Ağrı’nın Derinliği’ni okurken de düşündüğüm şuydu; küçücükken öğretiliyor bize saçma sapan tekerlemelerle diğer toplumların/ırkların kalleş, domuz, tilki, hain vs. olduğu. Benim okuduğum okulların güzelliğinden midir, yani okul gibi dış etkenlerin yarattığı bir sonuç mudur bende bu tür ırkçı duyguların oluşmamış olması acaba? Ama eğer böyleyse, çocukken vaktimin çoğunu anneannemle geçirdiğime göre onun da etkisinde kalmam gerekmez miydi o zaman? Sevmez ki türkler dışında diğer milletleri pek… Eğer dış etkenler o kadar önemli değilse ne bu bendeki çelişki? Kendi özümden gelen bir peygamberlik mi var bende? Mevlana’lık falan mı? =))) Sanırım gittiğim okul, o zamanlarda kendime rol model seçtiğim insan ve okuduğum kitaplar anneannemden baskın gelmiş sadece bu.
Sadece gözlemsel kozmolojiden kaldığımı yazacaktım…
Late I am, but after all: Welcome in the blogosphere.
YanıtlaSil:) Almost I had added: ... blogosphere, Miss ..........
Quite a bit puzzled by your blog's name and avatar. :)